Makaleler

ABD,ÇİN, RUSYA PetroDolar Krizi ve emperyalizmin geleceği

ABD emperyalizminin askeri gücün Ortadoğu’ya kaymış olması ve politik bütün reaksiyonlarının bu bölge üzerine endekslenmiş olması dünya ekonomisi üzerinde bir dizi değişimleri yaratmış durumdadır. Özellikle ABD’nin askeri gücünde bir gerilme söz konusudur ve bunun etkileri de gözle görünür hale gelmektedir. Özellikle ABD emperyalizminin politikalarından kaynaklanan yaşanan iç savaşlar nedeniyle ekonomik ve finansal dengeler değişim yaşamakta ve birçok ülke açısından bu durum memnuniyetle karşılaşmış durumdadır. Öyle ki bu politikalar neticesinde mevcut pazarlarda açığa çıkan ihtiyaç emperyalist tekelleri harekete geçirmiş durumdadır. Özellikle ABD doları iç savaşların belli evrelerinde hız kazanmaktadır. Bu açıdan özellikle Ortadoğu’da mevcut istikrar ABD dolarının gücüne güç katmaktadır. Pazarın ihtiyaç ve tekellerin buradaki hız kazanan ticaret ağları doların gücüne güç katmaktadır. Kaos her ne kadar  devrimsel çelişkileri açığa çıkarsa da bir yandan da emperyalistlerin haznesini ve ticaret ağını da güçlendirmektedir. Bu ticaret ağı özellikle insani yardım ve esas olarak silah tekellerini güçlendirmektedir.

Doların dünya ekonomisi üzerindeki etkilerinin derinliğinin incelenmesi, son on yıllardır yaşanan önemli jeopolitik gelişmeleri anlamak için gereklidir.Doların dünya ekonomisinde bu denli önemli bir rol oynamasının sebebi, üç temel etmenden kaynaklanmaktadır. Bunlar petrodolar,  dünyanın rezerv para birimi olarak dolar ve Nixon’ın 1971’de aldığı doların artık altına dönüştürülmemesi yönündeki karar. Kolaylıkla tahmin edileceği gibi, petrodolar, SDR (Özel Çekme Hakkı) sepetinin içeriğini güçlü bir şekilde etkiledi; doları dünyanın rezerv para birimi haline getirdi ve Nixon’un doların altına dönüştürülebilirliğini ortadan kaldıran kararından dolayı küresel ekonomi üzerinde ciddi sonuçlar doğurdu. Dünyanın geri kalanı için birçok sorun, bu üç etmenin bileşkesinden başlıyor.

petrodolar 3Son elli yıllık gelişme içerisinde Dolar-Petrodolar-Altın

Son elli yılda yaşanan en büyük jeo-ekonomik değişim, 1973 yılında OPEC, Suudi Arabistan ve ABD arasında petrolü sadece dolar üzerinden satma yönünde varılan anlaşmayla gerçekleşti. Kuşkusuz bu gelişmenin dışında emperyalizmin girmiş olduğu buhranlar mevcut ekonomik sistemleri altüst etmiş ve özellikle resesyon süreçleri içerisinde halk kitlelerine dönük büyük ekonomik saldırılar gerçekleşmiştir. Uluslararası ticaret alanında ise mevcut ihracatın dolar üzerinden tanıtılması ve buna karşı çıkanlara karşı ABD’nin  güvenliği adı altında birçok saldırı gerçekleşmiştir. Tarihsel bağlamda spesifik olarak, Nixon, Suudi Kralı Faysal ile birlikte, Suudilerin petrol ve bağlantılı yatırımların ödemesi için sadece dolar kabul etmelerini sağlamış ve böylelikle milyarlarca fazla doların ABD hazinesine ve diğer dolar-temelli mali kaynaklara geri dönmesini sağlanmıştır.  Buna karşılıkta, Suudi Arabistan ve diğer OPEC ülkeleri, Amerika’nın askeri koruması altına girmişlerdir. Kuşkusuz bu durum mafya tarzı bir politikayı ifade etmektedir. Suudiler, ABD’nin belirlediği koşul ve şartlar altında ABD doları üzerinden iş yapmak zorundalar ve buna pek karşı çıkamamaktadırlar. Karşılığında ise “cömert” bir korumadan yararlanıyorlar.

İkinci etmen ise doların dünya rezerv para birimi haline gelmesi ve 1981 yılından bu yana IMF’nin uluslararası döviz rezervi sepetinde öncelikli bir rolü sürdürmesi. Açıkça petrodolar ticaretiyle bağlantılı olarak doların rolü her zaman için Özel Çekme Hakkı (SDR) sepetinin yüzde 40’ından daha büyük bir paya sahip oldu. Euro ise, 2001 yılından beri yüzde 29-37 arasında değişen istikrarlı bir payı sürdürdü. Ekonomik değişimi anlamak için, Yuan’ın en sonunda SDR’ye dahil olduğunu gözlemlemek yeterli olacaktır. İlk yüzde 10’luk pay, Yen’den (yüzde 8,3) ve sterlinden (yüzde 8,09) çok daha yüksek olsa da, yüzde 41’e sahip olan dolardan ve yüzde 31’lik payı olan Euro’dan çok daha düşüktür.  Yuan yavaşça ancak emin adımlarla küresel ticarette giderek daha çok kullanılır hale gelmektedir. Bu durum Çin’in ticaret alanında giderek hakim hale geldiğine işarettir.  ABD’nin dolara yönelik bu küresel talebi tetikleyebilmesinin sebebi, diğer ülkelerin petrol ve diğer malları satın alabilmek için kendi dolarları olması ihtiyacıyla bağlantılı. Örneğin bir Bolivya şirketi Norveç’e muz ihraç ederse, ödeme yöntemi, dolar kullanımını gerektirir. Dolayısıyla Norveç’in satın alınan malları ödemek ve onları alabilmek için kendi ABD döviz kuruna sahip olması gerekir. Benzer şekilde, Bolivya’nın aldığı dolarlar, Venezüella’dan alınan petrol gibi diğer ihtiyaç mallarının satın alımı için kullanılacak.

Doların bu şekilde sürekli kullanımının dünya ekonomisi üzerinde aslında küçümsenmeyecek bir etkisi söz konusudur. Bu durum her ne kadar tek kutuplu olmayan bir emperyalist sistem varlığı içerisinde elinde ultra gücü bulunduran bir devletin, ABD’nin gücünü işaret etmektedir. Bu durumun küresel anlamda yarattığı ciddi etkiler söz konusudur. ABD para biriminin bu denli yoğun kullanımı, Nixon’ın kararlarıyla birlikte düşünüldüğünde, doları temel alan ve kısa süre içerisinde altın gibi değerli madenlerin yerini alan, yıllar boyunca küresel ekonomi açısından da standart haline gelen bir ekonomik standart yaratmıştır. Bu durumun yarattığı krizler silsilesi kendini para merkezli olarak mali politikalarda bir dizi krizleri ortaya çıkarmıştır.  2000 ve 2008 yıllarında temel ekonomik emniyet kaynağı, altından dolara, özelikle de ABD hazine senetlerine geçmiştir.  Bu değişim Federal Rezerv’in sınırsız bir şekilde dolar basmasına yönelik bir ortam yarattı. Yıllar içerisinde FED’den ödünç para alma faizlerinin yaklaşık yüzde 0 düzeyinde olması bunun bir işarettir. Dolar talebinin hiçbir zaman sonlanmayacağının farkındaydılar. Bu durum, aynı zamanda özel ve kamu şirketlerinin de aktif bir şekilde faaliyetlerini sürdürmesini sağlıyor. Bu süreç, türevler ve diğer tahviller gibi finansal araçları temel alan (altın gibi gerçek, somut mallar yerine) bir küresel ekonomik sistemin yolunu açmıştır. ABD’nin bu şekilde kendi çıkarlarını ön plana alan ve bunu korumak adına bir finansal baon yaratmıştır. Dünya ekonomik sistemlerini çökertecek denli olan bu finansal balon her an patlayabilir. 2008 yılında başlayan kriz belki emperyalizmin girmiş olduğu bunalımı ifade etse de bu durumun kendi içinde özgün koşulları söz konusudur. ABD her şeyden önce 2008’e yaklaşırken kendisini altın desteği olmadan kağıt para basabilecek bir pozisyonda bulmuştur.  Ardından ise bunu net mamuller üzerinden değişime tabi tutabilecek bir faaliyete girişmiştir.  Bu ekonomik düzenleme, ABD’ rakipleri konumunda Rusya ve Çin emperyalistleri üzerinde eşi benzeri olmayan stratejik bir avantaj elde etmesini sağlamıştır.  Bu bahsettiğimiz dünya ticaretine ABD’nin sınırsız dolar  gönderme kapasitesi anlamına gelmektedir.  Astronomik rakamlar üzerinden baktığımızda bu oran 21 trilyon dolar civarında bir kamu borcu yaratma riskini de içine almaktadır. An itibari ile ABD kendi içinde dış politikanın ağırlığı kadar kamu borcu riski ile ayaktadır. Ancak bu ayakta kalış hali oldukça kırılgan kolonları da içinde bulunduruyor.

Doların neredeyse her şeyde bir ödeme aracı olarak sürekli kullanımı, para basmak için FED’in neredeyse sınırsız bir kapasiteye erişmesi ve Hazine’nin de istediği gibi tahvil çıkarmasıyla birleştiğinde, doların kurumlar, ülkeler ve bireyler için başlıca sığınak haline gelmesine yol açmıştır. Bu durum  emperyalist sistemin biriken gazı içinde patlayacak balonun nasıl bir etki yaratacağına işarettir. Yani olası bir kriz oldukça şiddetli kırılganlıkları yaratacaktır.

putin cin lideri si birlikte2Dolar ve ABD’nin işgal politikası

Tüm bu gelişmelerin kuşkusuz tarihsel bir planı söz konusudur. Sovyetler Birliğinin yıkılmasının ardından ABD’nin kendisini ultra güç olarak öne çıkardığı bir dönem yaşanmıştır. ABD’nin endisini ultra güç olara öne çıkardığı bu evrede jeopolitik hedef, dünya hâkimiyetinin sağlanmasıdır. Yani dünya ticaretinin ABD’nin emperyalist güvenliğine uygun hale getirilmesiydi. Sınırsız harcama kapasitesi ve Amerikan sıradışılığını temel alan bir ideoloji ile, bu girişim, Pentagon ve Wall Street’teki strateji uzmanlarının erişimiyle planlanmış ve bugüne dek bu sürmüştür. ABD emperyalizminin tahakkümünün kilit bir unsuru, Çin, Rusya ve İran’ın bir Avrasya entegrasyon alanı yaratmaya son vermesini sağlamaktır. Yıllardır ve birçok sebeple bu üç ülke, ABD doları üzerinden geniş çaplı bir ticaret gerçekleştirmeye devam etmiş ve ABD’nin yararına olacak şekilde kurulmuş olan hileli bir finans sisteminin ekonomik dayatmalarına boyun eğmişlerdir.

Bugün Çin’in dünyanın fabrikası olarak rolünü sürdürmesi, dolar ödemeleri her daim kabul etmesi ve ABD hazinesine ait yüz milyarlarca senedi satın alması dünya ekonomisinde önemli birer gelişme olarak görülmektedir. Çin’in bu yaklaşımına paralel olarak son yıllarda Rusya neredeyse aniden dolardan kaçmaya başlamış ve dolar üzerinden yaptıkları dış borcu ödeyip sıfırlamıştır. Kuşkusuz bunun nedeni çeşitli Pazar dalaşında kendine dönük ambargoları boşa çıkarmak ve güç elde etmek içindir. Rusya bugün dünya üzerinde dolar üzerinden en az kamusal ve özel borca sahip olan ülkelerden biri konumunda. Rusya’nın limanlarında kısa süre önce ABD doları kullanımının yasaklanması da bunun son örneklerinden. Iran açısından sorun, her zaman için yaptırımlarla simgelenmektedir. İran’da Doların baypas edilmesi ve alternatif ödeme araçlarının bulunması için büyük teşvikler yaratılmaktadır.

Çin ve Rusya gibi ülkelerin algısını değiştiren temel etmenin 2008 mali krizi ve ABD’nin 1999 yılında saldırganlığını arttırmasıdır. Irak’ın işgalini bu gelişmelerde önemli bir yere koyabiliriz. Saddam’ın Euro üzerinden petrol ticaretine başlaması ve bunun akabinde işgalin gerçekleşmesi ABD’nin doları mutlak hakimiyet tahtından indirmek istemediğini işaret etmiştir. Saddam’ın bu yaklaşımı her şeyden önce doların Orta Doğu’daki finansal hegemonyasını tehdit etmiştir ve esas olarak ABD işgali bu minvalde gerçekleşmiştir. Savaş ve Amerika’nın Afganistan’daki süregiden varlığı, ABD’nin Çin, Rusya ve İran’ı çevrelemeye devam etme niyetini ortaya koymaktadır. Bu durum Genişletilmiş Ortadoğu politikası kapsamında Rusya, Çin ve İran’ı boşa düşürmeyi hedeflemektedir.

ABD açısından dolar dünyada ne kadar çok kullanılırsa ABD ordusunun harcamaları da bir  kadar artmaktadır. ABD açısından 6 trilyon dolarlık bir faturayı ödemek (İrak ve Afganistan’daki savaşların maliyeti) çok büyük bir çaba gerektirmez ve bu durum askeri harcamaları sırasıyla onun beşte biri ve onda biri olan Çin ve Rusya gibi ülkeler üzerinde emsalsiz bir avantaj yaratmaktadır.

Afganistan, Gürcistan, İrak, Libya, Suriye, Donbass, Kuzey Kore, Mısır, Tunus, Yemen ve Venezüella gibi ülkeleri asimetrik bir şekilde işgal etmek  braların düzenini bozmak ve kontrol etmeye yönelik olarak sürekli yinelenen ancak başarısız olan girişimler, ABD’nin askeri gücüne dair algı üzerinde önemli etkiler yaratmıştır. Askeri açıdan incelediğimizde, ABD ordusu birçok taktik ve stratejik mağlubiyet yaşamıştı. Bunun en çarpıcı örneği ise Kırım yarımadasında bir silah dahi patlamadan Rusya’nın ilhakına geçmesi oldu. Donbass’ta yaşanan direniş ise NATO’nun desteklediği Ukrayna ordusuna devasa kayıplar verildi. Kuzey Afrika’da Mısır, ülkeyi Müslüman Kardeşler’in kontrolüne sokmaya dair bir girişimin ardından ordunun kontrolüne girdi. Libya büyük bir yıkım meydana geldi ve adeta ülke ve devlet denilen olgu feodal aşiretlerin kontrolünde aile örgütlenmelerine dönüştü.

Ortadoğu’da Suriye, Türkiye, İran ve Irak son dönemlerde Rusya ile diplomatik ilişkilerini geliştirmeye başlamış durumdadır. ABD’ye tek sadık ülke ise en net konumuyla İsrail’dir. Bu ülke ise genel olarak kendi imtiyazları kapsamında diğer ülkelerdeki nüfuz hareketlerini güçlendirmenin derdindedir. Ve tüm bu gelişmelerin yanında Kuzey Kore ABD’nin askeri tehditlerin yok saymaya devam etmekte ve konvansiyonel ve nükleer caydırıcılığını tam olarak geliştirip ABD’nin tehditlerini geçersiz kılmaya çalışmaktadır. Açıktan belirtmek gerekiyor ki tüm bu gelişmeler ABD’nin içyapısında ciddi siyasal krizleri tetiklemektedir.

Cin bitcoin ticaretini sonlandirmaya hazirlaniyor93673 0 0ABD hegemonyasında resesyon ve Çin’in yükselişi

2017 yılına  yaklaşana kadar petrodolardan kaçmak ABD’nin kendi varlığına dair bir tehditti. ABD’nin deyimiyle ABD’nin güvenliğine dair bir saldırıydı. Öyle ki bu yaklaşım uzun süredir terörizm olarak ifade ediliyordu. Tüm bu gelişmeler bir askeri saldırının başlangıcı anlamına geliyordu. Daha da güncele geldiğimizde ise ABD’nin uluslar arası alanda işlediği savaş suçu  ile karşı karşıya geliyoruz.  Bu durum ABD açısından ciddi bir sorundur.2017 yılında ABD sömürge ve yarı-sömürge ülkelere yönelik asimetrik savaş politikası nedeniyle dolar sisteminde kriz yaşanmaktadır. Rusya, Çin ve İran gibi ülkeler bir yana birçok ülke ABD dolarına dair ve onun sistemine dair bir geri çekilme politikası izlemektedir. Son yıllarda özellikle Türkiye’de buna dahil olarak birçok yarı-sömürge ülke pragmatist bir diplomatik ilişki gel,iştirmektedir. Mevcut konjnöktrel süreçten yararlanma pahasına bu ülkeler ABD ile bir dizi politikalar dahilinde sorun yaşamaktadır. Bu durum bir şekilde ABD’nin yörüngesinden çıkıp başka yörüngeler içinde hayat bulma politikasına dönüşmüştür. Türkiye bunun en bariz örneğidir. Bu durum ABD’nin varlığını sarsacak nitelikte finansal ve ekonomik alanlarda gerekli alternatif araçlar yaratmak suretiyle Washington’un askeri harcama kapasitesini sınırlandırmaya hizmet ediyor. Bu, Avrasya’yı birleştirmek ve dolayısıyla ABD’yi burada gereksiz bir aktör kılmak üzere Rus-Çin-İran ortak stratejisi açısından elzemdir.

Pekin, Moskova ve Tahran üçlüsünün dolardan kaçınması, stratejik bir öncelik olarak öne çıkıyor  FED ve Amerikan ekonomisinin sınırsız harcama kapasitesinin ortadan kaldırılması, ABD’nin emperyalist yayılmasını sınırlandırmak ve küresel düzeyde istikrarın bozulmasını azaltmak anlamına gelmektedir. ABD’nin ABD doları kullanımını güçlendirmek ve dayatmak doğrultusundaki alışılagelmiş askeri gücünden bağımsız bir şekilde Çin, Rusya ve İran, küresel düzende önemli değişimlerin yolunu açmıştır.

ABD, SWİFT(Bankalar arası Finansal Telekomünikasyon Topluluğu) sisteminden İran’ı çıkarmak ve Rusya, İran ve Venezüella gibi ülkelere yaptırımlar getirmek suretiyle bu süreci hızlandırarak aslında kendi ayağına kurşun sıkmıştır. Bu da CİPS olarak bilinen Çin’in ortaya attığı alternatifin zeminini döşemiştir. Bu süreç aynı zamanda Çin ve Rusya’nın madencilik ve fiziksel altın elde etme süreçlerini de hızlandırmıştır. Bu durum ABD’de yaşananla taban tabana zıttır. FED’in artık elinde daha fazla altın bulundurmayacağı yönündeki dedikodular da cabasıdır. Pekin ve Moskova’nın dolar eğer çökerse artık dolar-destekli bir döviz kurundan vazgeçecekleri bir sır değildir. Bu durum, boyun eğmeyen ülkelerin dolarsız bir ortamda ve alternatif mali sistemler yoluyla faaliyet göstermelerine yol açmıştır. Tüm bu gelişmeler mevcut ülkelerde krizlere neden olmaktadır. Petro doların hakim olduğu ülkelerde mali değişimler aynı zamanda siyasal alanda da bir dizi krizleri süreçleri de oraya çıkaracak/çıkarmıştır. Bunun bir örneği ise, petro-doların düğüm noktasını oluşturan Suudi Arabistan’da görülmüştür.

Dolardan kaçınma süreci başladı

Çin’in, dolar yerine petrol için Yuan ödemelerini kabul etmeye başlaması ile Suudi Arabistan üzerinde bir baskı unsuru açığa çıkmaya başladı. Suudi Arabistan kendi içindeki taht dalaşı ile uğraşırken bir yanda da ekonomik açıdan kırılgan bir durum söz konusudur.  Suudi Arabistan her ne kadar başlıca müttefiki ABD Orta Doğu’da çelişkili bir strateji izlemiş olsa da (JCPOA anlaşmasında görüldüğü gibi), ABD dolarını petrolüne endeksli tutmak zorunda. Suudi Arabistan’ın bölgedeki başlıca düşmanı olan İran, JCPOA sayesinde (özellikle Avrupa ülkelerinden) yaptırımların kaldırılmasını başarmış, bölgede üstün bir rol edinmiş ve bölgesel bir güç odağı olmayı hedeflemiştir. Suudi Arabistan bölgesel açıdan ABD’ye sadık kalmak zorundadır. Bunun diplomatik olmasının yanı sıra bir dizi ekonomik ve askeri bağımlılık nedeniyledir. İran ise Irak, Suriye ve Lübnan’da etkili olmaya başlamıştır ve petrol piyasasında bile rekabet etmeye başlamıştır. Bu durumun dışında ABD açısından olayları daha da kötüleştiren şey ise, Çin’in Suudi Arabistan’ın en büyük müşterisi olmasıdır. Nijerya ve Rusya ile anlaşmalara bakıldığında, Çin, eğer Suudi Arabistanın ödemeleri sadece dolar üzerinden almak konusunda ısrarı üzerine petrol alımını kesebilir. Bu yaklaşım öncelikle petro-doları ciddi biçimde etkileyecektir.

Çin, Rusya ve İran ile diğer ülkeler açısından dolardan kaçınmak öncelikli bir meseledir. ABD dolar sistemi yerine adem-i merkezileşmiş bir sistemin yararlarını tercih eden ülkelerin sayısı günden güne artmaktadır.  İran ve Hindistan’ın yanı sıra İran ve Rusya sık sık ana mallar karşılığında hidrokarbon ticareti yapmatadır.bu durumda ABD yaptırımları baypas olmaktadır. Benzer şekilde, Çin’in ekonomik gücü de İran’a son yaptırımları aşması için 10 milyar Euro’luk bir kredi açılmasını sağladı. DPRK bile bitcoin gibi kripto paraları kullanarak Çin’den petrol satın almaktadır. Bu durumda ABD’nin yaptırımlarını baypas etmektedir.  Venezüella dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip bir ülke olarak kısa süre önce, tamamen dolar üzerinden petrol satmaktan vazgeçerek tarihi bir adım attı ve artık ABD doları olmaksızın bir döviz kuru sepeti içinde para kabul edeceğini açıkladı. Bu belki de son yıllarda en büyük en büyük ekonomik değişim ve gelişmelerden birisidir. Bu yıl itibari ile Çin Rusya’dan Yuan üzerinden ödeme yaparak petrol ve doğalgaz satın alacak; Rusya’da Yuan’ı Şangay Uluslararası Enerji Takası sayesinde altına çevirebilecek. Bu doğalgaz- Yuan-altın mekanizması, ticarette doların aşamalı bir şekilde terk edilmesi sinyallerini vermektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu