GüncelMakaleler

ANALİZ | AKP’nin Müzik Üzerinde Yakaladığı Ritim: YASAK!

"AKP’nin sanat, sanatçı anlayışı kendi faşist saldırılarına alkış tutacak yandaş bir güruh yaratmaya dayalı olduğu için pandemi boyunca da bu kapsamda küçük bir grubu korumaya, kollamaya odaklandı"

İnsanlığın doğayı tahakküm altına alma çabası ve politikalarına acımasız bir yanıt olarak açığa çıkan Covid-19 pandemisi dünya genelinde yaklaşık iki yıldır insanlığın yaşamını etkisi altına aldı. Ve Covid-19 her şeyin belirleyeni konumuna geldi.

Covid-19’u belirleyen olma konumuna ise bir salgın hastalık olarak insan sağlığı üzerindeki yıkıcılığından çok daha fazla emperyalist, kapitalist, patriarkal düzenin krizi, kendisi bakımından fırsata çeviren politikaları taşımış oldu.

Ekonomi, eğitim, sağlık vd. bu fırsatçı politikalar ekseninde biçim aldı. Söz konusu bu biçim ise iktidar ilişkisi kurulan tüm kesimler arasındaki farklılıkları, çelişkileri keskinleştirdi. Covid-19 krizi, bir avuç sermayedar açısından hakim pazar alanının genişlemesi, güçlenmesi olarak karşılık bulurken ezilen milyonlar açısından açlık, ölüm, yoksulluk, emek sömürüsünün derinleşmesi biçiminde karşılık buldu.

İktidarlar dünya genelinde pandemiyle asıl ve ilk olarak sömüren ve sömürülenler arasındaki ekonomik uçurumu büyütmeyi hedefledi. Attıkları bütün adımlarla bu hedefe ulaşmayı amaçladılar. Ancak tek hedef bu değildi. İktidarlar istedikleri toplumsal yapıya ulaşmak için pandemiyi bir dayatmaya da dönüştürdüler. Dayatmacı hal yasak politikasını açığa çıkardı ve yasaklar silsilesi peş peşe dizildi. Yasaklar coğrafyamızda ise TC’nin faşist karakterinin bir yansıması olarak yaşandı. AKP iktidarı kendi insan tipine, toplum yapısına ve yaşam tarzına ulaşmak için pandemiye sarıldı.

Sokağa çıkmak yasak. Eylemler, grevler, direnişler yasak. İnternet yasak. Gökkuşağı yasak. “Kesk u Sor u Zer” yasak. Kadınlara sokaklar yasak. Faşizmi fotoğraflamak yasak. Yolsuzluğu sormak, soruşturmak yasak. Ve daha pek çok şey yasak. Elbette bu yasaklar coğrafyamız ezilenlerinin yabancısı olduğu yasaklar değil. Bu yüzden bu yasaklar pandemiyle ilgili ve hastalıkla mücadelenin araçları değil.

Mevcut yasaklar insanların yaşamlarına, kültürlerine, kimliklerine müdahalenin, saldırıya açık hale getirmenin bir aracı. Evet AKP iktidarı istediği insan tipine ulaşmaya, toplumsal dokuya kendi ideolojisi ekseninde şekil vermeye çalışıyor. Ve bu da yeni öğrendiğimiz bir şey değil. İktidar oldukları günden bu yana insanların ne yediğinden ne giydiğine, ne zaman evleneceğine, kaç çocuk yapacağına, boşanıp boşanmayacağına karar vermeye çalışan bir iktidar gerçekliği ile karşı karşıyayız. Bu sebeple pandemi yasakları da bu zeminde açığa çıkıyor. Alkolü yasaklayabilmek için “tam kapanma” döneminde marketlerde alış verişi bir kaosa çeviren iktidar geldiğimiz noktada müziği yasaklamaya çalışıyor.

Müzik Yasağı Yasaklar Silsilesinin Bir Parçası

Müzik yasağını da diğer yasaklar da olduğu gibi yine bir R.T Erdoğan serzenişi, bütün topluma racon kesen nidası ile duyduk. R.T Erdoğan “kusura bakmayın” yükselişinin ardından “kimsenin kimseyi rahatsız etmeye hakkı yok” sözüyle bir grup “rahatsızın” adına konuşuyormuş gibi yaparak kendi ideolojik düzlemlerinin rahatsızlıklarına ayna tuttu.

Müzik yasağının ilanı “normalleşme” tartışmaları, açıklamaları arasına iliştirildi. Bu aslında malumun ilanı bir açıklamaydı. Malum olan AKP’nin normal anlayışı ve uygun bir bahane ile piyasaya sürülme, topluma dayatılma yaklaşımı. Krizler her dönemde olduğu gibi pandemi sürecinde de yasakların bahanesi haline getirildi. Pandemi bahane edilerek alkol ve müzik yasaklandı. Bu yasaklar tamamen keyfi. Salgının önlenmesi amacına denk düşecek hiçbir noktası yok.

AVM’lere gidebiliyorsun, pazarlara gidebiliyorsun ama tiyatrolar, sinemalar kapalı. Yetmiyor “lebalep” kongrelere binlerce insanı doluşturuyorsun ama şarkı söyleyemiyorsun, enstrüman çalamıyorsun.

Tüm iktidarlarda olduğu gibi AKP’de diğer her şeyle ilişkisini çıkar ve yandaşlık üzerine kuruyor. Bunun bir parçası olarak sanat, müzik vd. ile ilgilenmiyor. Pandemi boyunca sanatçıların işsiz kalmasını, yoksullaşmasını, üretememesini, üretimini toplumla buluşturamamasını umursamıyor. AKP’nin sanat, sanatçı anlayışı kendi faşist saldırılarına alkış tutacak yandaş bir güruh yaratmaya dayalı olduğu için pandemi boyunca da bu kapsamda küçük bir grubu korumaya, kollamaya odaklandı. Kendi yandaşlarının ekonomik, sosyal konumlarını korumak için milyonlarca liraya konserler düzenlenirken yoksulluğa mahkum edilen binlerce sanatçı görmezden gelindi.

Pandemi sürecinde müzisyenlerin yaşadıkları ekonomik ve psikolojik sıkıntılar, onların hayatlarına son vermesine de neden oldu. Pandemi sürecinde yüzden fazla müzisyen yaşamına son verdi.

OHAL Sürecinin Bir Benzerini Yaşıyoruz

Müzisyenlerin tek tek yoksulluk yüzünden intihar etmesinden, sanatçıların hapse atılmasından rahatsız olmak yerine müziğin kendisinden rahatsız olmak ve pandemiyi bahane ederek müziğin önüne geçmeye çalışmak AKP’nin yasakları kalıcılaştırma politikasının bir örneği.

AKP’nin yirmi yıla yakın iktidarı boyunca ortaya koyduğu tutumu biliyoruz. Bu bilgi pek çok pratik deneyime dayanıyor. AKP böylesi dönemlerde uygulamaya koyduğu yasakları hep kalıcılaştırmayı hedefledi. Yasaklar topluma kanıksatılmaya, normal olan algısı yaratılmaya çalışıldı. Bu bağlamda bakınca 15 Temmuzun devamında açığa çıkan OHAL sürecinin bir benzerini, devamını  yaşıyoruz aslında. Toplumun bütün yapısını değiştirecek olgular, gece yarıları birkaç cümle, birkaç satırlık açıklamalar ile topluma dayatılmaya, kabul ettirilmeye çalışıldı.

Bir gecede İstanbul Sözlemesi’den çekiliyorsun, bir gecede HDP’li vekiller tutuklanıyor, belediyelere kayyumlar atanıyor. Ve bir gece de müzik yasaklanıyor. Kriz bahanesi ile getirilen yasaklar/uygulamalar krizler “ortadan kalkmasına” rağmen devam ediyor. Tıpkı kayyum örneğinde görüldüğü gibi. OHAL sürecinde HDP’ye dönük bir saldırı olarak açığa çıkan kayyum politikası güncellenerek ve kapsamı genişletilerek devam ediyor. Boğaziçi örneğinde olduğu gibi üniversite rektörleri de kayyum politikası ile belirleniyor.

Pandemiyi de bir lütuf olarak gören R.T Erdoğan insanların yaşam tarzını altüst etmeye odaklanıyor. Ve bu müdahaleleri salt yaşam tarzınaymış gibi değerlendirmek büyük bir yanılsama yaratır. Bu “küçük” müdahalelerle büyük değişimlerin adımları atılıyor.

İktidar şarkıları yasaklamaktan, sanatçıları sansürlemeye, tutuklamaya, müziği yasaklamaya uzanan yolu adım adım yürüdü, yürüyor. Muhalif olmak adına müziğin yasaklanma çabasını “kulaklıkla da olsa müzikten vazgeçmeyeceğiz” demeyi alternatif, müzik yasağını “turizm sektörünü baltalama” olarak değerlendirmek müziği değersizleştirmenin, iktidar ilişkilerine indirgemenin bir başka biçimi. Müziğin toplum üzerindeki etkisini görmemek aynı zamanda.

Bazı şarkıların yasaklanma gerekçesi, bugünkü müziği yasaklama girişiminin kapsam ve amacı ile ilgili de mesaj veriyor aslında. Mesela Sezen Aksu’nun “Sarışınım” şarkısı bestecisi Ermeni olduğu için yasaklanmış. Müzeyyen Senar’ın “Aman Ormancı” türküsü, türküde ormancılara dolayısıyla devlet memuruna ve yine dolayısıyla devlete yergi ve sitem yapıldığı için yasaklanmış. Adnan Şenses’in “Doldur Meyhaneci” şarkısı insanları içmeye özendirdiği için yasaklanmış.

Bulutsuzluk Özlemi’nin “Güneye Giderken” şarkısı solculuk iması olduğu için yasaklanmış. “Hayat Bayram Olsa” şarkısında “insanlar el ele tutuşsa, birlik olsa” sözlerinin komünizm propagandası yaptığı gerekçesi ile yasaklanmış. Bunun gibi binlerce örnek bulmak mümkün. Ahlaka aykırı bulunduğu, içki içmeye teşvik ettiği, cinsel çağrışımlarda bulunduğu, solculuk iması yada komünizm propagandası yaptığı için yasaklanan/sansürlenen şarkı yada yüzlerce müzisyen var. Bu örnekler, iktidarın müzik yasağı ile yaşam tarzından, kültürel şekillenişe, dini inançtan, ideolojik tutuma varana kadar çok geniş bir pencere de insanlara, topluma müdahale etmeye çalıştığını gösteriyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu