Güncel

4+4+4=Ucuz emek+özelleştirme+kadın emeği

AKP’nin 5 grup başkanvekili tarafından bir kanun teklifi hazırlandı. “4+4+4=12 yıllık zorunlu eğitim” olarak tartışılan bu kanun teklifi, komisyon çalışmalarının ardından TBMM Genel Kurulu’na gelmeyi bekliyor. Ancak daha meclise gelmeden hem tartışmalarla hem de üzerinde yapılan değişikliklerle birlikte görünen o ki, bu kanun teklifi daha çok tartışılacak.

Sistemin “ucuz ve kalifiye eleman” ihtiyacı

Gelelim tasarının kendisine. Aslında ortada AKP eliyle yürütülen çok kapsamlı stratejik bir hedef var ve hazırlanan bu yasa teklifi de bu kapsamlı hedefin eğitim ayağına dönük bir çalışma. Kanun teklifinde yapılan son değişiklikle birlikte herkesin fikirleri alınıyor izlenimi ve hatta geri adım atılıyor yanılsaması yaratılıyor. Buradaki amacın, düzenlemenin en geniş toplumsal mutabakatla yasalaşması ve kapsamlı stratejik hedefin sekteye uğramaması olduğu çok açıktır. Bu yasa tasarısının temelinde öncelikle toplumun değil sermayenin ihtiyaçları var. Bu yüzden de daha fazla ihtiyaç duyduğu ucuz ama kalifiye eleman ihtiyacını karşılamaya dönük bir çaba içerisinde.

Tasarının halk gençliğinin ve çocukların emeğine dönük ciddi bir saldırı olduğunu, özellikle meslek liselerine dönük getirisini incelediğimizde çok net bir biçimde görüyoruz. Son yıllarda hızlanan sanayi bölgelerine meslek liseleri açma süreci, tasarı ile tüm sınırlarından kurtulacak. “Staj” adı altında tüm güvencelerden yoksun bir çalışma tipi dayatmasının ardından “bacasız fabrikalar” haline gelen meslek liselerinde milyonlarca öğrenci ücretli köleler haline geldiler ve bu tasarının ardından daha çok sayıda gelecekler. Bolu İzzet Baysal Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi öğrencilerinin, okullarındaki atölyelerde yaptıkları üretim ile okula sadece 1 yılda 2milyon TL (çok kısa bir bilgi; bu bir yılda öğrencilere ödenen ücret ise toplam 78 bin TL! 2 milyon TL’nin yalnızca 78 bin TL’si işçilik yapan öğrencilere ödenmiş!) kazandırmış olduklarına dair yapılan gazete haberlerinden de görüldüğü gibi bu tasarı patronlar açısından çok kârlı! (Radikal, 26 Şubat 2012)

Ayrıca öğrencilerin hangi mesleki bölümde eğitim göreceğine dair kararın da Bakanlar Kurulu’na bırakılmış olmasının sonucunda patronların ihtiyacına göre öğrencilerin mesleğinin belirleneceği açıktır.

TÜSİAD ile AKP neyi paylaşamıyor?

Türkiye’de milyonlarca işsizin varlığına karşın patronların “ara eleman bulamamaktan yakındıkları” ve bu yüzden de organize sanayi bölgelerinde kendi okullarını kurmak istedikleri biliniyor. Milli Eğitim Bakanlığı, bu konuda o kadar “yardımsever” ki, hemen patronları bu konuda “teşvik etme” kararı aldı.    Tasarıda “devletin her öğrenci için belli bir miktarda harcama yaptığına” dikkat çekerek (!) “bu paranın bir bölümünün patronlara, organize sanayi bölgelerinde kurulacak okullar için teşvik amacıyla verilmesi”ni istedi. Tasarıya sonradan eklenen maddelerden birisi olarak, bu organize sanayi bölgelerine açılacak okullara verilecek “teşvik” in, öğrenci başına 1000 TL olması planlanıyor.   Ancak öğrencilerin hangi mesleği seçeceklerine sermayenin ihtiyaçlarına uygun olarak Bakanlar Kurulu’nun karar verecek olmasına rağmen yapılan düzenleme yine de TÜSİAD patronlarını tatmin etmiş değil. TÜSİAD ve AKP arasındaki tartışmaları bu yönden okumak gerekiyor. TÜSİAD ihtiyaç duyduğu “girişimci”, “rekabetçi”, “proaktif”, “teknolojik gelişmelere yatkın”, “en az bir yabancı dil bilen”, “ileri düzeyde bilgisayar kullanabilen” genç bir işçi kuşağının bu uygulama ile “başarıyla” yetiştirilemeyeceğini düşünüyor.

“Kız çocukları için endişeleniyoruz” ve “ bu tasarının çocuk işçiliğini artıracağını düşünüyoruz” gibi sözde duyarlılık gösteren TÜSİAD’ın çocuk işçiliği yaşının 11’e düşecek olmasına da itiraz etme tavrını “istemem yan cebime koy” olarak okumak gerekir. Öyle ki ILO ve başka uluslararası sözleşmelere aykırı olan durumun, ileride çocuk işçiler tarafından üretilecek ürünlerin “AB ülkeleri tarafından boykot edilmesi tehlikesi” bile var. Bu nedenle, patronlar bu düzenlemenin çıkması için çok geniş bir toplumsal mutabakat şartı koyuyor.

Daha fazla dershane daha fazla özel ders

Gelelim bu tasarının bir diğer cephesine:

* Bu uygulama ile devletin eğitime yaptığı “sınırlı yatırımların” minimize

edilmesi ve “yatırımlar” üzerinden de kâr elde edilmesi hedefleniyor.

* Paralı eğitimin daha da gündemleşeceği tasarıyla açıköğretim ve uzaktan

eğitim aracılığıyla özel okul, dershane gibi özel sektöre olan ihtiyacın artması

da hedefleniyor.

* Kesintili eğitim ile her bir kademe arasına konulması zorunlu hale gelecek

sınavların sayısının artması, yeni bir kâr ve sermaye birikimi alanı yaratmayı planlıyor.

* Uygulama bu alandaki istihdamı da olabildiğince daraltacak, var olan güvencesiz ve esnek çalıştırmayı derinleştirecek. Kesintili eğitim ile birlikte binlerce sınıf öğretmeninin norm kadro fazlası haline gelmesi uygulamanın ilk somut sonuçlarından olacak.

* Yeni uygulama ile hem devlette hem de özelde çok sayıda mesleki kurs ve sertifika programları açılacak. Asgari yeterlilik gerektiren işlerde çalışabilmek için dahi birkaç tane meslek kursu bitirmek ve sertifika sahibi olmak zorunlu hale gelecek.

Tüm bu getirilerini incelediğimizde tasarının tek başına bir proje olmadığına dikkat çekmek gerekiyor. Bu tasarıyı, Ulusal İstihdam Stratejisi ve Özel İstihdam Büroları gibi kapsamlı uygulamalarla birlikte bakmak ve süreci böyle okumak gerekiyor. Başta da söylediğimiz gibi ortada çok daha büyük bir hedef var ve bu hedefin parçaları tek tek yerine oturtulmaya çalışıyor.

Kadın emeği hedefte

Tasarı ilk açıklandığı günden bu yana en çok tartışılan konu “kız çocuklarının eve kapatılacağı”na dair yorumlar oldu. Kesintili bir şekilde ilerleyecek bir düzenin kız çocukları için “okuldan alınma” anlamına geleceği açıktır; ancak bunu kız çocuğunun dört duvar arasına kapatılacak şeklinde düşünmek eksik olacaktır. Aslında bu tasarıyla kız çocuklarına ve kadınlara yönelik yapılan  esap; “elişi, el becerileri, çocuk bakımı, ev ekonomisi ve yönetimi” gibi alanlara yönlendirilmeleri şeklindedir.

Türkiye Kadın Girişimciler Derneği’nin Antalya’daki toplantısında konuşan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in tasarı ile ilgili ifadeleri bu konuda fazlasıyla açıklayıcı. 2008 yılındaki küresel finansal krizin ardından, kadın istihdamında 5 puanlık bir artış sağlanarak yüzde 30’lara ulaşıldığının altını çizen Şahin, bu oranın arzu edilen noktada olmasa da girişimcilik oranının yükseldiğini vurguluyor. Meslek edinme kurslarına devam eden 250 bin kursiyerin, 120 bininin kadın olduğunu söylüyor.

Yani uygulamanın tek sonucu kız çocuklarının okul ortamından uzaklaştırılması ve erken yaşta evlenmek zorunda kalmaları ile sınırlı değil. Asıl önemli sonuç, kadın emeği sömürüsünün küçük yaşlardan itibaren kitleselleşmesi, enformal sektörün vazgeçilmezi olan ve daha ucuz işgücü olan kadınların küçük yaşta merdiven altı atölyelerde ücretli kölelik koşulları ile yüzleşmek zorunda kalmaları olacaktır.

Bu tartışmaların hedefinde başta kız çocukları olmak üzere çocukların ve halk gençliğinin olduğunu anlamak için söz konusu kanun teklifine şöyle bir göz atıp, tartışmalara da bir kulak kabartmamız yetiyor. Tartışmalara taraf olma zorunluluğu giriyor devreye. Ancak tartışmalara taraf olurken bizim açımızdan dikkat edilmesi gereken en önemli husus, tartışmaların parçalarında takılıp kalmamak olmalıdır. Yalnızca “kız çocuklarının eve kapatılması”, “İmam hatiplerin orta dereceli kısımlarının açılması” noktasında gelişecek bir karşı çıkış eksik bir değerlendirme olacak ve sistem tarafından yapılacak makyajlama ile revize edilerek yeniden ve yeniden karşımıza dikilecektir. Keza daha önce ilk 4 yıllık eğitimden sonra yapılması planlanan açık öğretim ve uzaktan eğitim uygulamasının ikinci 4 yılın ardından yapılacağı değişikliği bu parçalı itirazlara karşı AKP’nin geliştirdiği bir atak niteliğinde olmuştur.

Eğitimde uygulanması planlanan bu kapsamlı saldırı karşısında güçlü ve bilinçli bir gençlik örgütlenmesinin/hareketinin yaratılması “farz”dır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu