GüncelMakaleler

EMEK | ÇAYKUR Zarar Ediyor, Köylüler Özel Sektöre Muhtaç Bırakılıyor!

"Kota sorunu yüzünden köylüler ürettikleri ürünü ÇAYKUR’a satamamakta özel sektöre vermek zorunda bırakılmaktadırlar. Elbette özel sektör ürünleri belirlenen taban fiyatının çok altında almaktadır. Özel sektöre mecbur bırakılan köylüler ücretlerini aylara yayılan bir sürede alabilmektedir"

1983 yılında kurulan Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü(ÇAYKUR) 2017 yılında Türkiye Varlık Fonu(TVF)’na devredildi.

TVF “yurt içinde kamuya ait olan varlıkları ekonomiye kazandırmak, dış kaynak temin etmek, sermaye piyasalarında araç çeşitliliği ve derinliğine katkı sağlamak, finansal piyasaların çeşitliliğine katkı sağlamak ve gelecek nesillere ekonomisi güçlü bir ülke bırakmak” amacıyla 26 Ağustos 2016’da kuruldu. Ne var ki bu amaçla kurulan TVF’ye geçtiğinden bu yana ÇAYKUR her yıl artan zararlar açıklamakta. 2017 yılında 267,7 milyon 2018 yılında 657 milyon, 2019 yılında 635 milyon, 2020 yılında da 547 milyon lira zarar açıkladı.

Türkiye’de, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Rize, Trabzon, Artvin, Giresun ve Ordu illerinde 787 bin dekar alanda yaklaşık 201 bin üretici ile yapılan ve yaklaşık 1,5 milyon kişiyi ilgilendiren çay tarımı bölgenin önemli tarımsal faaliyetlerinden biri konumundadır.

Dünyada kişi başına çay tüketiminde birinci sırada olan Türkiye’de, ÇAYKUR’un zarar etmesi tarımın tasfiyesine yönelik politikaların bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. ÇAYKUR’un faaliyet raporu ve Sayıştay denetimi raporlarına baktığımızda zararının nedeninin; ne üreticiye, ne işçiye destek ne de çay faaliyetine yatırımın olmadığını görebiliriz.

ÇAYKUR tamamen neoliberal politikaların sonucu olarak bilinçli olarak zarar ettirilmektedir. 1985’de çay alımının yüzde 95’ini yapan kurumun, gelinen yıllarda ki payı yüzde 52’ye kadar düşmüştür. ÇAYKUR milyonlarca lirayı reklamlara, ithalata, gösterişli bir şekilde sunulup tutmayan projelere ayırırken üretici köylülere, işçilere hiçbir destek vermemektedir.

2000’li yıllardan itibaren artan neoliberal politikalar, AKP iktidarı ile birlikte somut adımlara dönüşmüştü.

Bu somut adımlarla birlikte birçok üretici birlikleri ya özelleştirildi ya da etkisiz hale getirilerek müdahalesiz konuma getirildiler. Bu kurumların başında yıllardır çokça tartışılan ÇAYKUR’da gelmektedir. 2009 yılında taslak halinde getirilen yeni çay yasasında adımlar atılmaya çalışılmıştır. Ancak koşulların uygun olmamasından kaynaklı bu adımlar geri çekilmiştir. Bu durumu en iyi özetleyen dönemin Özelleştirme İdaresi Başkan Vekili Ahmet Aksu, 2012 yılında, kamu iktisadi teşebbüslerinin (KİT) özelleştirilmesine devam edileceğini belirterek PTT, BOTAŞ, TİGEM ve ÇAYKUR’un özelleştirilmesinin gerekli şartlar oluştuğunda gündeme geleceğini ve bu kurumların da özelleşeceğini açıklamıştı. Gerekli şartlar elbette sermayenin üretimin üzerindeki tam tahakkümünü ifade etmektedir.

Bu bakış açısıyla hareket edildiğinden küçük üretici destekten yoksun bırakılarak tamamen büyük tekellerin insafına bırakılmıştır. Tüm tarımsal faaliyeti tehdit eden sözleşmeli üreticilik, çay üreten köylüyü de kendi toprağında köle yapmaya odaklanmıştır. ÇAYKUR’un getirildiği durum bu gerekli şartları oluşturmak için bilinçli olarak yapılmaktadır.

Köylüler Özel Sektöre Muhtaç Bırakıldı!

2021 yılı çay toplama ve işleme süreci 17 Mayıs’ta başladı. Çay taban fiyatını Cumhurbaşkanı Erdoğan 3.87 TL olarak belirledi. Belirlenen çay taban fiyatı çay üreticisinin beklediğinin çok altında gerçekleşti. Taban fiyatı açıklanmadan önce ÇAYKUR bu yıl yine çay alım kotası uygulayacağını açıklamıştı.

Köylüler her yıl kota ve kontenjanın kaldırılarak üreticiye alım garantisi verilmesini talep ederken, bu talep yerine getirilmediği gibi geçtiğimiz yıl tarihin en yüksek kota miktarını açıklayacağız diyen ÇAYKUR, bu yıl da aynı kota miktarında alım yapılacağını ve artırım olmayacağını açıkladı. 2017 yılından itibaren ÇAYKUR her yıl daha az kota açıklamaktadır. Bu kota miktarına ÇAYKUR’un alım yaparken koyduğu kriterler eklenince köylü ürününün çoğunu ÇAYKUR’a satamamaktadır. Düşük açıklanan çay fiyatı, belirlenen kota tamda özel sektörün isteklerine göre belirlenmiştir.

Kota sorunu yüzünden köylüler ürettikleri ürünü ÇAYKUR’a satamamakta özel sektöre vermek zorunda bırakılmaktadırlar. Elbette özel sektör ürünleri belirlenen taban fiyatının çok altında almaktadır. Özel sektöre mecbur bırakılan köylüler ücretlerini aylara yayılan bir sürede alabilmektedir.

Tamamen özel sektörün eline bırakılan çay üretim sürecinden köylüler kadar bu sektörde çalışan işçilerde etkilenmektedir. ÇAYKUR işçileriyle birlikte çay sektöründe çalışan işçi sayısı 30 bine yakın. Çay fabrikalarında çalışan işçilerin yüzde 90’ı sezonluk olarak çalışmaktadır. Bu işçiler sezon bittiğinde işsiz kalmaktadırlar. Görece ÇAYKUR da çalışan işçiler özel sektöre göre daha iyi koşullarda çalışmaktadır. Tekrar belirtelim özel sektöre göre. Asgari ücretin biraz üzerinde ücretle çalışmaktadırlar. Özel sektörde çalışan işçiler sigortasız, güvencesiz, uzun çalışma saatleriyle, kuralsız bir şekilde çalışmak zorunda bırakılmaktadır.

Pandemi koşullarında açıklanan destek paketlerinin hiçbirinde köylünün adının dahi geçmemesi verilen desteklerin sermaye hariç hiçbir kesime ulaşmaması, yıllardır zor koşullarda üretim yapmaya çalışan köylüleri daha kötü duruma sokmaktadır. Pandeminin getirdiği olağanüstü koşullarda köylüler bir başına bırakılmışlardır. Açıklanan fiyat sadece sermayeye hizmet etmektedir.

Tüm bu koşullar altında üreticilerin her yıl artan maliyetleri ile birlikte hiçbir destek alamaması, hatta ürettiği ürünü satamaması köylülerin üretimden kopmasına ya da kendi toprağında işçi olmasına neden olmaktadır.

Köylüler zor koşullara hapsedilerek emek sürecinin maliyetinin düşürülmesi hedeflenmekte böylelikle sermayenin tahakkümünün artırılarak çay üretiminin tek sahibinin sermaye olması hedeflenmektedir. Ülkemizde ki diğer tarımsal ürünlerde olduğu gibi çay da sermayenin egemenliğine alınmak istemektedir. Tekelleşen dev şirketler çay üretiminin bütün süreçlerini belirlemedeki etkilerini arttırmaktadırlar. Köylüye, işçisine geleceksiz vaat etmektedirler.

Karadeniz bölgesinin başlıca tarım ürünlerinde aynı senaryo yazılmaktadır. Fındığında, tütününde, çayında aynı senaryo karşımıza çıkmaktadır. Köylüler üretimden koparılmakta, ya kendi topraklarında ya da göç etmek zorunda kaldıkları büyük şehirlerde işçileşmektedirler.

Havasına, suyuna, doğasına var olan saldırılarla birlikte en temel geçim kaynaklarına saldırılarda artmaktadır. HES’ler, “Yeşil Yollar”, taş ocakları ile doğası katledilen Karadeniz halkının geçim kaynakları bir bir ellerinden alınmaya çalışılmaktadır. Çayını, fındığını yok pahasına alıp, işsizliğe açlığa mahkûm edenler, İkizdere’de taş ocağına karşı direnenlere “Amacımız burada istihdam sağlansın, bölge insanı ailesinin yanında çalışsın. Bizler gibi kalkıp İstanbul’lar’ gidip iş aramak zorunda kalmasınlar…” diyebilmektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu