GüncelMakaleler

ANALİZ | Emperyalist Güç Odakları Arasında Derinleşen Çelişkiler ve Pazar Kavgaları

Emperyalist sistem ve tek tek emperyalist ülkeler, krizi atlatmak için hem birbirlerine yaslanarak hem de birbirleriyle rekabet içinde daha güçlü olmanın mücadelesini veriyorlar. NATO içinde yer alan emperyalist güç odaklarının şimdilik birlik içinde; yükselen Çin emperyalizmini ve Rusya’yı etkisizleştirme çabaları bunun doğrudan sonucudur.

Emperyalistler arası çelişkiler her alanda giderek derinleşiyor. Ekonomik ve askeri alanda genişleyen çelişkiler yer yer restleşmelerle yer yer de “ittifaklarla” sürmektedir. 3-4 Aralık 2019 tarihinde NATO’nun 70. kuruluş yıl dönümü vesilesiyle İngiltere’de bir araya gelen ABD ve Batılı emperyalist güçler, yeni askeri strateji olarak Çin ve Rusya’yı NATO için gelişen tehlikeli güçler olarak belirlediler. Alınan kararlar bir basın toplantısıyla duyuruldu. Dokuz başlıkta toplanan kararların 3. maddesinde; ‘‘Rusya’nın agresif adımları Avrupa-Atlantik güvenliğine tehdit oluşturmaktadır’’ denildi ve Rusya’nın geliştirdiği yeni silahlar için de “Rusya’nın Avro-Atlantik güvenliğine risk oluşturan yeni orta menzilli silahlar konuşlandırmasına önlem aldık ve önlem almaya devam ediyoruz” açıklaması yapıldı. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un, Moskova ile “stratejik bir diyalog” başlatılmasında ısrarcı olmasının ifadesi olarak da 4. maddeye, ‘‘Rusya’yla diyalog ve yapıcı ilişki’’ sürdürme vurgusu yapıldı.

Çelişkiler sadece emperyalist bloklar arası değil, emperyalist blokların kendi aralarında da su yüzüne çıkmaktadır. NATO içinde ABD ile Avrupalı emperyalistler arasında çelişkiler giderek keskinleşmektedir.

ABD, artık güçlü bir AB’den yana değildir. NATO zirvesi öncesi Fransa Cumhurbaşkanı Macron tarafından “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşmiştir” açıklamasıyla dile getirdiği çelişkilerin diyalog yoluyla çözülebileceğini dile getiren, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, zirve başlamadan önce yaptığı basın toplantısında, “…farklılıklarımız ne olursa olsun, asıl görevimizin etrafında birleşmeye devam edeceğiz; birbirimizi korumak, hepimizin birimiz, birimiz hepimiz için” açıklamasıyla  zirve öncesi ortamı yumuşatmaya çalıştı.

Trump’ın iş başına gelmesinden sonra, ABD’nin birçok anlaşmadan geri çekilmesi, iç pazara yönelmesi ve ithal mallara koyduğu ek vergilerle başlayan ekonomik savaş devam etmektedir. ABD, özellikle yükselen Çin’e karşı ek tedbirler alarak Çin’in ekonomik hareketlerini sınırlamaya çalışmaktadır.

Çelişkiler bloklaşmaları daha görünür kılmaktadır. ABD’nin ekonomik savaşına karşın, diğer emperyalist güç odakları da kendince yeni stratejiler geliştirmekte, ABD’nin ekonomik ambargolarını kırmaya çalışmaktadırlar.

Rusya da çevresine aldığı birçok ülkeyle kurduğu oluşumlarla dünya pazarında önemli bir yer tutmaktadır.

Bu oluşumun bir ayağını oluşturan; Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan (BRICS) ülkeleri, 13-14 Kasım’da, 11’inci zirve için Brezilya’da bir araya gelerek bilim, teknoloji, dijital ve ekonomi konularında işbirliği alanlarını daha da genişletti.

Keza, AB de kendi içinde önemli çelişkiler yaşasa da ABD, Rusya ve Çin karşısında ekonomik pazardaki yerini koruyarak, bunu daha ileri taşımak için arayışlar geliştiriyor.

Birleşik Avrupa Ordusu adımı ve Almanya ile Fransa’nın kendi aralarındaki yeni ekonomik anlaşma önemli bir yerde durmaktadır.

Emperyalistler arası çelişkilerin en fazla su yüzüne çıktığı alanlardan biri de Ortadoğu coğrafyasıdır. Rusya, Suriye iç savaşına dahil olduktan sonra Ortadoğu’da önemli bir güç oldu. Ukrayna’yla giriştiği savaş ve Kırım’ın ilhakından sonra, diğer emperyalist güçlerce ablukaya alınan ve G8’den atılan Rusya, hem askeri hem de ekonomik durumunu kullanarak, süreç içinde bu ablukayı önemli ölçüde kırdı. Gelinen süreçte, Almanya ve özellikle de Fransa ‘‘Rusya ile diyalog’’ geliştirmede ısrarcı davranıyor.

Rus emperyalizmi, üzerindeki ekonomik ve askeri ambargoyu adım adım kırarak bugünlere geldi. Gelişmelere baktığımızda şunları görüyoruz: Rusya, 2014 yılında diğer emperyalist güç odaklarınca ablukaya alındı. Ukrayna’ya savaş açması ve Kırım’ın ilhakı sonrası ABD ve Batılı emperyalistlerin öncülük ettiği ekonomik ambargoya alınması ve ardından G8’den ihraç edilmesiyle Rusya’nın buna fazla dayanamayacağı ve ABD ve Batılı emperyalist güçlere boyun eğeceği hesaplanmıştı. Rusya, tüm bu abluka ve ambargoyu etkisizleştirerek küresel emperyalist bir güç olduğunu kanıtladı.

Askeri ve ekonomik gücünü kullanarak yeni ittifak arayışları içinde Şangay İşbirliği Örgütü’nü (ŞİÖ) daha da güçlendirerek, ayrıca Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan BRICS üzerinden ekonomik ablukayı kırmaya yönelik adımlar attı.

Bununla da kalmadı; 2015 yılından bu yana Afrika kıtasında aralarında Angola, Cezayir, Mısır, Tanzanya, Somali, Mali, Sudan ve Libya’nın da olduğu toplam 20 Afrika ülkesi ile askeri ve ekonomik anlaşmalar imzalamış durumda. Bilhassa son beş senede, birçok Afrika ülkesi, çok daha yüksek maliyetli ABD silah pazarını terk ederek, daha çok Rus silah endüstrisinin müşterisi haline gelirken, düne kadar Amerikan ve Avrupa ordularının eğit-donat programlarına tabi olan pek çok Afrika devleti çoktandır Rus güvenlik ve askeri yetkilileri ve kurumları ile çalışmayı tercih ediyor.

Güçlenen işbirliği modellerinin bir nevi karşılığı olarak Afrika devletlerinin, mühim bir sayısal ağırlığının olduğu (54 üye) Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda RF’ye dolaylı ve doğrudan destekleri artıyor.

Bu durum en son; karşı olan birkaç tanesi bir yana, Afrikalı üyelerin kayda değer bir kısmının, Kırım’ın Rusya’ya katılımını kınamak için yapılan oylamada çekimser kalmasıyla da kanıtlanmıştı. Rusya bu hamlesini 23-24 Ekim 2019 tarihlerinde Soçi’de düzenlenen “Rusya-Afrika Zirvesi” ile daha da pekiştirmiş oldu. Böylece, Çin ve Avrupa Birliği’nin yanında ‘‘pazarda ben de varım’’ diyerek önemli bir adım daha atmış oldu. Rusya-Afrika Zirvesi”ne 43 Afrika ülkesi katıldı.

Zirve öncesi 20 milyar dolar olan Afrika ve Rusya arasındaki ekonomik ticaret hacmi 5 yıl içinde 40 milyar dolara çıkartılması planlanırken, zirvede 30 değişik alana ilişkin yapılan anlaşmanın da 12,5 milyar dolarlık bir ticari hacmini kapsaması planlanıyor.

Rusya’nın ABD ve AB’ye karşı geliştirdiği bir diğer oluşum da kendi önderliğinde kurulan ‘‘Avrasya Ekonomik Birliği’’ örgütüdür. Birlik, 1 Ekim 2019 tarihinde Ermenistan’ın başkenti Erivan’da toplandı. Birlik içinde; Belarus, Kazakistan, Kırgızistan ve Ermenistan yer almaktadır.

Toplantıya bu ülkelerin yanı sıra, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Singapur Başbakanı Lee Hsien Loong de katıldı. Avrasya Ekonomik Birliği üyeler arasında ortak gümrük tarifelerinin belirlenmesi, gümrüksüz ticaret, ekonomi mevzuatının uyumlulaştırılması gibi pek çok alt başlıkta bütünleşmeyi ve nihayetinde tek “ekonomik alan yaratma”yı istiyor.

Bu oluşumun rekabette önemli bir güç olacağı ve özellikle de Avrupa Birliği’yle ekonomik rekabette ve Asya’yla bir köprü göreceği tezi Rusya’yı bu alanda da güçlendiren bir diğer etken olarak okunmalıdır.

Rusya’nın yükselen bu durumu karşısında bazı ülkeler, Rusya ile rekabette daha ‘‘uzlaşıcı’’ bir politika uygulanmasından yana tavır geliştirmeye başladılar. Avrupa’nın Rusya doğalgazına duyduğu ihtiyaçtan kaynaklı olarak ilişkilerin yumuşatılmasını isteyen Almanya ve Fransa bunu açıktan dillendirmeye de başladılar. ABD de Rusya’yla bir uzlaşma çizgisinin geliştirilmesinden yana.

Bilindiği üzere, ABD ve Rusya arasındaki çelişkiler, Rusya’nın 2016’daki ABD başkanlık seçimlerine müdahale ettiği iddialarıyla doruğa çıkmıştı. ABD içindeki bir kısım güç odakları bunu bir fırsat olarak görüp Rusya’nın uluslararası arenada ablukaya alınması için çalıştıysa da başarılı olamadılar. Trump, Rusya’yla daha uzlaşıcı bir çizgi yürütülmesinden yana.

Bunun sebeplerinin başında Ortadoğu’da gelişen Rusya’nın, ABD’nin çıkarlarına zarar vermemesi isteği geliyor. ABD, Rusya’yla belli konularda uzlaşmak için Aralık ayında dışişleri bakanları nezdinde bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşme sonrası Pompeo ve Lavrov, görüşme esnasında Venezuela, Suriye, Ukrayna, Yemen, Afganistan, Kuzey Kore, İran üzerine ve nükleer anlaşma konularında fikir alışverişi yaptıklarını belirttiler.

ABD ile Rusya arasındaki çelişkilerin bir diğer konusu olan Kırım sorununda ise ABD adına konuşan Pompeo, “Kırım’ın ilhakı sebebiyle Rusya’ya yönelik yaptırımların devam edeceğini” vurguladı. Pompeo, Rus yönetimine “Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’ya destek vermeyi durdurması” çağrısında da bulundu. Lavrov ise “Umarım ki bu görüşme sadece Rusya-ABD ilişkilerinin geliştirilmesi konusunda değil, aynı zamanda küçük ama gerçek bölgesel ve küresel sorunların pratik şekilde çözülmesine de yardımcı olur” dedi.

Emperyalistler arası çelişkiler giderek büyüyor. Yeni çatışmalar, işgal ve emperyalist güçlerin karşı karşıya gelmesi olasılığına karşın silahlanma yarışı da devam ediyor. Buna uzaya yeni füze sistemlerinin yerleştirilmesi de eklenmiş bulunuyor.

NATO içinde askeri stratejinin yeni bir açılımı olarak uzaya füze yerleştirilmesine ilişkin adımların atılması Brüksel de bir araya gelen NATO Dışişleri Bakanları toplantısında kararlaştırılmış ve Stoltenberg, alınan kararı; “Uzayın, hava, kara, deniz ve siberin yanı sıra yeni harekat alanı olmasına karar verdik.” diye açıklamıştı.

Emperyalistler arası dalaş…

AB ile diğer emperyalist güç odakları arasındaki çelişkileri kısaca şöyle özetleyebiliriz: Trump, başa geldikten sonra, ABD’nin dünya liderliğini pekiştirmeye yönelik attığı adımlara karşı diğer emperyalist güçler belli bir direnç göstererek yeni stratejilere yönelmeye başladılar.

ABD’nin Batı ile arasına belli bir mesafe koymasından sonra askeri alanda “NATO içindeki sorumluluklarınızı yerine getirin” diyerek ekonomik alanda gümrük mallarına getirdiği ek vergilerle çelişki daha da büyümüş oldu. Buna karşılık, Almanya ve Fransa arasındaki ittifak da genişlemeye başladı. AB içinde liderlik yarışında olan Almanya ve Fransa, AB’nin ABD karşısında daha güçlü olması için bir dizi strateji geliştirdiler. Merkel’in “artık ABD’ye güvenemeyiz” açıklamasından sonra, Avrupa Birliği Ordusu’nun inşası için atılan adım, silah satışı anlaşmasıyla yeni bir boyut almış bulunuyor.

Almanya ve Fransa arasındaki tarihsel anlamı büyük olan Elize Anlaşması, (Almanya ve Fransa’nın II. Emperyalist Savaş’ta karşı cephelerde yer almalarından kaynaklanan düşmanlıklarını sona erdirmek için 1963 yılında Elize Sarayı’nda, Konrad Adenauer ve Charles de Gaulle arasında imzalanan anlaşmaya verilen ad) bu yılın başında Aachen Anlaşması ile güncellendi. Güncellenen antlaşmaya yeni bir silah ticareti antlaşması da eklendi.

Almanya ve Fransa, ABD, Rusya ve diğer emperyalist güçlerin karşısına yeni bir güç olarak çıkmak istiyorlar. Hem ekonomik alanda hem de askeri alanda geliştirilmeye çalışılan bu yeni strateji, Alman-Fransız ittifakının merkezinde olduğu Avrupa’nın ekonomik-siyasi etki alanını genişletmeyi hedefliyor.

Bunun ilk adımlarından biri de Eylül 2019’da Birleşmiş Milletler toplantısı kapsamında New York’ta Alman-Fransız dışişleri bakanlarının girişimiyle kurulan ve 50’den fazla ülkenin katılarak üyesi olduğu “Çok Kutupluluk İttifakı”.

Tüm bu gelişmelere ve yeni stratejik planlara karşın emperyalist sistemin ekonomik krizi büyüyerek devam ediyor.

Emperyalist sistem krizden çıkmanın bir yolunu da silah satışında aramaktadır.  Stokholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü (SIPRI) 2018 yılı verilerini içeren raporda silah satışının emperyalist ülke ekonomileri için tutuğu yeri net olarak göstermektedir.

2018 yılı verilerine bakıldığında silah satışında 4,6 oranında bir artışın olduğu görülmektedir. 2018 yılı silah satışlarından elde edilen gelir 420 milyar dolar oldu. Silah satışında en fazla kârı elde eden, 7,2 milyar dolarla ABD silah şirketleriydi. Bir diğer veride de 2002 yılından 2018 yılına kadar silah ticaretinde toplamda yüzde 47 artışın olmasıdır. Ayrıca listede yer alan 27 Avrupa ülkesi 102 milyar dolar değerinde satış yapmış ve böylece satışlarını yüzde 0,7 artırmış durumda. Rus silah şirketlerinin silah satışlarında ise kayda değer bir artış veya azalma yaşanmadı.

Emperyalist sistem ve tek tek emperyalist ülkeler, krizi atlatmak için hem birbirlerine yaslanarak hem de birbirleriyle rekabet içinde daha güçlü olmanın mücadelesini veriyorlar. NATO içinde yer alan emperyalist güç odaklarının şimdilik birlik içinde; yükselen Çin emperyalizmini ve Rusya’yı etkisizleştirme çabaları bunun doğrudan sonucudur. Buna karşın Çin ve Rusya’da kendi stratejilerini uygulayarak, yollarını kesmeye çalışanlara karşı yeni hamleler geliştiriyorlar. Çin’in “İpek Yolu” projesi NATO içindeki güçleri oldukça tedirgin etmektedir. Asya ve Avrupa’nın tümünü içine alan bu proje, Çin’in dünya ekonomisinin neredeyse yüzde 30’una denk gelmektedir. Keza Rusya’nın Suriye üzerinden Ortadoğu’da önemli bir güç haline gelmesi, Suudi Arabistan da dahil olmak üzere geliştirdiği yeni ilişkiler NATO’yu tedirgin eden bir diğer gelişme olarak okunmalıdır.

Dünya isyanlarla çalkalanıyor!

Gerek emperyalizmle ezilen dünya halkları arasındaki çelişki gerekse de emperyalizmin yarı-sömürgelerdeki gerici-faşist rejimlerle işçi sınıfı ve emekçiler arasındaki iç çelişkiler yeni isyan dalgalarını birlikte getirdi. Latin Amerika, Ortadoğu, Avrupa ve Asya’daki halk hareketleri birçok yönüyle iyi okunması gerekir. İşsizliğe, yoksulluğa, yolsuzluğa ve baskılara karşı, dünyanın birçok yerinde başlayan halk ayaklanmaları emperyalistler ve yerli işbirlikçilerini oldukça tedirgin etmektedir.

İsyanın ilk başladığı ülke Lübnan’da hükümetin vergi gelirlerini artırmak için tütün ürünlerine getirilen ek vergi ve Whatsapp aramalarından vergi alınacağını açıklamasından sonra başlayan eylemlere 1 milyon insan katıldı.  Bu isyan karşısında Saad Harri istifa etmek zorunda kaldı ve vergi zamlarının geri çekildiği açıklansa da isyancılar hükümetin tümden istifa etmesini isteyerek sokakları işgal etmeye devam ettiler.

İran’da petrole yapılan zam sonrası kitleler sokaklara çıkıp isyan ettiler. Petrole zam sadece bir işaret fişeği oldu. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin açıklaması da kitlelerin öfkesini dindirmeye yetmedi. İran devleti “İsyanın arkasında Amerika var’’ açıklaması yaparak hükümet yanlısı insanları isyancılarla karşı karşıya getirerek eylemi zayıflatmaya çalıştıysa da bu taktiği tutmadı.

Irak ise ABD’nin 2003 yılında bu ülkeyi işgal etmesinden sonra yakılıp yıkıldı. ABD işgaline karşı kısmı bir direniş sergilense de bu direniş başarıya ulaşmadı. Ekonomisi yıkılmış, alt yapısı tahrip olmuş, petrol dışında ekonomik bir geliri olmayan Irak’ta, sanayi olmadığı için halk büyük bir yoksulluk içinde yaşamaya başladı. İşsizliğin dev rakamlara ulaştığı, sağlık hizmetlerinin sınırlı olduğu, eğitim ve öğretimin en geri olduğu Irak’ta, halkın isyan etmekten başka çaresi kalmadı. Ayaklanmada yüzlerce insan katledilirken, binlerce isyancı ise yaralandı.

İsyanın en şiddetli geçtiği ülkelerden biri de Şili oldu. Hükümetin metro ücretlerine yaptığı yüzde 4’lük artış sonucu başkent Santiago’da başlayan ayaklanma, ülkenin diğer bölgelerine de sıçrayarak kitlesel bir hal aldı. Hükümet, ayaklanmayı bastıramayınca ülke çapında olağanüstü hal ilan etti. Buna rağmen ayaklanmayı durduramadı.

Latin Amerika ülkelerinden Bolivya’da Eva Morales’in seçimleri kazanmasından sonra, seçimlerde ikinci sırada olan merkez sağ adayı ve ABD’nin doğrudan desteklediği Carlos Mesa seçimleri tanımadığını açıklayarak kendisini devlet başkanı ilan etti. ABD’nin desteğiyle, taraftarlarını sokağa döken, Carlos Mesa, ordunun ve polisin bir bölümünü yanına alarak Eva Morales’in ülkeyi terk etmesini sağladı. Amerikan emperyalizmin desteklediği bu darbeye karşın halk isyan ederek Eva Morales’in meşru başkan olduğunun kabul edilmesini istedi. Halk, Morales, ülkeyi terk etse de gösterilere devem ederek, darbecilere direnmeye devam ediyor.

Ekvador’da hükümet IMF’nin kemer sıkma politikasını hayata geçirerek, petrol sübvansiyonlarına son verdiğini açıklamasından ardından başlayan isyan, hükümetin kararı geri çektiğini açıklamasıyla ancak durdurulabildi.

Birbiri ardına başlayan isyan dalgasının sıçradığı bir diğer Latin Amerika ülkesi de Haiti oldu. Haiti’de Ağustos ayında baş gösteren petrol sıkıntısına karşı başlayan protestolar kitlesel bir hal alarak devam etti. Öğrencilerin aktif yer aldığı gösteriler, petrol protestosunu da aşarak, hükümetin yolsuzluklarına karşı isyana dönüştü.

Uruguay’da ise hükümetin çıkardığı yeni güvenlik yasasına karşı on binlerce insan sokağa çıkarak yeni güvenlik yasasını protesto etti. İsyan dalgasına en son Kolombiya halkı katıldı. Hükümetteki sağcı lider Ivan Duque’nin yeni bir “ekonomik reform paketi” hazırlığında olması ve eğitim harcamalarında kısıtlamaya gidilmesi isyanın fitilini ateşleyen gelişme oldu.

Fransa’da Macron hükümeti Mayıs 2017’de göreve geldiğinden bu yana uyguladığı ekonomik politikalarla, işsizlik ve yoksulluğu daha da artırdı. Artan işsizliğe ve yoksulluğa karşı, kendilerine Sarı Yelekliler adı veren göstericiler, Macron hükümetinin hem sosyal-ekonomik saldırılarına hem de devlet terörü ve baskılarına karşı bir yılı aşkındır sokakları terk etmezken, hükümetin yeni “emeklilik reformu”na karşı yeni bir isyan başlattı. Macron hükümeti, “emeklilik reformu” adı altında emeklilik yaşını kademeli olarak 62’den 64’e çıkarmayı hedeflese de direniş karşısında geri adım atmak zorunda kaldı.

Gözlerin çevrildiği bir başka ülke de Hindistan. Hindistan Sendikalar Merkezi’nin (CITU) çağrısıyla 30 Kasım’da başlayan İşçilerin Uzun Yürüyüşü, ülkeyi durma noktasına getirdi. Batı Bengal bölgesinde bulunan Chittaranjan Lokomotif Fabrikası’ndan yola çıkan işçiler, Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin partisi BJP’nin özelleştirme paketini “Kamu sektörünü kurtar” sloganlarıyla protesto ediyor.

Tüm bu isyan ve başkaldırılar kitlelerin gücünü bir kez daha gösterdi. Bıçağın kemiğe dayandığı koşullarda, en zalim rejimler karşısında bile kitlelerin isyanını hiçbir güç engelleyemez. Her şeyi göze alarak sokakları birer isyan alanına çeviren halklar, tarihin değişimde hep belirleyici olmuşlardır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu