GüncelKadınMakaleler

25 KASIM | Mirabel Kardeşlerden aldığımız güç ve öfkeyi sokaklara taşıyalım!

"Eylemlilik ve tartışmalar boyutunda aktif bir parçası olduğumuz bu kadın hareketi, bugün pandemi maskesi altında güçlendirilmeye çalışılan erkek egemenliğine karşı oldukça gözü ve bilinci açık bir şekilde mücadele etmekte ve ayağını sokaktan çekmemektedir"

20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne yaklaşırken bizler de çalışmalarımıza başladık.

İlk olarak bu süreci hangi gündemlerle ele alacağımıza dair merkezi bir toplantı düzenledik. Ankara’da çalışmalara başlarken, İzmir, Didim ve İstanbul’da 25 Kasım toplantılarına dahil olduk ve bu süreci İstanbul’da nasıl ele alacağımıza dair bir toplantı gerçekleştirdik. Diyoruz ki, “Mirabel Kardeşler’den aldığımız güç ve mücadele geleneğiyle sokaklarda olacağız!”

Gerçekleştirdiğimiz merkezi toplantıda ilk olarak 25 Kasım’ı hangi gündemlerle ele alacağımızı konuştuk. Bu süreci “Pandemiyi bir de bana sor” kampanyamızdan aldığımız güç ve birikimle birleştiren bir hat tutturmamız gerektiği üzerine ortaklaştığımız toplantıda pandemi sürecinde artan erkek şiddeti ile devletin kadın kazanımlarına dönük intikamcı tutumu ve kadın hareketine dönük saldırganlığını teşhir etmenin ön plana çıktığı gündemleri işlerken en önemli vurguyu da kadınların direniş ve isyanına yapmak gerektiğini konuştuk.

Her gün kadınların öldürüldüğü, şiddetin ve ayrımcılığın bin bir türü ile hayatlarımızın zapturapt altına alınmaya çalışıldığı ülkemizde açıkça belirtmek gerekir ki; en az şiddetin boyutlu oluşu kadar güçlü ve boyutlu bir kadın mücadelesi hareketi yaratılmış durumda.

Eylemlilik ve tartışmalar boyutunda aktif bir parçası olduğumuz bu kadın hareketi, bugün pandemi maskesi altında güçlendirilmeye çalışılan erkek egemenliğine karşı oldukça gözü ve bilinci açık bir şekilde mücadele etmekte ve ayağını sokaktan çekmemektedir.

Kuşkusuz bu durum sadece ülkemiz açısından geçerli değildir. Meksika’dan Şili’ye, Polonya’dan Endonezya’ya, Tayland’dan Arjantin’e, Bangladeş’ten Hindistan’a, Türkiye’den Kürdistan’a, Rojava’ya dek pandeminin sistem tarafından fırsata çevrilmesine izin vermeyen dünya halklarının tüm isyan ve sokağa çıkışlarında kadınlar kitlesel bir şekilde yer alıyorlar.

Bu eylemlerin, taleplerin bir parçası olmasının yanı sıra özellikle Arjantin, Meksika, Polonya, Hindistan, Türkiye gibi örneklerde görüleceği gibi kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığın tırmandırılmasına karşı yalnızca kadınlar olarak sokakları arşınlamakta ve egemenlerin korkulu rüyası haline gelmekte kadın kitleleri ve onların büyüyen hareketi…

Bugün çok açık bir şekilde söylemek gerekir ki; erkek egemenliğinin; emperyalist-kapitalist sistem başta olmak üzere tüm gerici sistem ve kurumları ile kurduğu ittifakı güçlendirme çabasına karşın bir kriz içerisinde. Kadınlar kendilerine dayatılan toplumsal kalıplara artık sığmamakta ve şiddet-ayrımcılıkla örülü bu kalıpları yıkıp geçmektedirler.

Bu yüzden bu krizini aşmaya çalışan erkek egemenliği, pandemi sürecini fırsata çevirmeye çalışarak kadınların kazanımlarına intikamcı bir şekilde yaklaşmakta ve hiçbir maskeye gerek duymadan tüm gericiliğini ve tüm gerici ittifaklarını ortaya sererek saldırmaktadır.

Bu yönüyle şiddet ve ayrımcılıkta ciddi bir artış ortaya çıkmakta, erkek egemenliğinin ve tüm gerici devletlerin onun hizmetine girmesinin teşhiri önem kazanmaktadır. Bu sebeple 25 Kasım’da bu ittifakların teşhiri temel yönelimlerden biri olarak ele alınmalıdır.

Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi; bu krizi açığa çıkaran noktanın ise kadınların bu kalıplara artık sığmayan, eve kapanmayı reddeden, kendisine yüklenen toplumsal rollere karşı çıkan ve pandemi dahil hiçbir sürecin/krizin kendi kazanımlarını elinden alınması için fırsata çevrilmesine izin vermeyen mücadelesi olduğu gözden asla kaçırılmamalıdır. Kadınlar, “mağdur” değil aksine erkek egemenliğini krize sokan bir isyanın yaratıcılarıdırlar. Buradaki güçten beslenmeli ve 25 Kasım’ı bu yönüyle değerlendirmeliyiz.

Son olarak 20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü’nü, yine pandemi bahane edilerek tırmandırılan nefret ve LGBTİ+fobik politikaların teşhirine yönelik politikalarla ele almalıyız. Kadın mücadelesinin kitleselliği ve toplumda gelişen meşruluğu karşısında görece bir adım geri atan (İstanbul Sözleşmesi eylemlilikleri süreci örneği gibi) devletin bu kez ibreyi LGBTİ+’lara çevirmesi ve açıktan nefret suçlarına destek vermesi, kuşkusuz erkek egemenliğinin bu krizine bir yara bandı anlamı taşımaktadır.

LGBTİ+’lar nefret suçlarına açık hale getirilip yaşam alanları sınırlandırılırken buradan erkek egemenliğinin üzerinden yükseldiği heteroseksist toplum yapısı güçlendirilmeye çalışılmaktadır. Kadın hareketi içerisinde özellikle trans kadınların cinsiyet kimliklerinin sorgulanmasına dair bir süredir devam eden kimi yaklaşımların da bu durumu beslediği göz önünde bulundurularak bu süreci ele almalıyız.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu