Kadın

KAR KOKUSU…

KAR KOKUSU…

Zamanı gecenin koynuna bırakıp, senin söylediğin kekik kokulu ezgiler eşliğinde paylaşımlarımızın demlendiği sohbetlere doğru yol alıyorum. Özlemin dili seni çağrıştırıyor. Her akşam saat 11’de sigara içtiğin camın önündeyim. Camı açtım havada kar kokusu var. Bu yıl kar sadece kokusunu hissettiriyor; yağmak için ne bekliyor ki?

Senden sonra sevemedim karı. Şubatın 2’sinde seni, sizi yaşamın koynundan alıp koparan üzerinize çöken o kardan sonra sevemedim karı. Oysa seninle kar yağdığında çocuklar gibi nasıl da keyifle oynardık. Lapa lapa yağan karın altında söylediğimiz ezgilerle kar taneleri nasıl da yıldız gibi dökülürdü üstümüze. Akşamdan yağmaya başlayan kar ertesi gün havalandırmayı bembeyaz bir çarşaf gibi örterdi. O beyaz çarşafa umutlarımız adlarını yazmaktan nasıl da keyif alırdık. Yine susuz geçen günlerimizde kovalara doldurup susuzluğumuzu giderirdik.

2003 Nisan ayının 14’ünde Bakırköy Hapishanesi’nde tanıştık seninle, Derya’ydı adın. Adın gibi bir yüreğin vardı. 9 ay orada seninle ilk mahpus anlarımı geçirdim. Nice ilklere tanık olurken seninle, ilklerin paylaşımı dostluğumuzu büyüttü. Mahpusluğun ilk şakalarını, ilk etkinliklerimiz, skeçlerimiz ve havalandırmaya yapılan kardan adamlar. Yapılan kardan adamlara dair yorumlarımızı hatırlıyor musun. Yaptığımız kardan adam halkı temsil ediyordu. Kapitalist sistemin yaratmak istediği robot “insan”ı temsil ederken, havalandırmanın diğer köşesinde tanrıça Kibele’yi temsil eden kardan kadın… Bu üçünden biri yıkılmalıydı bize göre ve robot olan payına düşeni almıştı.

Mahpusta ilk yeni yıla girdiğimizde, kocaman bir halayımızı seninle çekmiştik. 2004 Ocak ayında Bakırköy’den Gebze Hapishanesi’ne sevk edildiğimiz zamanda kar yeryüzünü beyaza kesmişti. Gelirken aynı koğuşa gideceğimizi bilmiyorduk. Aynı mekana düşmüştü yolumuz. Şimdi kaldığım B-4’e gelmiştik. Bu duvarlarda izlerin duruyor. Bu mekanda senden geriye kalan hayattın sıcaklığı büyütüyor ruhumu. Özgürlük düşlerimizin akışında, toprağın kokusuna olan özlemimdesin.

Dışarıda kar kokusu, yüreğime dokunan kar taneleri şimdi. Gecelerde ise senin kahkahalarının sesi..

“En yüce dağlar, en derin denizlerden çıkmıştır. En derin acılardan doğar, en derin sevinçler” der Nietche. Mahpusta yaşamı paylaşmak, derin dostluklar, yüce yüreklerde buluştuğunda en zor anlarda bile büyük mutluluğa dönüşür. Yeter ki bu duyguyu yüreğimizin en derin yerinden hissedebilelim.

Can hevalim seni sana anlatmak deyince mavi bir yolculuktur şimdi. Tıpkı hayalini kurduğumuz mavi düşler gibi. Deryam, Titanik filmini seyrettiğimiz an o kare hiç aklımdan gitmeyen, senin o sevinçle söylediğin düşün… Filmin o karesinde geminin güvertesinin en ucuna çıkıp kollarımızı açıp maviye özgürlüğe kanatlanmak… Sen “dışarı çıkınca bu anı gerçekleştireceğim” demiştin. Tahliyenden sonra sana bir mektup yazmıştım. “O hayalini

gerçekleştir” demiştim. Sonra mektubun eline ulaşmadığını öğrendim. Ve duydum ki can hevalim kekik kokulu patikalardan, en derin denizlerden, en yüce dağlara doğru kanat çırpmıştı. Dağ kartalı “Sevda”ydın. Sen özgürlük düşlerine süzülürken, havalandırmadan maviliklerde süzülen martılar gördüğümde ise düşlerimizi buluşturuyordu.

Yıllar önce mahpusluğumun ilk sabahında, sıcak gülüşünle sevgi dolu bakışlarınla buluşmuştuk. İlkler insanın yaşamında hiç silinmeyecek izler bırakır. Bu izlerin mücadelemizle büyütmek sözümüzdür. Bu izler bıraktığın bir mirastır şimdi.

Gözlerim ranzana takılı kaldı şimdi. Güneş ranzana değdiğinde sıcaklığını hissederim. Yine yağmur yağdığında dizlerinin ağrısı ve şişmesiyle yatağından çıkmadığını hatırlarım. Dışarıda kar kokusu var. Üzerinize çöken kar yığını içimde bir çığ gibi şimdi. Diyorum ya senden sonra sevemedim karı. İşte kar taneleri gibi yıldız olup yağıyorsun üzerime… (Gebze Hapishanesi’nden Gülüzar Erman)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu