DerlediklerimizGüncel

ABDULLAH AYSU | Borç çiftçinin değil

Ürün fiyatlarını piyasada düzenleyecek devlet destekleme kurumları özelleştirildi. Fiyat belirleme işi tek başına alıcı şirketlerin inisiyatifine, cüzdanının arasına konulmuş vicdanına terk edildi.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) sektörel kredi verilerini açıkladı. Çiftçi borçlarının katlandığı ortaya çıktı.

Çiftçi borçlarında rekor

Tarım sektöründe takipteki kredi miktarı, 2019 Haziran’da bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 54.8 artmış. Aynı dönemdeki toplam nakdi krediler de yüzde 10.4 yükselerek 108.6 milyar TL’ye çıkmış. 2019’un ilk 6 ayında takipteki kredilerin artış oranı yüzde 10.3 olmuş. Rakamlar bize çiftçinin kredi borçlarında rekor kırdığını anlatıyor.

Borçlar esnafa olurdu

Çiftçiler eskiden de borçlanırdı, ama bankalardan çok esnafa-eşrafa borçlanır ve öderlerdi. Ödeyememe durumu olmazdı. Neden? Çünkü eskiden uygulanan tarım politikaları sayesinde çiftçinin eline yılda üç kez toplu nakit para geçerdi.

Ocak ayında pancar, nisan-mayıs aylarında kuzu, Haziran-Temmuz ayında buğday parası alırdı çiftçi. Aldığı parayla esnafa- eşrafa olan borcunu öder, borçlu kalmazdı.

Canlı para

Yılda üç kez toplu nakit paranın yanı sıra, çiftçinin cebinde her daim nakit parası olurdu.

Nasıl?

Geçmişte ilçe merkezlerinde her hafta canlı hayvan pazarı kurulurdu. Çiftçi ihtiyacına göre bir-kaç koyun veya bir-iki danasını buraya götürür satar, nakte çevirirdi. Rutin ihtiyaçları için de, ayaklarından birbirine bağlanmış tavuklar, bir kat saman, bir sıra yumurta dizili sepetler, torbalarında süzme yoğurt, tenekelerle peynir getirir satardı. Köylülerin pazara getirdiği aslında canlı parasıydı. “Azıcık aşım, kaygısız başım” bir yaşam sürdürürdü köylü.

O zamanlar hayatlarına henüz kredi kartı girmemişti. Çünkü köylü kente dolu (ürettiği ürünlerle) gidip dolu dönerdi. Şimdiki gibi boş (ürünsüz) gidip kartla alışveriş edip dolu dönmezdi. Dolayısıyla bankalara borçlanmazdı. Kaliteli bir hayatları vardı. Kentliler gibi değillerdi. “Efendi”ydiler.

Bu yapıyı hükümetler, “medeniyet”, “modernlik”, “çağdaşlık” safsatalarıyla bozdular. Yetmedi; çiftçiye verilmesi gereken tarımsal desteklerin yarısını verdiler, yarısını vermediler. Diğer yandan çiftçinin kullandığı üretim girdileri sürekli arttı. Bin bir güçlükle ürettiği ürünlerin fiyatı ise yerinde saydı.

Ürün fiyatlarını piyasada düzenleyecek devlet destekleme kurumları özelleştirildi. Fiyat belirleme işi tek başına alıcı şirketlerin inisiyatifine, cüzdanının arasına konulmuş vicdanına terk edildi. Şirketler de, ürün fiyatlarını sürekli maliyetinin altında belirledi.

Çiftçilerin öz be öz bankaları Ziraat Bankası, on yıllardır tarımsal kredi faizlerini sübvanse etmiyor. Bankaya başka sektörler sübvanse ettiriliyor. Bu yanlış politikalar nedeniyle çiftçi özel bankaların yüksek faizli kredilerine mahkum edildi. Borçlandırıldı. İşte çiftçi bu nedenlerden borcunu ödeyemez duruma düşmedi, düşürüldü.

Kısacası çiftçilerin banka borçları olarak konuşulan/anlatılan aslında hükümetlerin yanlış tarım politikalarının ürünüdür. Dolayısıyla borç çiftçilerin değil, hükümetlerindir!

Hazır, pay alma yoluyla şirketleri kurtarmak üzere Hazine’ye yetki verilmişken, hakkın yerini bulması, adaletin tesis edilebilmesi için, Hazine, öncelikli olarak çiftçilerin borcunu üstlenip, silmeli.

(Yeni Yaşam. 14 Ağustos 2019)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu