GüncelMakaleler

ANALİZ | Cadı Avı Sarayı Çöküşten Kurtaramaz

Halkın oyları ile kazanılmış 67 belediyeden 50’den fazlasına kayyum atanmıştır. Zorla el konulmuştur. Son sözümüz söylenmedi, sokaklarda söylenecek…

Gün geçmiyor ki, bir sabah tutuklama haberi ile uyanmayalım. Her sabah, acaba bugün ne oldu, kim veya kimler tutuklandı, polis hangi HDP binasına baskın yaptı, hangi gazeteci veya aktivist tutuklandı, bekçiler-polisler kimi darp etti sorularıyla uyanırken en sonunda sıra milletvekillerine kadar uzandı.

Çaresizlik içerisinde olan rejim, cadı avı başlattı. Aynı zamanda, kendi sonunu getirecek ipi de çekmiş oldu. Yirmi yıla yakındır iktidarda bulunan ve bu arada devletin bütün kurumlarını ele geçirerek, 2023 vizyonuna ramak kala bütün sinsi planlarını adım adım gerçekleştiren Erdoğan rejimi, Corona virüs gibi pik noktasına gelmiştir.

AKP içerisinde tek söz sahibi, aynı zamanda partili cumhurbaşkanı olan Erdoğan, saraydan bir elin beş parmağını geçmeyen kişilerle Türkiye’yi idare eder noktaya gelmiştir.

Başkanlık rejimi ile başlayan, tek adam diktatörlüğü, ekonomik ve siyasi sorunlara çözüm bulamazken; Suriye, Irak ve bugün Libya’ya kadar uzanan coğrafyada savaş, pandemi salgını ile işsizlik ve siyasi iktidarsızlık artık sarayda uykuları kaçırırken, toplum değişim sancıları içerisindedir.

Düzen partilerinin yükselme evresi olduğu gibi, aynı zamanda tepe taklak inişe geçtikleri dönemler de tabiatın en doğal kanunudur. Toplumun ve insanın iradesinden bağımsız bu gelişme kimse tarafından durdurulamaz gerçeklerdir. Bir dönemler Ecevit’in DSP’si, Özal’ın Anavatan Partisi’nden bugün artık bahseden yoktur. AKP de işte bu sürece girmiştir. Tarihin çöplüğüne gidecektir.

Hiçbir uğraşı, toplama ve çıkarma, uzatmaya oynayan AKP gerçekliğini gölgeleyemez. Önceden koalisyonlara şiddetle karşı çıkan Erdoğan, bugün artık ırkçı-faşist Devlet Bahçeli ile ortak koalisyon kurma noktasına zorunlu olarak gelmiştir.

Gerçek yüzü ortaya çıkan, teşhir ve tecrit olmuş, Devlet’in solcusu Doğu Perinçek de Erdoğan’ın can simidi durumuna gelmiştir. AKP-MHP’li İslamcı-faşist rejime dışarıdan destek veren, akıl hocalığı yapan, ayakta kalması için çabalayan Vatan Partisi lideri D. Perinçek, devlet içerisinde Avrasya kliğinin temsilcisidir.

İlk önce D. Perinçek’in ipliğini pazara çıkaran, tüm ilişkilerini koparan İbrahim Kaypakkaya olmuştur. Bugünkü konumu itibariyle D. Perinçek ve partisi, Türkiye işçi ve köylü sınıfının çıkarlarına ters düşen politikaları ile Ermeni, Kürt ve ezilen her milliyetin düşmanı olan kimliğini, sosyal-faşistliğini gizleyememektedir.

2019 Yerel Seçimlerinde 0.025 (yüz bin) oy oranı ile hiçbir şekilde temsiliyet hakkı elde edemeyen D. Perinçek, bugün TV’lerde en çok görünen, adından en çok bahsedilen, en çok konuşan Parti lideri konumundadır. Bu durum açıklanmaya muhtaçtır.

AKP türbülansa girdi, düşüyor…

Şimdiye kadar yapılan gerek yerel, gerek milletvekilliği bütün seçimleri hile-şaibe-entrika ile “kazanan” Erdoğan rejimi, en yüksek oy oranları % 52’lere kadar ulaşmış, bahar havasını yaşıyordu.

Ama bugün, KONDA araştırma şirketinin yapmış olduğu anketlere göre “% 30’un altında” duruma gelmiştir. Eğer uluslararası gözlemcilerin kontrolündeki, şeffaf bir seçim durumunda olsa Erdoğan rejimi % 25 oy bile alamaz durumdadır.

Bu durumu bildiği için, seçimin sonu olacağından, hilesiz bir seçime yanaşmak istemeyecektir.

Olası bir seçime girilecekse yaratılan “Olağanüstü Hal” ve yahut dışarıda girişilecek bir savaş atmosferinde her türlü entrika için uygun koşullar yaratılarak veya “ülkenin koşulları uygun değil” denilerek belirsiz bir tarihe ertelenecektir. 2023 yılında hedefler arasında bulunan paradigmanın değişimi için halifelik, sultanlık ilanı için şimdiden Erdoğan’a “peygamber”, “Allah” gibi kişiyi putlaştıran yakıştırmalara tanıklık ediyoruz.

Hal böyle olunca iktidara seçimle geldiği gibi hiçbir zaman da seçimle gitmeyecektir.

Böyle bir tespitte bulunmamızın sebebi, Erdoğan rejiminin kaybetmeye başladığı vakit iktidarını, ailesini ve bir avuç çevresini korumak için yapmayacağı şey, başvurmayacağı yol ve yöntem olmamasıdır. 7 Haziran 2015 seçimlerinde “Seni Başkan Yaptırmayacağız” kampanyası ile HDP’nin oylarında büyük oranda artış oldu. 80 milletvekili ile parlamentoya girdi.

AKP’nin oylarında yaşanan düşüş ise Erdoğan’ın uykularını kaçırdı.

Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’ne öldürücü darbenin vurulması planlanan “çözüm sürecinde” başarılı olunamayınca seçim de iptal edildi. Seçim sonuçları rafa kaldırıldı. IŞİD terörü devreye sokularak beş aylık dönem zarfında, Türkiye oldukça karanlık bir dönem yaşadı.

AKP kurucu kadroları arasında yer alan birçok kişi artık Erdoğan’ı “günahları” ile başbaşa bırakırken partiden ayrılarak muhalefet etmeye başladılar. Babacan Deva Partisini, Davutoğlu ise Gelecek Partisi’ni kurarak karşı saflarda yerini aldılar.

Sorgulanması ve yargılanması gereken bir dönemde Başbakanlık yapan Davutoğlu bu karanlık dönemi “eğer defterler açılacak olursa, birçok insan, insan içine çıkamaz!” diyerek ağzından baklayı çıkardı.

Ankara’da Barış Mitingi kana bulandı. 102 kişi katledildi. Suruç’ta canlı bomba ile 33 kişi katledildi. Beş ay sonra yapılan seçimleri korku, panik ve IŞİD terörü ile tersine çevirdi. HDP, kıl payı meclise girdi. AKP ise oylarını yükseltti.

İşte bugün yaşanılan bir yandaş kanalda Sevda Noyan ile düğmeye basılan ve işleyen süreç 2015’de seyrettiğimiz “filmin” bir ve aynısıdır.

Artık TV’lerde açıkça tehdit eder duruma gelinmiş “15 Temmuz kursağımda kaldı, benim ölüm listem hazır. Bizim aile 50 kişiyi götürür” diyecek kadar pervazsız bir duruma kadar gelindi. Belli bir merkezden muhalif kadın gazeteciler, sanatçılar, tutuklu eşleri cinsiyetçi hakaretler ile hedef tahtasına konuldu.

Bu suçlardan sonra sözde gözaltına alınmış olanlar “münferit olay” gibi gösterilerek “kız arkadaşıma kızdım mesaj attım” bahaneleriyle serbest bırakıldılar.

Kaos senaryoları bu sefer gazeteciler üzerinde denendi. B. Pehlivan, B. Türkoğlu, H. Kılınç ile Yeni Yaşam Gazetesi yazı işleri müdürü Aydın Keser ve Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelikler, Libya’da ölen ve sessiz sedasız gömülen MİT mensubunun cenaze töreni ile ilgili yayınlanan haberlerinden dolayı tutuklandılar.

Rejimin son zamanlarda birçok muhalif kişilere uygulayageldiği savcılıkta serbest bırakılıp, mahkemece tutuklanma olayı psikolojik savaş yöntemlerinin uygulanış biçimidir.

6-7 Eylül 1955 yılında hayata geçirilen Rum, Ermeni gibi Hristiyan topluma karşı girişilen pogromların bir benzeri İzmir’de hayata geçirilmek istendi. Bir MİT organizasyonu olduğu seneler sonra ortaya çıkan bu pogromlarda Hristiyanların mallarına el konurken, bu olaylardan sonra birçoğu ülkesini terk etmek zorunda kalmışlardır.

Bir cami hoparlöründen İtalyan Partizan marşı “Çav Bella”nın çalınması, birkaç gün sonra Selda Bağcan’ın türküsünün okunması, oynanmak istenen oyunun ne kadar tehlikeli boyutlarda olduğunun işaretidir.

Güvercin tedirginliği halen devam ediyor…

Tek suçları doğup büyüdükleri topraklara olan özlem uğruna köylerine dönüş olan Keldani Hürmüz-Şimuni Diril çiftinin kaçırılıp hunharca öldürülmelerinin ardından; kanları henüz yerde iken bugün çok küçük azınlık durumunda kalan Ermeniler yine çeşitli saldırı ölüm tehditleri ile karşı karşıya kalıyorlar.

Kiliseler yakılmaya çalışılıyor, Haç’ın sökülmesi vakası münferit olaylar gibi görünse de dıştalayıcı kin ve öfke ile nefret söylemlerinin doğal sonucudur.

İktidar savaşının kızıştığı günümüzde, henüz kimin kazanacağı belli olmamışken, provokasyon, iç çatışma senaryolarının denendiği böyle bir süreçten geçiyoruz. Erdoğan’ın sık sık tekrarladığı “bir gece ansızın gelebiliriz” ifadeleri ile Rakel Dink ve aile avukatı Fethiye Çetin tehdit ediliyor.

E-posta yolu ile “ülkeyi terk etmeleri isteniyor.”

“Kardeşlik masalları” anlatmakla itham ediliyorlar. Bu vakalar tesadüfi değildir. Oynanmak istenen senaryoların parçalarıdır.

Erdoğan rejiminin, medya ayağını oluşturan aktroller ise sahte hesaplar üzerinden gündem oluşturmak, muhalif kişileri ihbar etmek, manipülasyon yaratarak gazetecilerle uğraşıp AKP’nin çöküşünü durdurmak üzere görevlendirilmişlerdir.

Bugüne kadar sosyal medya üzerinden Erdoğan’a “hakaret”ten yüz binden fazla kişiye soruşturma, otuz binden fazla kişiye dava, binlerce kişiye ağır hapis cezaları verildi.

Bu durum, twitter idarecilerinin “dikkatini çekmiş” olduğundan Türkiye’de yedi binden fazla yandaş trollerin hesabı kapatıldı.

Zorla, Aydın Doğan grubunun elinden alınan gazete ve TV’ler bile çöküşe engel olamamış, istenilen sonuçlar elde edilememiştir. Belediye seçimleri kaybedilince gazeteler bile ardı ardına kapanır duruma gelmiştir. Televizyonlardan soğuyan halk, reytingleri düşen kanalların yerine sosyal medya üzerinden haberlere ulaşmaya başlamıştır.

Erdoğan rejimi, iktidarda kalabilmek için dün muhalefette söylediklerinin hepsini ters yüz ederek halkın dini duygularını istismar ederek, sıkıştığı zaman “camilerin, ibadethanelerin muhalefet tarafından engelleneceği” söylemlerini tekrarlıyor.

Bunları artık ezbere öğrenmiş bulunuyoruz. En son yine “Ayasofya kilisesinin ibadete açılmasını” savundu. Her halinden olmayacak bu blöfe karşılık veren İyi Parti meclise “Ayasofya’nın ibadete açılması” için teklif verince AKP’liler tarafından hemen reddedildi. Yani oyun bozuldu.

Ermeni toplumunu ilgilendiren ise, Ermeni Patriği Sahak Maşalyan’ın bu tartışmaya katılmış olmasıdır. M. Mutafyan’ın zamansız bir şekilde hastalanmasından sonra 12 yıl seçim yapılmadan Patriksiz idare edilen Patrikhane, yoğun tartışmalardan sonra 85. Türkiye Ermenileri Patriği S. Maşalyan’ı seçmişti.

Burada halkın, büyük çoğunluğun temsilcilerinin adaylıktan çekilmesi, devletin seçimlere müdahale ederek, talimatnameler göndererek, başka seçenek olmadığı için, zorunlu olarak S. Maşalyan’a oy kullanılan bir seçim yaşanmıştı.

Kendisinden olmayanı alaşağı edip kayyum atayan Erdoğan rejiminin, Patrik seçimlerine de müdahale ederek rehin alınan Patrikhanenin Ayasofya kilisesinin “ibadete açılması” yönlü Erdoğan ile paralel açıklamalarda bulunması yadırganmıştır.

Ermeni Patriğin Ayasofya Kilisesi’nin “camii olarak ibadete açılsın, Hristiyanlara da bir alan tahsis edilsin” Ermeni toplumunu derinden yaralamıştır. Bu skandal açıklama ile rehin alınan Patrikhane aracılığıyla dünyaya Ermeniler üzerinden mesaj verilmek istenmiştir.

Bununla kalmayıp dünyada ülkelerin barışa katkı ile barış seviyesini ölçen kurumlara göre Türkiye 163 ülke arasında 150. sırada bulunurken, Patrik “dünyanın kurtuluşu haç ve hilal ittifakı ile olur, böyle bir barışı dünyaya armağan etme onuru TC devletine yaraşır” şeklinde açıklamalarda bulunmuştur.

Bu açıklamanın devletin bizzat yazıp kamuoyuna duyurulması istenen bir açıklamadan başka bir şey olmadığı açıktır.

Patriğin günümüz Türkiye’sinde yaşanan, mezarlıkların tahrip edilmesi, kiliselerin ahır olarak kullanılması, var olanların camilere çevrilmesinden sanki hiç haberi yokmuşçasına bu tür beyanatlarda bulunması “talihsiz” açıklamalardır.

Ayasofya’da fetih süresinin okutulup, ibadete açılmasına en sert tepkiler dünyada yaşayan Hristiyan aleminden gelirken, Yunanlılar “Hristiyan’ların dini duygularına hakarettir”, Rus Ortodoks kilisesi ise “Kabul edilemez” diyerek tepkilerini gösterdiler.

Son sözümüz söylenmedi, sokaklarda söylenecek!

Bütün binaları polis ablukası altındaki HDP, saldırıların hedefinde olan partidir. Başta eski eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ olmak üzere, 13 milletvekili tutuklu bulunmaktadır.

Halkın oyları ile kazanılmış 67 belediyeden 50’den fazlasına kayyum atanmıştır. Zorla el konulmuştur. Tüm bu yıldırma ve baskılara rağmen halkın desteği ile ayakta kalabilmesini bilmiştir. Bu koşullarda başka hiçbir parti Türkiye’de varlığını sürdüremez.

Bardağı taşıran son damla ise HDP milletvekilleri Leyla Güven, Musa Farisoğulları ile CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanması oldu. HDP, abartısız özgür Kürt kadın hareketidir. Beyaz tülbentli Kürt anaları ve her yaştan kadınlar son sözü söyleyecek.

Son sözümüz söylenmedi, sokaklarda söylenecek…

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu