Emek

2018 BÜTÇESİ | Halka cefa, egemenlere sefa…

2018 yılı bütçesi geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. Her yılın sonunda planlanan bütçeler genel olarak ülke gelirlerinin nasıl toplanacağını, ülkede yaşayan insanlar arasında nasıl bölüştürüleceği, kamu ve özel kurumların ne kadar pay alacağı ile ilgili tasarılardır.

Bu yılki tasarısında kamu kurumlarına ayrılan bütçe şu şekilde; Maliye Bakanlığı: 177 milyar 435 milyon 423 bin TL, Hazine Müsteşarlığı: 97 milyar 893 milyon 775 bin TL, Milli Eğitim Bakanlığı: 92 milyar 528 milyon 652 bin TL, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı: 59 milyar 720 milyon 630 bin TL, Milli Savunma Bakanlığı: 40 milyar 402 milyon 239 bin TL, Sağlık Bakanlığı: 37 milyar 479 milyon 416 bin TL, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı: 26 milyar 690 milyon 506 bin TL, Emniyet Genel Müdürlüğü: 27 milyar 792 milyon 655 bin TL, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı: 21 milyar 676 milyon 673 bin TL, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı:14 milyar 945 milyon 751 bin TL,

Özel bütçeli idarelerin ise payı şöyle; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü: 12.9 milyar TL, Karayolları Genel Müdürlüğü: 18.1 milyar TL, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu: 13.9 milyar TL, TÜBİTAK: 3.2 milyar TL, Orman Genel Müdürlüğü: 3.1 milyar TL.

 

2018 bütçesine genel bakış

2018 yılı bütçe tasarısına bakıldığında daha önceki yıllarda AKP tarafından planlanan bütçe tasarılarının bir benzerini görüyoruz yine. Yani tasarının esasının değişmediğini görmekteyiz.

TC ekonomisi büyük ölçüde istihdam ve üretimin geri planda olduğu, sıcak para denilen yabancı sermayenin ülkeye girişine bağımlı, iç ve dış borçlanmanın had safhada olduğu bir ekonomiye dayanıyor. Bu yüzden yaşanan ekonomik gelişmeler sadece tablo üzerinde kalıyor. Değişen sadece, tablolarındaki rakamların şişmesi oluyor. Buna rağmen halkın refah düzeyinde veya alım gücünde buna paralel bir gelişme göremiyoruz.

Benzer şekilde 2018 bütçesine baktığımızda da aynı tabloyu görüyoruz. Halkın refahının artırılması, işsizliğin azaltılması ve alım gücünün yükseltilmesi vb. gibi halkın yararına olan şeylerden ziyade sermayeyi elinde bulunduran egemenlerin çıkarını daha önde tutan bir bütçe tasarısıyla karşı karşıyayız. Bütçesini incelediğimizde esas payın sermaye sınıfına (özelliklede yabancı sermayeye) ayrıldığı ve askeri ve de güvenlik ile ilgili harcamaların ekonominin merkezine alındığını görüyoruz. Bu da özellikle 15 Temmuz sonrası artan devlet saldırganlığının askeri anlamda önümüzdeki yıl içinde de süreceğini gösteriyor.

Devletin bütçe tasarısında öne çıkan bir başka durum da eğitim ve sağlık harcamalarının payı oldu. Her insanın en temel iki hakkı olan eğitim ve sağlığa ayrılan pay incelendiğinde devletin kimden taraf olduğu açığa çıkıyor aslında. En çok payın Maliye Bakanlığına ayrıldığı tasarıda, eğitim ve sağlık bakanlığının bütçelerinin toplamı Maliyeye ayrılan bütçeye yetişemedi. Buralara ayrılan bütçenin kendi içinde dağılımı da büyük oranda personel ihtiyaçlarına harcandı. Örnek olarak 1 milyon eğitim emekçisine, 18 milyon öğrenciye sahip MEB’e ayrılan bütçenin % 80’lik kısmını personel harcamaları kapsıyor. Eğitim yatırımlarına ise % 8.36’lı bir pay düşerek geçen senenin bile altında kalıyor. Bu da devletin eğitimin geliştirilmesi ve niteliğinin artırılmasını göz ardı ettiğini gösteriyor. Sağlık Bakanlığına ayrılan 37 milyarlık paya baktığımızda ise esas payın ilaç firmalarına gidecek ödemelere ayrıldığını görüyoruz. Ayrıca Sosyal Güvenlik Kurumunun alacağı pay, geçen sene 121 milyar TL olmasına rağmen bu sene 90 milyar TL civarında.

 

Gelir nereden geliyor?

Bütçeyi incelediğimizde görüyoruz ki gelirin büyük kısmı vergiler sayesinde halkın sırtından toplanacak. Zaten açıklanan rakamlarda da bütçe gelirlerinin % 86’sını halktan toplanacak gelirler oluşturuyor. Bunun da % 60’lık kısmının ÖTV ve KDV’den toplanacağı planlanıyor. Bir başka örnek de kamu harcamalarına ayrılan pay oldu. Halkın günlük yaşamını kolaylaştırmak için yapılan köprü, yol, tünel, okul ve hastane gibi harcamalarla ilgili gelişmeler oldu. Devletin özel kuruluşlara yap-işlet-devret kapsamında verdiği ihalelerin garanti ödemesi ekonominin sırtında büyük yük oluşturuyor.

Örnek vermek gerekirse Yavuz Sultan Selim Köprüsünün yapımından sorumlu şirkete devlet günlük 135 bin aracın geçişi için taahhüt vermiş. Eğer ki günlük olarak devletin verdiği sayıda araç geçmezse şirketin gelir kaybını devlet şirkete ödüyor. Açıklanan tasarıda bu yılki taahhüt miktarı 6 milyar TL olarak belirlenmiş durumda. Bu da dolar üzerinden hesaplanmaktadır.

Kısaca halkın üzerine büyük bir vergi dağının bindirileceği açıktır. Halk için herhangi bir iyileştirme bulunmayan bütçede emekçiler ekonominin cefasını çekerken, sermaye sahiplerinin ise bu çilenin sefasını süreceği açık ve nettir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu