GüncelMakaleler

Analiz | Beyrut Patlaması Sonrası: Lübnan’da Çöküş ve İntifada

"Bir yanda sömürgeci politikaları hayata geçirmek isteyen emperyalist güçler ve onların taşeronları bir yanda Lübnan halkı... Zafer, bugün olmazsa da yarın direnen Lübnan halkının olacaktır"

Beyrut Limanı’ndaki patlamanın havaya kaldırdığı toz bulutu ve yollardan, evlerden kopan taş parçaları yere düşer düşmez, asker ve polisin attığı gaz bombalarının bulutları, joplar ve mermiler havaya yükseldi.

Lübnan yönetiminin bütün çürümüşlüğüne karşı yeniden sokaklara çıkan Lübnan halkı ise 21 yaşındaki kadın bir eylemcinin deyimiyle dökülen kanın susuzluklarını gidermediği1 polise karşı taşlar, sapanlar ve olanca öfkesiyle karşı koyuşa geçti.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı stratejistlerinden Lina Hamdan’ın belirttiği gibi Lübnanlılar “öfkeli ve artık barışçıl bir devrim istemiyor”.

Beyrut’taki patlamanın ardından sokaklara çıkan binlerce eylemcinin ruhu ise eylemlere katılan Rassa Habbal’ın işaret ettiği gibi “Ya giderler ve biz kalırız ya da kalırlar ve biz gideriz” sözleri ile özetlenebilir.

Ülkedeki krizlerin derinleşmesini, dişlerini mazlum halkların ciğerlerine kadar batırmak için fırsat sayan emperyalistlerde gözlerini Lübnan’a dikti.

Emperyalistlerin fazlaca müdahalesinin olduğu Lübnan sahası, Beyrut patlamasının ardından yeni oyuncuları da hevesli hale getirdi. Lübnan halkı kendi iç parçalanmışlığı, kendi zalimleri yetmiyormuş gibi şu an bölge ve dünyadaki zalimlerle daha fazla uğraşmak zorunda.

 

Sömürgeci güçlerin çarpışma sahası Lübnan!

Lübnan, 160 yıllık kanlı ve zorlu bir geçmişin acısını yaşıyor ve topyekün çürümüşlükten kurtulabilmenin sancısını çekiyor.

Suriye’den Osmanlı’ya, Fransa, İsrail ve İngiltere’ye birçok gücün Lübnan’ın bugün ki bloklaşmasında izleri mevcut. 1975 ve 1990 yılları arasında süren ve 200 bin Lübnan’lının yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan iç savaş sonrasındaysa koalisyon tipi, ülke yönetiminin bir parçası haline geldi. Ülke yönetiminin bir tarafında Şiiler, bir tarafında Sünniler ve bir tarafında da Hıristiyanlar olmak zorunda.

Musa Özuğurlu’nun Gazete Duvar’daki yazısında dikkat çektiği gibi küçücük bir Lübnan, tarihi, iç savaşları, savaşları, politik çekişmeleri, isimleri, aileleri, akımları ve mezheplerinin üzerine, küresel ve bölgesel güçlerin sürekli müdahalesiyle şekillenmektedir (Lübnan Siyasetinde Kim Kimdir?, 11 Kasım 2017).

Öyle ki, Fransa’nın Suriye’yi bölmek için oluşturduğu yapay sınırın çizgileri hala net değil ve Suriye Lübnan’ı hala kendinden zorla koparılan bir parça olarak görüyor.

Bugün, Beyrut Limanı’ndaki büyük patlama sonrasında ise Çin, işletmesinin devredilmesi karşılığında Beyrut Limanı’nı yeniden inşa edebileceği teklifini yaptı. Fransa ise, kendileri olmadığı durumda, İran, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi ülkelerin Lübnan siyasetinde hakim olacağı tehdidinde bulunarak Fransa’nın Lübnan’a “yardım” etmesi gerektiğini ileri sürdü.

Tüm bunların üzerine iç siyasetteki egemenlerin klikleşmesi, hem Lübnan’a yönelik emperyalist müdahalenin kolaylaşmasına zemin sunmakta hem de emperyalizmin mevcut varlığı bu kliklerin birbirlerine karşı mücadelesindeki şiddeti derinleştirmektedir.

Şii – Sünni merkezinde temelde 2 bloğa ayrılan Lübnan siyaseti, bu bloklar içerisinde daha fazla kliklere ayrılmış durumda.

Ülkedeki hakim klikler ise halkın inançlarını suistimal ederek, insanları kendi siyasal sömürgeci politikalarını güçlendirebilmek için arkasına almaya ve mevcut sistemin devamını garantilemeye çalışmaktadır.

Siyasi düzlemde bu durum devam ederken, görünürde inanç temelli örgütlenen bu yapılar giderek “yozlaşmış”, halkın emeğini sömürme boyutunu giderek derinleştirmiştir. Lübnan halkı bugün, günümüzde popüler bir kavram olarak kullanılan “yozlaşma”yı, -akıttıkları kan düşünüldüğünde fazlasıyla naif kaldığı- faşist kliklere karşı kullanmakta, fakat reformun ötesinde bir değişim ve devrim istemektedir.

Lübnan’lı Antoun Issa’nın belirttiği gibi patlamayla açığa çıkan durum,

“…Ülkenin, devletin, siyasetçilerin, on yıllardır içinde bulunduğu yolsuzluğun, kötü yönetimin, değişimin zorunlu olmasına rağmen buna ayak diremenin, güç dengelerinin, siyasi ve ticari çıkar ittifaklarının Lübnanlıları sürüklediği son nokta…” olarak görülmektedir (Lübnan’da 160 yıldır her nesil travma yaşıyor. Gazete Duvar için çeviren Tarkan Tufan).

Tüm bunların karşısında halk birleşerek sokaklara çıkmış, devrim ve değişim talep etmektedir. Ancak bugün ki değişim sloganı, Lübnan’ın bu hale gelmesinde ilk elden sorumluluğu bulunan ve suçlu olan siyasi oluşumların temsilcileri tarafından da dile getirilmektedir. Böyle yapılarak amaçlanan, aklanma ve halkın öfkesinin belli bir boyutta tutulmasını sağlamaktır.

 

Türk Devletinin Fırsatçılığı

Lübnan’da gelişmeler devam ederken, Türk Devleti, tam da kendisinden beklenileceği gibi hareket etti. Güçlü devlet görünümüyle sağda solda hava yapmanın bir devamı olarak Lübnan’daki “Türklere” vatandaşlık teklifi verildi. Propagandist ve güçlü bir devlet izlenimi yaratmaya çalışan Türk Devleti gerçekte, değil kimi Lübnan’lılara ev sahipliği yapmak, Suriyeli mülteciler için verilen milyarlarca Euro’yu cebe indirebilecek kadar seviyesizleşmektedir.

Öte yandan Türk devletinin genel siyasetine uygun olarak amaçlanan, güçten düşmüş Lübnan’dan “ne kopartabilirimdir?”. Siyasal söylemde ve ideolojik açıdan Turancılığı yayılmanın aracı haline getiren ve bu politikayı izleyen Türk Devleti, bölgede iç karışıklığa uğrayan her devlete yaptığı müdahaleyle güçlenme derdindedir.

Ne yazık ki avantajı ise gerek Orta Doğu gerekse de Kuzey Afrika ülkelerinde mevcut karışıklık derinleşerek devam edecek gibi durmaktadır. Türk Devleti bu karışıklıklardan faydalanabilmek için iç siyaseti sürekli germekte, toplumsal muhalefetin üzerine gitmektedir. Bu süreçte Türk Devletinin genel yaklaşımı iç savaşlarla boğuşan ülkelere müdahalelerle kendini güçlendirmek ve mümkünse sermayesinin yayılmacı politikalarına hizmet etmektir.

Lübnan halkı intifada

Tüm bunların karşısında, Lübnan halkı hem kendi gericilerinin hem de ne kadar alçaklaşabileceklerini gayet iyi bildikleri ve tanıdıkları sömürgeci ülkelerin müdahalelerine karşı sokaklarda. Lübnanlılar patlamanın yaşandığı günden bu yana sokakları doldurarak, kimi hükümet binalarını işgal ederek sorumlulardan hesap soruyor ve geleceğini ellerine almak için çabalıyor.

Eylemlere katılan Elias Saade, NBC News’e verdiği röportajda:

“Hükümetin istifası hiçbir şey ifade etmiyor çünkü hiçbir zaman iktidar konumunda olmadı. Hükümetin tüm üyeleri bu Parlamentonun kuklası, ve biz Parlamentoyu feshedene kadar bu ülkede bir değişiklik olmayacak.”

“…Olan sadece fiziksel bir patlama değil. Patlama, hükümetimizde meydana gelen tüm yolsuzluk ve yetersizliğin sembolik bir tezahürüdür.” diye belirtti.

26 yaşındaki Saade, 16 Ağustos’ta duyrulan salgına karşı tecrit uygulamasına ilişkin ise Lübnan’lı eylemcilerin sokaklara dökülmesini şu sözlerle ifade etti: “Açlıktan ölüyoruz, bu bize ne yapacak? İnsanlar bu uğurda canlarını vermeye hazır.”2

Geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen eylemlere katılan Eddy Gabriel ise direnişi şu şekilde anlattı:

“Evimi, arabamı, işimi kaybettim, arkadaşlarımı kaybettim. Korkacak bir şey yok. Her şey gitti.”2

Tüm bu gelişmeler, Lübnan’ın birçok noktasını saran ve durmak bilmeyen eylemler, halkın öfkesinin sisteme karşı ne denli yükseldiğini, çelişkilerin ne denli derinleştiğin göstermektedir. Lübnan halkından yukarıda aktardığımız, eylemcilerin bazı ifadeleri ise direnişteki kararlılığın göstergelerindendir. Bir yanda sömürgeci politikaları hayata geçirmek isteyen emperyalist güçler ve onların taşeronları bir yanda Lübnan halkı… Zafer, bugün olmazsa da yarın direnen Lübnan halkının olacaktır.

1: www.nytimes.com (https://nyti.ms/3l9VzRT)

2: www.nbcnews.com (https://nbcnews.to/3l9Vttv)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu