GüncelManşet

İzlerinden yürüyerek ideallerini yaşatacağız!

Devrim ve Komünizm Şehitlerini Anma Haftası olan ocak ayının son haftasına yaklaşmış bulunmaktayız. Haftanın bizler açısından anlam ve öneminin altını çizmek bu vesileyle şehitlerimizin rehberliğinde günümüze ışık tutmak görevimizdir. Bu haftanın bizler açısından sadece tarihsel bir anımsama, unutulmaması gereken bir zaman dilimi olmanın ötesinde anlam ve içeriğe sahip olduğu hiç kimse açısından bilinmez değildir.

Şehitlerimizi anmanın anlam ve içeriğinin sahip olduğu zenginliği kavramak, anın yüklediği görevlere paralel bu zenginlikten beslenmeyi öğrenmek; zaferi getirecek bilincin oluşumunda en önemli etkendir. Bu bilincin oluşumunda, şehitlerimizi anma eylemini nasıl kavradığımız ve yaşama uyguladığımız belirleyicidir. Onları anmanın; anlama, öğrenme ve ideallerini yaşatma iddiasını sürekli ve sistemli kılmaktan ibaret olduğu gerçeğini unutmamalıyız.

Tarihimizin her anı şehitlerimizin yaşamları, mücadele pratikleri ve şehadetleriyle açığa çıkardıkları bilgi, birikim ve deneyimlerin ışığında aydınlanmaktadır. Öğrendiğimiz, bildiğimiz, kazandığımız bir dizi şeyin ağır bedeller ödenerek gerçekleşmesi bundandır. Bedelin ağırlığını; şehitlerimizin eylemleri, düşünceleri, yaptıkları ve zafere olan inançla şehadetleri arasında kurulan köprüye bağlılıkları oluşturmaktadır. Taşıdığımız ağırlığın tarihini tanımak, özünü anlamak yüzümüzü şehitlerimize dönme eyleminin bütünselliğini kavramakla mümkün olacaktır. Bu da şehitlerimizi anmanın, onlardan öğrenme ve yaşama uygulama iddiasıyla iç içeliğini kavramakla mümkün olacaktır. Bunun yolu da şehitlerimizi, anmayı atfettiğimiz günlere sıkıştırılamayacak kadar zengin bir derinliğe sahip olan güneşe uğurladıklarımızı, mücadelenin her karesine işleyecek bakış açısını kültürel ve örgütsel olarak oluşturmaktan geçmektedir.  

45 yıllık tarihin bütünü bir dizi yengi ve yenilgiyi, geriye dönüş ve ileri sıçrayışı da içinde barındırmaktadır. Bütün bu değişimlerin tanıkları ve özneleri şehitlerimizdir. Bu tanıklığı elbette bedensel bir izleme ve yapılanı görme-söyleneni duyma yüzeyselliğiyle tanımlamıyoruz. İdeoloji-politika-örgüt üçgeninde yaşanan her hareketliliğin, yaşam ya da hastalık belirtisinin yığınlar üzerindeki etkisine olan bu tanıklığı edilgen bir gözlemcilik değil olay ve olguların gelişimine, tarihsel akışa yön verme iddiasının uygulanışı olarak görmek gerekiyor. 

Tarihsel her dönemecin, belleğimizde yer edinen ileri sıçrayışın tarihsel okumasını ya da muhasebesini yaparken bir de sürecin öne çıkan kadroları olan şehit yoldaşlar ve onların bakış açısı, meselelere yaklaşımı, çalışma tarzları kapsamında kullandıkları metotların bütünü bakımından değerlendirmeyi öğrenmeliyiz. Bu yaklaşımı kültürel ve örgütsel olarak oturtmadığımızda öğrenme ve anlama biz ardılları açısından onları tekrar ve taklitten öteye geçemeyecektir. Geleneğimiz açısından kendini tekrar eden süreçlerin, tekrarlanan hataların taklitçilik ve saplantı haline dönüşen ezberci tekrarlarla üstesinden gelmek mümkün olmayacaktır.

İçinden geçtiğimiz süreç her açıdan bize bunu dayatmaktadır. Bir yanda devletin dur durak bilmeyen saldırıları, toplumun bütününe diz çöktürme hedefiyle devreye soktuğu uygulamaların sıkışmışlığında nefes almaya çalışan ezilenlerin acılarını dindirmek, ihtiyaçlarına cevap olmak, sınıf mücadelesini girdiği bu zor dönemeçten çıkaracak politik bir özne haline gelebilmek için bu bakış açısını oluşturma zorunluluğu ile karşı karşıyayız.

OHAL koşullarında KHK’larla yönetilen ülke gerçekliğinde ezilen, sömürülen, ötekileştirilen bütün kesimlerin ağır bedellerle uzun mücadeleler sonucu kazanılmış bütün haklarına göz dikilmiş durumda. Ve her gün bir yenisine uyandığımız KHK’larla parça parça bu haklar gasp ediliyor. Emek, cins, kimlik gibi birçok mesele açısından verilen mücadeleler bir tek KHK ile anlamsızlaştırılmaya çalışılıyor. Bütün bunlara dur demek, ses çıkarmak tutuklama gerekçesi yapılıyor. Böyle bir atmosferde egemenlerin yönelim ve yöntemlerinin değişmediğini savunmak nasıl mümkün değilse devrimci-politik öznelerin bunlara karşı mücadelede kullandıkları yöntem ve araçları da sabitlemek mümkün değildir. Bu yüzden değişenler karşısında kendini yenileyebilmek, daha da önemlisi bu öngörerek kendini hazırlayabilmek belirleyici olan sınıf mücadelesinin bu zorlu dönemecinden güçlenerek çıkabilecek politik bir öznenin sahip olması gereken yaklaşımın bu olduğunu bilince çıkarmalıyız. Diğer yandan ise kolektifimizin içinde bulunduğu sancılı sürecin yarattığı tahribatı onarmak, zayıflayan örgütsel yapıyı güçlendirmek, taraftarlarımızın zedelenen güvenini tazelemek, kitlelerle zayıflayan bağlarımızı güçlendirebilmek için ihtiyaçlarımıza cevap olacak bakış açısının bu olduğunu unutmamalıyız.

Var olan bütün güvensizlikleri, zayıflayan yanlarımızı onarmak iddialarımız paralelinde beklemeksizin, tereddüt etmeksizin harekete geçmekle mümkün olacaktır. Bu yüzden şehitlerimizin kendi yaşamlarıyla bütünleştirdikleri sloganları ezberlemenin ötesinde bir enerji ve çabayı ortaya koymakla yükümlüyüz. İddiaları ve pratikleri arasında çok berrak bir uyuma sahip olan onlarca şehit yoldaşımızın olduğu bir gerçek. Yakın tarihimize bakmamız bile birçok örnek görmemiz için yeterli olacaktır.

Adanmışlık, fedakarlık, kararlılık, korkusuzluk, bağlılık… Bütün bunların hepsini şehitlerimizin hepsinde farklı düzeylerde ön plana çıkan özellikler olarak sayabiliriz. 12 kızıl karanfilimizden, Nubar yoldaşa, Güzel Ana’ya, Serdar Can’a kadar her bir yoldaşımızın yaşamı ve mücadelesi bu sıfatların bile bazen anlatmaya yetmediği bir derinliğe sahiptir. Bu derinliği gün yüzüne biz ardılları çıkaracağız. Bunu yapmadığımız sürece onları anma eyleminin yarım kalacağı açık. Bunu onların ikirciksiz yürüyüşünün inancı ve kararlılığı ile yapabiliriz.     

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu