Makaleler

2011’in nasıl geçeceği açılışından belli oluyor

Baskıya ve zora dayalı diktatörlüklerin yoksul halkların isyanlarıyla devrildiği ve sarsıldığı bir dönemden geçmekteyiz. İktidarını baskıya ve emperyalizme dayanarak ayakta tutan bu diktatörlüklerin halkın öfkesi karşısında nasıl birkaç günde yerle bir olduğunu, nasıl büyük korkular yaşadıklarını ve her an kaçabilmek için valizlerini nasıl hazırladıklarını canlı yayında izlemekteyiz.

Özellikle gıda fiyatlarındaki aşırı artışla ve bunun sonucunda yaşam standartlarının artık çekilemeyecek bir duruma gelmesiyle beraber patlak veren isyanlar küresel ekonomik krizin yarı-sömürge ülkelerde büyük birikim yarattığını ve nelere gebe olduğunu da bizlere göstermektedir.

21. yüzyılın devrimler ve ayaklanmalar yüzyılı olacağına dair her yıl yeni deliller ortaya çıkmakta, 2011 yılının nasıl geçeceği açılışından belli olmaktadır. Bu gerçeklik içinde ülkemizde de Torba Yasa örneğinde olduğu gibi emeğe dönük büyük saldırılar gündemdeki ağırlığını korumaktadır. Buna karşın işçilerin ve yoksulların artan öfkesinin kontrol altında tutulabilmesi için baskı mekanizması işlemekte, işçi eylem ve grevleri yoğun bir polis ablukası altında gerçekleşmekte, halk hareketini ateşleme niteliğine sahip olan gençliğin öfke ve mücadelesi ise doğrudan baskı ve saldırılarla engellenmeye çalışılmaktadır.

Sendikal bürokrasi için bir diğer tutum da fabrikalardan gelen örgütlenme çağrılarına cevap vermemek, bilinçli olarak işçileri örgütlememek, işçiler için uzun zamanlı, kararlı mücadeleler örgütlemeyi göze almamaktadır. En son zafer kazanan UPS işçilerinde olduğu gibi TÜMTİS’in, yine birçok fabrikada Deri-İş, Petrol-İş, TEKSİF, Birleşik Metal-İş, Haber-Sen vb. birkaç az sayıdaki sendikanın işçileri örgütleme, direnişleri sürdürme ve baskılara boyun eğmeme çabası uzun süreli mücadeleleri ve genellikle sabırla verilen mücadele sonucu elde edilen büyük kazanımları göstermektedir. Bu uzun süreli mücadelelerin işçilerin siyasallaşmasını da beraberinde getirmesi sistem için ayrı bir tehdit olduğundan bu sendikalar da hedef haline gelmektedir.

Böylesi bir gerçeklik içinde kaynayan, öfke duyan, örgütlenmek isteyen ülkemiz işçi sınıfının enternasyonal proletaryanın genel eğilimine uygun bir tutumu vardır ancak hareket alanı dardır, kendisine giydirilen gömlek küçük gelmektedir. Yeni ve güçlü bir devrimci, öncü harekete, yeni mücadele kanallarına, sıkı bir mücadeleye ihtiyacı vardır. DDSB bu konuda anlayışıyla, birikimiyle, tarihiyle, gücüyle ciddi bir alternatiftir. Son dönemde toparlanma, zaaflarının üstüne gitme, daha örgütlü-daha kolektif mücadele etme yönünde attığı adımlar önemlidir ama halen yetersizdir, daha üst düzeyde bir birliğe ve militan bir duruşa ihtiyacı vardır.

Bu gerçekliği ileriye taşımak, ülkemizdeki ve dünyadaki işçi hareketinin gelişimini daha yakından anlamak için birçok ildeki DDSB’lilerin uzun zamandır talep ettiği uluslararası sempozyum oldukça önemlidir. 20 Şubat’ta İstanbul’da gerçekleştirilecek olan ve DDSB ile ATİK’in ortaklaşa düzenleyeceği sempozyumda ülkemizde ve Avrupa’da işçi sınıfına ve emekçilere dönük saldırılarla Avrupa’da ve ülkemizde işçi sınıfının mücadelesi üzerine yoğunlaşacağız. Avrupa’nın birçok yerinden gelen sendikacı dostlarımızla beraber ülkemizden akademisyenler ve sendikacılarla direnişçi işçiler de görüşleriyle sempozyuma katkı sunacaklar. DDSB de sürece dair görüş ve politikalarını daha detaylıca tartışma olanağına sahip olacak. Bu çalışmanın elbirliği ile güçlü şekilde örgütlenmesi daha ileriki süreçteki çalışmalarımız açısından oldukça değerlidir.

İstanbul’da düzenlediğimiz DDSB toplantısında da net şekilde gördüğümüz üzere DDSB’liler alanlarında ve sendikalarında yoğun bir çalışma içindedir. DDSB’liler işçi direnişlerinin örgütlenmesinde, çadırların kurulmasında, güvencesizlerin sendikalarla tanıştırılmasında, sendikal bürokrasiye karşı çıkmada etkin bir yaklaşım sergilemektedir. Bir araya geldiğimizde herkesin paylaşacak çok konusunun olması ve canlı tartışmaların yaşanması buna en net delildir. Ancak çalışmalarımızın koordine edilip kolektif bir yaklaşım sergilemede, deneyimlerimizi paylaşmada ve birbirimize destek olmada, yerelle geneli bütünleştirmede zayıf kaldığımız çok açıktır. Bu zayıflığı elbirliği ile aşacağımıza olan inancımız tamdır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu