GüncelMakaleler

DENGÊ AZADÎ | Faşizm; Seçimle Gitmez, Devrimle Alaşağı Edilir…

Bu seçimler iktidar sahipleri açısından bir dönemeçtir. Bizler açısından daha ilkeli ve daha örgütlü bir süreci örgütleme zamanıdır.

14 ve 28 Mayıs seçimleri genel karakteristik özellikleri ve özgün yanlarıyla tarihteki yerini aldı. Ezilenlerin kurtuluş mücadelesi bağlamında önemli dersleri bağrında taşıyan bu seçim sürecinin önemli bir kesim açısından “en şaşırtıcı yanı” Erdoğan’ın tekrar devletin başına geçmesi, Cumhur İttifakı’nın ise Meclis’te çoğunluk elde etmesi oldu. Millet İttifakı adayı, anti-Erdoğan propagandası üzerinden adaylığa soyundu.

AKP-MHP’de kimliğini bulan komprador ve Anadolu eşrafının palazlanan kesimleri ile tarikatlar, tüm devlet imkanlarını seçim için kullandı. Bu imkanlarla halka karşı baskı uygulamaktan geri durmadılar. Özellikle Kürt halkının demokratik siyaset olanakları son 8 senedir daraltılmış, binlerce kadrosu tutsak alınmış, kayyumlarla iradesi gasp edilmişti. Bu seçim öncesi de basın hukuk alanına kadar birçok gazeteci, sanatçı ve avukat tutsak edildi.

Seçim süreci sonrasında iktidarı alan Cumhur kliği kendisiyle birlikte, Hüda-Par gibi bir kontra örgütünü ve Yeniden Refah Partisi gibi gerici bir odağı da iktidara taşımış oldu. Seçimin kazananı olan Türk komprador sınıfı, en yağmacı, gerici ve katliamcı yüzüyle tekrar ezilen halkların ve işçi sınıfının karşısına çıkmaktadır. Türk komprador burjuvazisi, zengin toprak ağaları, palazlanmakta olan soyguncu tüccar-tefeci kesimi önümüzdeki süreci nasıl idare edeceklerinin en net mesajını vermektedirler.

Tüm maskeler bir yana atılmıştır. LGBTİ+ ve kadınlara yönelik saldırılar tırmanacak ve burjuvazinin kanlı balyozu işçi sınıfının başında sallanacaktır. Derin ekonomik krizin en büyük faturasını taşıyan işçi sınıfı ve emekçiler, birçok yönden kuşatmaya alınacak, korkutulacak, örgütlülüklerine saldırılar artacak ve hak alma mücadelesi susturulmak istenecektir. Bugüne kadar yaşananlar, bundan sonraki süreç açısından bir yol açma süreciydi. Bundan sonraki sürecin daha çetin geçeceği şimdiden birçok kesim tarafından öngörülmektedir.

 

Seçimlere dair ortaya çıkan bazı noktaları kısaca vurgulamak gerekirse…

1- Uluslararası emperyalist güçlerin Türkiye’de seçim sürecine dair yönlendirmeleri mevcuttur. Son 5 yıla bakıldığında NATO güçlerinin Erdoğan-Bahçeli kliği ile birlikte çalışmaları konusunda esasta bir sorunları yoktur. Rus ve Çin bloğu ile Arap Birliği ülkelerinin de AKP-MHP iktidarı ile olan ilişkileri kendileri açısından olumlu seviyededir.

Ekonomik kriz karşısında Katar başta olmak üzere birçok ülkenin maddi yardımları ile Erdoğan-Bahçeli kliği seçime hazır hale getirildi. Rusya’nın gaz yardımıyla bu kliğe en fazla desteğini verdiği ortaya çıkmıştır. Emperyalist güçler açısından devlet içinde kliklerin varlığı ve Erdoğan’ın iktidarı korunmuştur ki amaçlanan da bu olmuştur.

2- Seçim süreci sonrasında yapılan analizlerde Türkiye halkının sosyolojik yapısı üzerinde tartışmalar da yapıldı. 1966 Büyük Proleter Kültür Devrimi sonrasında dünya çapında kapitalist eşitsizliğe ve emperyalist işgallere karşı ayağa kalkan gençlik kitlelerinin ’68 hareketini ve sonrasında dünya çapında muazzam devrimci enerjiyi açığa çıkarması karşısında NATO’nun karşı bir yönelimi gerçekleşmişti.

Orta Asya, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Türkiye’ye kadar bir Yeşil Kuşak Projesi ortaya kondu. Bu proje ile Afganistan, Pakistan, İran, Türkiye, Suriye vb. ülkelerde İslami gericiliğin etkisi altında nesiller yetiştirildi. Türkiye’de bu süreç 1980 askeri faşist cunta ile bizzat devlet tarafından üstlenildi ve yerine getirildi. Türk-İslam sentezi üzerine kurulu olan TC, Yeşil Kuşak Projesi’ne dört elle sarıldı. 1970’lerde bu projenin baş mimarlarından olan Fetullah Gülen ve şürekâsı, kendi öz “evlatları” tarafından tepelenene kadar bu görevini başarı ile yürüttü. AKP kliği bu anlamda “hazır bir kitle”nin desteği ile iktidarını sürdürme zeminini yakalamıştır.

3- AKP-MHP kliği son 5 yıl açısından tek başına seçimleri kazanamayacağı, geniş halk kitleleri tarafından kabuliyetinin oldukça zor olduğu bir süreç yaşamıştır. Yoksullaşma ve çökme siyasetinin ayyuka çıktığı bu süreçte, halkın buna karşı bir öfke biriktirdiği, kaybettiği oylarda görülmektedir.

Buna karşı AKP-MHP kliği bir yandan neo-liberal politikalara daha sert geri döneceğinin sinyalini verirken, uygulanan çökme/yağma siyasetine biraz ara vereceği, halkın ekonomik taleplerini yerine getirmede adım atacağı yanılsamasını yaratmak istemiştir. Yaşanan yoksullaşma karşısında pansuman müdahalelere sarılarak, sorunları öteleme ve bu ötelemeyi yerine getirebilmek için birçok devletten sıcak para akışının bankalara akmasını sağlamıştır.

Ancak bu pansuman hamlelerin de kısa sürede patlayacağı ortadadır. Dış Ticaret cari açığında makas giderek açılmaktadır. (Ticaret Bakanlığı 2023 Nisan ayı öncü dış ticaret istatistiklerini açıkladı. Buna göre öncü dış ticaret açığı Nisan’da yüzde 44 artarak 8,85 milyar dolar oldu. Kaynak: bloomberght.com) Banka rezervleri büyük gerileme içindedir. (Merkez Bankası (TCMB) toplam rezervleri 26 Mayıs haftasında bir önceki haftaya göre 3 milyar 132 milyon dolar azalarak 98 milyar 458 milyon dolara geriledi.)

Ek olarak swap üzerinden Katar vb. ülkelerden alınan para seçim harcamaları olarak kullanılmış, doların 20 TL’yi geçmemesine özen gösterilmiştir. Seçime kadar sorunu belli bir düzeyde tutma siyasetine sarılmışlardır. Çökme-yağma siyasetini palazladıkları üst komprador kesimden orta ve alt halk kesimlerine doğru uygulamak/uygulatmak derdindedir AKP/MHP kliği. Bu politika sonucunda yağma, katliam ve soykırımlara varacak şekilde bir sürecin ana taşları bugünden döşenmektedir. Kitleleri yığınlar halinde çökme-yağma siyasetine yönlendirecek olan bu kliğin asıl hedefinde Kürt ulusu bulunacaktır.

4- 1980’li yıllar sonrasında yetiştirilen/geliştirilen gericilik, hem Türkiye hem de T.Kürdistanı’nda karşılığını bulmuştur. Kürt Ulusal Özgürlük Hareketine karşı hem savaş alanında hem de toplumsal alanda karşı hamleler gerçekleştirilmek istenmektedir. Bu anlamda Türk komprador burjuvazisi, gerici güçleri kendisine yedeklediği gibi Kürdistan’da mevcut kontra ve gerici grup olan Hüda-Par ile ittifak geliştirmiş, bu katil sürüsünü TC devletine yedeklemiş, Meclis’e taşımıştır.

Oluşan bu ittifakın pratikleri daha seçim öncesinde başlamıştır. LGBTİ+lar hedefe alınarak açıktan saldırı talimatları yapılmaktadır. Kadın haklarının kırıntısına dahi tahammül edilmemektedir. Önümüzdeki süreç LGBTİ+ ve kadınlara yönelik saldırıların artacağı bir süreç olacaktır.

5- Yeşil Sol Parti (YSP) listelerinden seçime katılan demokrat ve yurtsever adaylar, beklenilen oy oranının gerisinde bir sonuçla karşı karşıya kalmışlardır. Devletin tüm imkanları ile YSP’ye yönelik saldırılarını artırması, Kürdistan’da terör estirmesi, reformist ve şovenist TİP’in ayrı liste ile seçime girmesi, kadrolarının büyük çoğunluğunun tutsak olması ama bunlarla birlikte aynı zamanda politika eksikliği, giderek parlamentoyu tek adres olarak görüp adeta bir “seçim partisi” haline gelmesi, sözde muhalefet kliğine yaslanarak ilk turda aday çıkarmaması gibi faktörler bu sonuçta esas olarak etkili olmuştur.

Yani mevcut; HEP, DEP ve HADEP’ten YSP’ye bu alanda yaratılan büyük bir direniş geleneğinin, 14 Mayıs seçimleriyle istenileni yakalayamamasının asıl sebebini halk kitleleri ile yeterince bütünleşememe, bu kitleden uzaklaşma pratiğinde görmek gerekir. Türk devlet aklının çizdiği sınırların aşılmadığı durumda Kürt halkının bunu hoş karşılaması beklenemezdi. Kürdistan dağları hala büyük bedeller öderken, Kürt halkının evlatları büyük bedeller öderken “liberallerle eşiği geçme” hamlesi geri tepmiştir.

6- Tüm baskılara rağmen faşizmin azgın şefi Erdoğan’ın ilk turda seçilememesi (bir ihtimal kaybetmiş durumdaydı) karşısında, karşı kliğin baş temsilcisi Kemal Kılıçdaroğlu’nun daha ırkçı ve faşist bir çizgi izlemesi de Kürt halkının kabul edebileceği bir durum değildi. Buna rağmen Kürt halkının Erdoğan karşısında büyük oranda sandığa giderek Kemal Kılıçdaroğlu lehine oy kullanma gerçekliği ortaya çıkmıştır.

Bu durum dahi CHP/İYİP ve diğer faşist partilerde bir karşılık bulmamış, hırpalanan, yok sayılan, aşağılanan yine Kürt ulusu olmuştur.

7- “Devlet, bir Kürde, bir Aleviye, bir Dersimliye emanet edilemeyecek kadar kutsaldır” Türk hakim ideolojisi açısından. İYİP’in, oldukça iyi puan topladığı kentlerden Kemal Kılıçdaroğlu’na yeterli oy çıkmamasını Türk-İslam ideolojisinin önemli bir yansıması olarak görmek gerekir.

Gerek seçim öncesinde gerekse de seçim süreci ve sonrasında bu ideolojinin temsilcileri ve faşist Meral Akşener şürekâsının tavrı, hakim devlet ideolojisinin ve aygıtının olduğu gibi devamıdır. Bir değişim olacaksa da faşist kökenli, yeni savaş sürecine kendisini hızlı adapte edebilen Ekrem İmamoğlu olmalıydı onlara göre.

Bu nedenle Kemal Kılıçdaroğlu aday olmasına rağmen çevresi Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş, Ahmet Davutoğlu ve diğer partilerin genel başkanları ile çevrelenmiş bir şekilde seçime sokuldu. Kazanma durumunda da zaten Kemal Kılıçdaroğlu sadece bir vitrin olacaktı.

Faşizm kendisini yeni yüzlerle bu şekilde revize edecekti ancak gelgelelim evdeki hesap çarşıya uymadığı gibi özellikle İYİP seçmeninin bir kesimi seve seve Erdoğan-Bahçeli kliğini seçmeyi daha uygun görmüş oldu.

8- Deprem felaketinin yarattığı yıkımın seçime yansıyacağı, AKP-MHP iktidarının deprem enkazının altında kalacağı şeklinde bir beklenti kamuoyunda yaratılmıştı. Soma katliamı gibi 11 kentte ve birçok ilçe ve köylerde yıkım yaratan depremin seçime tersi bir yansıması olması, toplum sosyolojisinin yeterli okunmaması olarak görülmesi gerekir.

Deprem bölgeleri ’70’li yılların ikinci yarısından bu yana Türk-İslam sentezli ideolojinin ve yeşil kuşak projesinin azgınca dayatıldığı ve birçok katliamların yaşandığı yerlerdi. Bu kentlerde bir depremden büyük değişimler beklemek, büyük bir hayalden öte bir durum olamazdı. Zaten deprem felaketi sonrasında bu gündemi, devlet ve Meral Akşener’in masayı devirme durumu bir anda değiştirmiş, insanlar yeniden acıları ile başbaşa kalmışlardır.

Yığınlarca mağdur insanın, sarılacağı tek yer olarak yeniden devleti ve onu elinde tutan AKP-MHP kliğini görmesi gerçekliği, halkın gerçekliğini görmek ve mücadelenin/örgütlemenin uzun erimli bir süreç olduğu gerçekliğinin hatırlatılması bakımından oldukça önemli bir derstir.

9- Devrimci ve komünistler açısından bu seçim sürecinin önemli dersleri kadar olumlu pratiklerini de görmek gerekir. Halka sistemin teşhirinin yanısıra alternatifinin sunulması kadar anlamlı başka bir politika olamaz. Bu anlamda seçim süreci hem baskılara karşı barikat olma görevini bize dayatırken, diğer yandan 1 Mayıs’a tüm gücümüzle sarılma ve önder Kaypakkaya yoldaşı katledilişinin 50. yılında anma kararlığımız önemli kazanımlarımız olarak yansımıştır.

Diğer yandan deprem bölgelerinde ortaya koyduğumuz pratiklerin, devrimci-demokrat ve yurtsever kesimlerin hanesine olumlu yansıyacağını şimdiden öngörmek gerekir. Halkımızı önümüzdeki süreçlerde daha sert günler beklemektedir. Bu anlamda deprem sürecinde, 1 Mayıs, 18 Mayıs vb. süreçlerde ortaya konan pratiğin daha ilerisini örgütlemek bir zorunluluktur. Bunu başarmak için önceki süreçlerden sağlıklı sonuçlar ve dersler çıkarma zeminimizin güçlü olduğunu görmeliyiz.

10- Revizyonistlerin kurduğu “Sosyalist Güçbirliği”nin halkta yeterli karşılık bulamadığı da görülmüştür. Şovenist ve revizyonist kesimlerin halka sunacağı karşı-devrim ve şovenizmden başka bir olmayacaktır. Ancak reformizm-liberalizm dalgasının önemli zararının olacağını görmek gerekir.

Bu temelde gerek TİP şahsında gerekse de Kürt hareketi içinde ve de TDH içinde dahi reformizmden-liberalizmden etkilenen önemli bir kesim vardır. Bu seçim, reformist beklentilerin ne denli kof olduğunu ortaya koymuştur. Güçlendirilmiş parlamenterizm ne denli yanılsamalı ve sistem içi bir slogansa, “15 Mayıs’ta yeni bir Türkiye’ye uyanacağız, karanlığı yıkacağız” söyleminin de o denli abartılı ve faşist sistem karşısında bir gerçekliğinin olmadığı ortaya çıkmıştır.

Reformizmin ve popülizmin faşizm karşısında bir kıymeti olamaz. Reformizm, faşist sisteme değil esasta devrimci mücadeleye vurulan bir darbe olarak görülmeli, bir yanı ile sisteme karşı mücadele yürütülürken diğer yanı ile ideolojik olarak reformizmin ipliği pazara çıkarılmalı, devrimci şiarlar yaratılmalıdır. Bu anlamda seçim sürecinin bizler açısından öğretici yanı olduğu açıktır.

11- Seçim süreci Türkiye toplumunda bir yarılma olarak yansımaktadır. Bunu seçim sisteminin yanılsamalı bir yanılgısı olarak görmek gerekir. AKP-MHP kliğinin bir tabanı elbette mevcuttur ancak büyük bir kesimin iktidardan hoşnut olmadığı gerçekliğini görmek zorundayız. Mücadele tüm çıplaklığı ile devam etmektedir. Devleti ele geçiren kliğin sureti tüm yalınlığı ile karşımızdadır.

Sonuç olarak birleşik mücadelenin örülmeye başladığı süreçten, daha ileri bir sürece doğru adımlarımızı sıklaştırma zamanıdır. Bu seçimler iktidar sahipleri açısından bir dönemeçtir. Bizler açısından daha ilkeli ve daha örgütlü bir süreci örgütleme zamanıdır. Bu örgütlülüklerle daha geniş ittifaklar kurulabilir ve mücadelenin zemini genişleyebilir. Aksi halde geniş ittifakların bir anlamı olmayacak, geniş kalabalıklar bir klikten diğerine savrulacaklardır.

LGBTİ+ ve kadınlar açısından özgürlük mücadelesinin gelişeceği süreçler yaşanacaktır. Komprador burjuvazi en büyük saldırısını da işçi sınıfına yönelik planlamaktadır. Bu amaçla üretim alanları esas sahiplerini beklemektedir.

Faşizmin kendisini daha bağnaz bir noktada yeniden örgütlerken, devrim mücadelesinin kendisini daha ileride örerek buna karşı cevap olması kaçınılmazdır. Bir buhran sonucunda seçimle hükümetin başına ge(tiri)len AKP’nin süreç içinde iktidarlaşması ile bugünkü en bağnaz noktasına gelmiş oldu. Net ve kesin olarak bilmek gerekir ki, faşizmi seçimle değil, devrim ile alaşağı edilecektir. Bu günlere hazırlanalım!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu