Makaleler

AKP Patentli “Barış”: Çözüm Adına Saldırganlık!

Gezi İsyanı’nın ardından kitle hareketlerinin artçı sarsıntılar şeklinde sürdüğü ve sistem tarafından dindirilemediği ne kadar kuvvetli bir gerçekse; bu sarsıntıların gelecek güçlü depremlerin emareleri olduğu da o derece kuvvetli bir gerçekliktir. Bu anlamda özellikle AKP nezdinde açığa çıkan ve ülkemizin bütününe sirayet edecek düzeyde artan bir muhalefetten, yaşanan bir dizi katliam ve baskı pratiği ile faşist niteliği geniş kitlelerin gözünde teşhir olan bir sistem gerçekliğinden ve toplamda; önümüzdeki süreçte daha da güçlenecek olan bir yönetememe krizinden bahsedebiliriz.

Bu kaos ortamı, güncel politikadaki bir dizi gelişme ile birlikte de derinleşmektedir. Yolsuzluk Operasyonlarının ardından açığa çıkan sistemin rüşvet-rant ağı, “sıfır sorun”dan “sefer sorunu” muhtevasına evirilen AKP’nin Ortadoğu stratejisi gibi bir dizi gelişme; AKP’yi reel politiker bir tutuma yöneltmiş ve uzun vadeli strateji üretemez hale getirmiştir.

Tüm bu tablo içerisinde ise, politik ambiyansımızın direk noktası olan Kürt meselesinde de, özellikle Gezi İsyanı’nın ardından ülkemizin batısında açığa çıkan “karşılıklı birbirini anlama hali” ile de birleşen bir dizi gelişme; hükümeti bu meselede de yeni politika üretemez hale getirmiştir. Rojava’daki sürecin moral-motivasyon etkisiyle dirilen Kürt muhalefeti ile; ülkemizin batısında da kitlelerin artan hoşnutsuzluğunu ve örgütlenme talebine birleştirme çabasında olan HDK-HDP’nin batıda yakaladığı halka karşısında devletin Kürt muhalefeti karşısında sebatla sürdürdüğü tasfiye hareketinde söylem ve pratiği yeniden sertleşmiştir. Son dönemde yaşanan ve HDK-HDP’ ye yönelen ırkçı- faşist saldırıları da bu temelde okumak ve anlamak gerekmektedir.

Seçimler Cenk Alanı…

12 yıllık iktidarı süresince her türlü muhalefeti “çocuk yaşlı demeden” ve “polise talimatı vererek” bastıran, katleden AKP’nin; temel politik müdahale alanlarından olan Kürt Ulusal Hareketi karşısındaki “barış ve müzakere”den açıktan “katliam ve saldırıya” dönen konumlanışı ve Gezi İsyanı’nın ardından artan kitle muhalefeti yerel seçimleri, sadece yerel seçim olmanın dışına taşırmış ve sistemin cenk alanı olma misyonu yüklemiştir.

Bu çerçevede HDK-HDP’nin toplumsal muhalefetin tüm kulvarlarıyla birleşmeyi hedefleyen perspektifi, kuşkusuzdur ki, HDP’ yi bahse konu olan ırkçı-faşist saldırıların hedefi haline getirmektedir. Son günlerde yaşanan Aksaray’dan Ordu’ya, Giresun’dan Fethiye’ye ve İzmir-Urla’ya kadar birçok yerde HDP’li adayların seçim faaliyetlerine yönelen bu saldırıların; baştan sona örgütlü-planlı bir şekilde işlediği gerçeğini görerek, faşist odakların yönelimlerinin bu çerçeveden ve hükümetin yaşadığı krizle birlikte HDP’nin, ‘örgütsüz kitlelerin muhalefetinin odak noktası’ olmasına duyulan tepkiden bağımsız olmadığını açıkça ifade edebiliriz.

Seçim araçlarını taşlamaktan tutalım da, HDP binalarına belediye araçlarıyla ve polis güçlerinin denetimine bayrak asılmasına kadar gerçekleşen birçok saldırı pratiği, özü itibari ile artan muhalefetten duyulan korkunun bir ifadesi ve

demokrasi güçlerinin çeşitli kanallar içerisinde toplumla bütünleşmesinin devlet eliyle engellenmesinin bir görüngüsüdür.

Yönetememe Krizi Derinleşiyor…

Kadıların siyasete katılımından, yerel yönetimlere demokratikleşmesine, LGBTİ’lerin siyasal alanda özneleşmesinden Kürt Ulusunun ve çeşitli azınlık inanç ve milliyetlerin demokratik haklarının iadesine kadar bir dizi olumluluğu siyasal arenaya taşıyan HDP’nin böylesi bir ırkçı-faşist saldırganlıkla karşı karşıya kalmasının esas nedenlerinden birisi ise doğrudan AKP’nin yaşadığı yönetememe krizi ile ilgilidir. Gezi İsyanı ve ardından Yolsuzluk Operasyonları ile birlikte kitlelerin gözünde iyiden iyiye teşhir olan AKP, kendi toplumsal meşruiyetini yeniden Kürt düşmanlığı ve ırkçı-faşist heyulanın diriltilmesinde görmektedir.

Geniş halk kitlelerinin ortak çıkarları ve demokratik kazanımları çerçevesinde birleşme talebinin ürünü olan HDK-HDP; böylesi bir kamplaşmkanın hedef tahtasına oturtulmak istenmekte ve “barış” sürecinin ardından var olan görece sessizlik hali, seçim sonrası dönemde yerini artan bir saldırganlığa bırakacağa benzemektedir.

Bu saldırılarla birlikte okunan şey, daha şimdiden AKP’nin buna hazırlandığı ve toplumsal kutuplaşma ve kamplaşma ile beraber muhalif güçleri sindirerek kendi tabanını diri tutma eğiliminde olduğudur. Kuşkusuzdur ki bu hedef, AKP’nin seçim stratejisinden ve iç-dış siyasetteki bir dizi başarısızlığı ve “paralel devlet” dalaşında açığa çıkan pislikleri kitlelerden gizleme eğiliminin de ürünüdür.

AKP’nin “Barış”tıkları…

Başlamasının ardından yaklaşık 2 yıl geçmiş olmasına rağmen hala net adımların atılmadığı “barış ve müzakere” süreci de, son yaşanan saldırılarla beraber yeniden tartışılmaya başlanmıştır. Geçtiğimiz günlerde KCK Yürütme Konseyi konu ile ilgili bir açıklama yaparak “AKP’nin artık muhatap olmaktan çıktığını” duyurmuştu. Gelinen aşamada AKP’nin “barış” söylemleri ile birlikte işlettiği tasfiye hareketi; yerini açıktan tasfiyeye bırakmış haldedir. Hevsel’deki yıkım, sınır hattından gelen çatışma sesleri ve HDP’ye yönelen ırkçı saldırganlık, bu parametredeki değişimlerden bağımsız değildir.

Bu nedenledir ki; yönetememe krizine düşen AKP’nin “barış süreci” temelinde talep edilen yasal reformlara (TMK ve ÖYM’lerin kaldırılması, uzun tutukluluk vb.) hayat verirken, vesayeti elinde tutma kaygısıyla “barıştıklarını” değiştirmesi normaldır. Uzun tutukluluk çerçevesinde tahliye olması gereken birçok KCK tutsağının “dağa çıkabilir” belirlemesi üzerinden tahliyeleri engellenirken JİTEM’ci katillerin ve “darbeci” generallerin tahliye edilmeleri yine Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonları ile tutuklanan işadamları ve bakan çocuklarının tahliye edilmesi işte bu “barıştıklarının değişiminin” görüngüsüdür. Hedeflenen şey, emperyalizme uşaklık ve halka karşı saldırganlıkta eski kardeşlerinin kaybetmenin ardından, “Ortodoks” Kemalist çizgiyle kol kola ezilen halk

kitlelerinin, inanç ve milliyetlerin karşısındaki egemenlerin cephesini sağlamlaştırmak ve buradan doğru devletin bekasını üretmektir.

Faşist Saldırganlığa Karşı Kenetlenelim!

Tüm bu tablo içerisinde HDK-HDP’ ye yönelik artan saldırı ve linç hareketi yaklaşan yerel seçimlerle birlikte gerçekleşen cenkleşmenin somut yansımalarından birisidir. Devletin ve özelde AKP’nin emperyalistlerle kol kola soyunduğu “Ortadoğu bekçiliğinin” halkların direnişinde çamura saplandığı, ülke ekonomisinin bataklığa sürüklendiği ve ezilen yoksul milyonların öfkesinin günden güne kabardığı bir dönemde bu saldırı kuşkusuzdur ki, demokrasi cephesinin tamamınadır. Seçimlerin, özellikle bu kadar yoğun politik gündemlerin arasında iki seçenek arasında geçeceği ve sistem partileri ile ezilen yoksul halk kitlelerinin politik taleplerinin yarıştığı bir süreçte bu saldırılara karşı durmak temel görevlerimizden birisidir.

Yerel yönetimlerin demokratikleştirilmesinden kitlelerin inisiyatiflerinin açığa çıkarılmasına, Kadınların ve LGBTİ’lerin siyasal alanda rollerinin arttırılmasından yaşam alanlarımızın ranta açılışına karşı durulmasına kadar bir dizi ilerici yönelimle kendini var eden HDP’yi yerel seçimler sürecinde desteklediğimiz bilinmektedir. Yaşanan son saldırılarla birlikte, yükseltilmek istenen ırkçı-şoven dalgaya karşı konumlanış geliştirme gerekliliği, güncel anlamda bu desteği büyütmemizle mümkün olacaktır.

Gelinen aşamada, şovenizme karşı tavrın devrimci-ilerici olmanın temel turnusollerinden biri olmanın bilinciyle, ırkçı-faşist dalganın karşısında barikat olmamız ve mücadeleyi büyütmemiz gerekmektedir. Yerel seçimlerin cenk arenasında bunu örgütlemenin somut karşılığı HDP çalışmalarına yüklenmek ve yolsuzlukları ayyuka çıkan, katliamcılığı fezaya ulaşan AKP’nin ve diğer tüm sistem partilerinin teşhirini büyüterek yerel seçimlerde hezimete uğratmak olacaktır. Irkçı-faşist saldırganlığa karşı barikat olalım, seçim çalışmalarını büyütelim!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu