GüncelMakaleler

ANALİZ | AKP İktidarının Doğu Akdeniz Açmazı

"İçeride ve dışarıda sıkışan AKP iktidarı savaş çığırtkanlıklarına devam edeceğe benziyor. AKP iktidarının bu saldırganlık politikalarının sonucu süreç açık çatışmalara varma olasılığını da içerisinde taşımaktadır"

Türkiye ile Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de çatışmanın eşiğine geldiği gerginliğin geçmişi, 2000’li yılların başına uzanıyor.

Doğu Akdeniz’de zengin doğalgaz yataklarının yer aldığına ilişkin bilimsel öngörülerin ortaya çıkmasıyla Kıbrıs Cumhuriyeti, 2002 yılından bu yana başta Mısır olmak üzere Akdeniz’le kıyısı olan ülkeler Suriye, Lübnan ve İsrail ile petrol ve doğalgaz arama için Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmaları yaptılar. Türkiye, bu anlaşmalara karşı çıkarak Birleşmiş Milletler’e başvurdu.

KKTC’de yaşayan Türklerin ve Türkiye’nin haklarının çiğnendiği gerekçesiyle kendi Münhasır Ekonomik Bölge haritalarını da BM’de onaylattı.

Tüm bu gelişmelerin yaşanmasından sonra Kıbrıs Cumhuriyeti büyük petrol şirketlerine bölgede doğalgaz ve petrol aramaları için ruhsat verdi. 2010 yılından itibaren doğalgaz aramak için uluslararası büyük şirketler bölgeye gelmeye başladılar.

Kıbrıs Cumhuriyeti’yle anlaşmalar yapan ABD’nin NOBLE ve EXXON şirketleri, İtalya’nın ENI ve Fransa’nın TOTAL şirketleri bölgede faaliyete başladı. Uluslararası petrol şirketlerinin Kıbrıs Cumhuriyeti’yle yaptığı anlaşmalar doğrultusunda doğalgaz arama faaliyetlerine başlamasına cevap olarak Türkiye de sondaj gemileri Fatih ve Yavuz’u savaş gemilerinin korumasında Doğu Akdeniz’e gönderdi.

Kıbrıs Cumhuriyeti, Türk gemilerinin kendi sahalarında doğalgaz araması yapmasına tepki gösterdi. Türk devletini AB’ye şikayet etti.

AB’nin Dışişleri Bakanı, Türkiye’ye Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarına saygı duyması çağrısında bulundu. Ardından ABD Dışişleri Bakanlığı da provokatif bulduğu bu adımın gerginliği artırma riski taşıdığını belirtti. Hem AB hem de ABD Türk devletinden faaliyetlerini durdurmasını istedi. Türkiye Dışişleri Bakanlığı ise AB ve ABD’ye yaptıkları açıklamaları gerçeklikten uzak olduğunu belirterek doğalgaz aramaya devam edileceği yanıtını verdi.

Doğu Akdeniz’de doğalgaz yataklarının keşfedilmesiyle birlikte denize kıyısı bulunan ülkeler arasında ittifaklar kurulmasına başlandı. İsrail’in Tamar ve Leviathan, Mısır’ın Zohe ve Kıbrıs’ın Afrodit yataklarında bulduğu doğalgaz rezervlerinin çıkartılıp boru hatları aracılığıyla Avrupa pazarına taşınması hedefinde birleşen bu ülkeler Yunanistan’ın da katılımıyla yeni bölgesel iş birliği platformları oluşturdular.

Ocak ayında bir araya gelen Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin ve Mısır ”Doğu Akdeniz Gaz Forumu”nu kurduklarını ilan ettiler. Amaçlarını da bölgesel kaynakların üretimi, tüketimi ve pazarlanması süreçlerinde iş birliği yapmak, Doğu Akdeniz’i yeni bir enerji üssüne dönüştürmek olarak açıkladılar.

Türk devleti bu ülkelerle bir anlaşma sağlayamadığı gibi ABD, Katar, Fransa gibi ülkelerin büyük şirketlerinin Doğu Akdeniz’deki doğalgaz paylaşımında yer almaları sonucu daha da yalnızlaştı.

“East Med” (Doğu Akdeniz) Hattı

Emperyalist, kapitalist devletler doğalgaz, petrol kaynaklarının paylaşımı ve bunların dağılım hatlarının kontrolü için her zaman çatışmalara girmişlerdir. Bunun en yakıcı örneği bugün Ortadoğu’da yaşananlardır.

Rusya doğalgazının Avrupa’ya pazarlanması konusunda ABD Başkanı Trump Almanya’yı eleştirip yaptırım kararı almasından sonra hattın döşenmesini yürüten firma işi yarıda bıraktı. 10 milyar Euro’ya mal olacak ve 1500 km’si yapılan hattın geri kalan 300 km’lik bölümünün tamamlanması için yeni bir firma aranıyor.

ABD Avrupa’nın doğalgaz açısından Rusya’ya bağımlı olmaktan çıkması adına Doğu Akdeniz’den çıkarılacak gazın Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmasını destekliyor. Aynı zamanda dünya hegemonyasında en büyük rakibini böylece ekonomik olarak zayıflatmayı da amaçlıyor.

Doğu Akdeniz’den çıkarılacak doğalgazın Avrupa’ya ulaştırılması için İsrail, Kıbrıs cumhuriyeti ve Yunanistan arasında “East Med” (Doğu Akdeniz) hattının yapılması için bir anlaşma yapıldı.

2 bin km uzunluğunda olacak hat Doğu Akdeniz’deki İsrail ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin doğalgazını Girit üzerinden Avrupa’ya ulaştıracak. 6 milyar Euro’ya mal olması ve 2025’te devreye girmesi beklenen bu hattı, ABD’de Avrupa’nın Rusya’ya bağımlı olmaktan çıkması adına destekliyor.

“Mavi Vatan” Yalnızlığı!

AKP iktidarı Doğu Akdeniz’e yönelik deniz yetki alanları taleplerini resmi bir belgeye kavuşturma amacıyla Libya’daki UMH ile bir anlaşma yaptı. Bu anlaşmayla Libya’dan Türkiye’ye uzanan bir deniz koridoru boyunca alandaki bölgede sondaj araştırmaları yapma hakkına sahip olduğunu iddia etti. Böylece AKP iktidarı Saraç hükümetiyle yaptığı anlaşmayla ve adına “Mavi Vatan” dediği bölgelerde sondaj araştırmaları yapacak ve diğer ülke gemilerinin de bu bölgede araştırma yapmalarını gerekirse savaş gemilerini kullanarak bu bölgeyi savunacaktı.

Aynı zamanda Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan’ın iddia ettiği deniz yetki alanlarını göz ardı ederek buralarda da sismik araştırma ve sondaj yapacaktı. Böylece bu bölgede çıkabilecek doğalgaz ve petrolden hak iddia edebilecek hem de bu anlaşmayla Libya gibi bir petrol ülkesini de vesayeti altına almış olacaktı.

Bu anlaşmadan hemen sonra Mısır ile Yunanistan “Münhasır Ekonomik Bölge” anlaşması imzaladılar. Ve bu anlaşmanın uluslararası meşruiyeti olduğundan AKP’nin Libya ile yaptığı anlaşma geçersiz kaldı. Zaten Libya AKP ile yaptığı anlaşmayı kendi Temsilciler Meclisi’nden geçirememişti. Bir de Türk devleti, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni imzalayan bir ülke değildi.

Gücünü sürekli abartan, Libya’dan Ermenistan’a kadarki bölgede sürekli sorunlar çıkaran, her çatışmanın tarafı olan TC geldiğimiz noktada askeri gücünü kullanmanın sınırlarına ulaşmış durumda. TC’nin Doğu Akdeniz’de “Mavi Vatan” doktrini çerçevesinde izlediği askeri güce dayanan politikası tıkanmış durumda.

TC’nin çatışma ve gerginlikten beslenen politikası sonucu Doğu Akdeniz’de ilk defa çok sayıda ülke aynı kampta buluştu. ABD, Fransa, Yunanistan, Mısır, İsrail, BAE, Suudi Arabistan. Ve TC karşıtı politikada aynı kampta yer alıyorlar. ABD, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yıllardır uyguladığı silah ambargosunu kaldırdı.

ABD daha önceleri bölge jandarmalığında TC-İsrail eksenine dayanırken TC’nin hem Mısır hem de İsrail’le arasının bozulmasına tepki olarak İsrail, Mısır, Kıbrıs Cumhuriyeti, Fransa eksenine su taşımaya başladı. Aynı zamanda ABD giderek ağırlığını Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ne kaydırmaya başladı. Türk devleti AKP’nin uyguladığı başarılı(!) dış politika sayesinde Doğu Akdeniz’de yapayalnız kaldı.

Libya’da ise AKP iktidarının Sirte-Cufra hattını ele geçirme iddiası, tarafların ve diğer ülkelerin desteğiyle ateşkes ilanı karşısında sessizliğe büründü. Bu kritik bölgenin silahsızlandırılması, yabancı savaşçıların ülkeden çıkarılması, seçim yapılması, petrol gelirlerinin bir bankada toplanması gibi öneriler bugüne kadar yaşananların tam tersi. Ayrıca TC’nin Suriye’den buraya cihatçı çeteleri taşıdığı iddiaları uluslararası medyada sık yer almaya başladı.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin (SOHR) 12 Eylül Cumartesi günü açıkladığı raporu esas alan Libyalı kaynaklara göre Suriye’den Libya’ya şimdiye kadar 19 bin cihatçı çeteler taşındı. Bunların içerisinde 350 savaşçı çocuk da var. Burada çatışmalarda ölenlerin cenazeleri Türkiye üzerinden Suriye’ye taşınıyor. Bugüne değin Suriye’ye 34 çocuk cenazesi de taşınmış.

AKP iktidarı açısından Libya’da işler iyi gitmiyor. İki taraf arasında ateşkes süreci başladı, müzakere kanalları açıldı. Üstelik buradaki sürece AB ve ABD de katıldı.

TC’nin önceden olduğu gibi Libya’da dizginsiz “at oynatma” süreci kapanmış görünüyor. Öte yandan AKP’nin desteklediği UMH içinde güç paylaşımından kaynaklı çatışmalar açığa çıkmaya başladı. Nitekim Libya’da AKP ile her türlü anlaşmaya imza koyan UMH başbakanı Saraç ekim ayı sonunda istifa edeceğini açıkladı.

Yunanistan-TC Gerilimi

TC’nin Oruç Reis sismik araştırma gemisi için temmuz ayında ilan ettiği Navtex, Türkiye ile Yunanistan arasında zaten bir süredir devam eden Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz sondaj haklarıyla ilgili krizi alevlendirdi.

10 gün önce bölgeye savaş gemileri korumasında giden Oruç Reis gemisine eşlik eden Kemal Reis gemisi ile Yunanistan’ın Limnos gemisi çarpıştı.

Doğu Akdeniz’de doğalgaz arama çalışmaları her iki ülkeyi çatışmanın eşiğine getirmiş durumda. Almanya Başbakanı A. Merkel tarafları yatıştırmak için telefon diplomasisi yürüttü. Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı E. Macron, Doğu Akdeniz’de doğalgaz çıkarma yetkisi üzerinden yaşanan gerginliği azaltma konusunda Türkiye ve Yunanistan’a çağrıda bulundular.

Haftalardır süren savaş çığırtkanlıklarının ardından AB ülkeleri ve ABD’nin çağrıları sonucu Oruç Reis ve ona eşlik eden savaş gemileri Antalya limanına çekildi. Türkiye ve Yunanistan’ın masaya oturacağı, müzakerelerin başlayacağı NATO tarafından duyuruldu.

AKP iktidarı bugüne kadar müzakereyle çözülmesi gereken bir meselede Navtex ilanları ve tek yanlı askeri güç kullanım ile yol almaya çalıştı. Ancak hiçbir müttefik bulamadığı gibi bütün Akdeniz’le sınırı olan ülkeleri karşısında birleştirmeyi başardı. Özellikle de ABD ve Fransa’nın Yunanistan’a olan desteği dengeyi belirledi. Nihayet AKP müzakere masasına oturmak zorunda kaldı.

İdlip’te Sıkışan Rejim!

Geldiğimiz noktada TC, karada Suriye ve Libya’da sıkışmış, denizde Doğu Akdeniz’de ise ciddi bir hedefe varmayı bir kenara bırakalım Yunanistan’la deniz yetki alanlarının kullanılmasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle çatışmanın eşiğinden dönülmüş durumdadır.

Suriye’de İdlib hala belirsizliğini korumaya devam ederken orada da Rusya ve Suriye askeri güçlerinin hava ve kara operasyonlarının başlamasının an meselesi olduğuna dair duyumlar geliyor.

17 Eylül’de Ankara’da Rusya ve Türkiye askeri heyetlerin görüşmelerinde Rusların Türk gözlem noktalarının sayısının anlaşmalardaki sayıya (12 gözlem noktasına) düşürülmesi, asker ve zırhlı araçların geri çekilmesini Türk tarafına iletildiği basına yansıdı.

AKP iktidarı son 18 yıldır dışarıda komşulara karşı askeri güce dayalı çatışmalı politikalar yürütmesinden ve bu askeri güce dayalı çatışmalı politikaları nedeniyle de Doğu Akdeniz’deki doğalgaz arama-sismik araştırma yapma- eylemliliklerinde yalnızlığı yaşamaktadır.

Doğu Akdeniz’de sınırı olan ülkeler petrol ve doğalgaz çıkarmak için kendi aralarında platformlar oluşturabilirken saldırgan politikalarının sonucu AKP iktidarı dışlanmıştır.

İçeride ve dışarıda sıkışan AKP iktidarı savaş çığırtkanlıklarına devam edeceğe benziyor. AKP iktidarının bu saldırganlık politikalarının sonucu süreç açık çatışmalara varma olasılığını da içerisinde taşımaktadır. Buna karşı hazırlıklı olmak, AKP eliyle gerçekleştirilebilecek her türlü provokasyona ve “kontrollü çatışmalara” dikkat etmek gerekir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu