GüncelMakaleler

ANALİZ | Gerçeklerin Üstü Genelgelerle Kapatılamaz!

Kim olursak olalım, nerede olursak olalım, devletin halkın gözünden-kulağından saklamak istediği her saldırıyı, hak ihlalini, işkenceyi -aynı zamanda her direnişi, eylemi, başkaldırıyı- kayıt altına alarak, sosyal medya üzerinden duyuralım/duyurmalıyız.

Uluslararası Basın Enstitüsü (International Press Institute) raporuna göre sadece pandemi sürecinde dünya çapında 600’den fazla basın özgürlüğü ihlali gerçekleşmiş durumda. Salgının henüz ilk aylarında yaşanan birkaçını hatırlayalım;

Malezyalı gazeteci Wan Noor Hayati Wan Alias, bir yazısında Çinli turistleri taşıyan yolcu gemisinin, Malezya’nın Penang Adası’na indirme yapmasına izin verdiği için Malezya hükümetini eleştirmiş ve sonrasında “halkta paniğe yol açmak” suçlamasıyla hakkında dava açılmıştı. Devam eden dava sürecinde kendisiyle yapılan röportajda davanın aleyhine dönmemesi için haber yaparken artık daha dikkat etmesi gerektiğini belirtiyor Alias!

Yine aynı dönemde, pandeminin patlak verdiği Çin Wuhan’da, Covid-19 ile ilgili haber yapan iki Çinli gazeteci, Chen Qiushi ve Fang Bin, yaptıkları haberin ardından ortadan kayboldular(!) Aylar sonra bulunan Chen Qiushi’nin, ÇKP hükümeti tarafından baskı altına alındığı, sosyal medya hesapları silinerek ev hapsinde tutulduğu öğrenildi. Fang Bin isimli gazeteciden ise hala haber alınamıyor.

31 Mart 2020 tarihinde İran rejimine bağlı “Korona Virüs İle Mücadele Görev Gücü”, salgının yayılmasını engelleme çabasını öne sürerek ülkedeki tüm gazetelerin basımını, dağıtımını askıya alan bir acil durum kararnamesi yayınladı. Fas hükümeti de aynı şekilde gazete basımı ve dağıtımını askıya aldı.

Bunlar yurtdışından iki ilginç örnekti.

Gelelim ülkemize… 21 Mart 2020 tarihinde Kocaeli Ses isimli internet sitesinin haber müdürü İsmet Çiğit, “Derince Hastanesi’nde korona virüs bağlantılı iki ölüm” başlıklı bir yazı yayımladıktan sonra gözaltına alındı. Editör Güngör Arslan da makaleyi internette yayınlamakla suçlandığı için aynı şekilde gözaltına alındı ​​ve geceyi karakolda geçirdi. Kocaeli gazetesi editörü Mesut Akbulut’da kentte başka bir korona virüs vakasından bahsettiği için bu olaylardan iki gün önce gözaltına alınmıştı.

Bu ve benzeri örnekler çoğaltılabilir fakat asıl mesele tüm devletlerin; devrimci, sosyalist ve muhalif basına yönelik süregelen düşmanlıklarıdır. Bunun nedeni ise, tüm bu devletlerin gerçeklerin devrimci gücünden, kitlelerin örgütlü mücadelesinden korkmalarıdır.

Korktukları için denetimlerinde olan haber kanalları, gazeteler, siteler ve sosyal medya hesapları vasıtasıyla yalan, anti-bilimsel ve manipülasyona dayalı bir yayın çizgisi izlemek zorundalar.

Polisin Özel Hayatı Mı!

Sadece pandemi süreci göz önüne alındığında bile devrimci-demokrat-ilerici basının önemi tekrar tekrar ortaya çıkıyor. Devletlerin açıkladığı değil de gerçek ölüm ve vaka rakamlarını kamuoyuna ulaştırmaya çalışan devrimci basın kuruluşlarının siteleri kapatılıyor, gazeteleri yasaklanıyor, muhabirler engelleniyor, saldırıya uğruyor, gözaltına alınıp tutuklanıyor.

Devletler kendileri açısından “rahatsız edici” gerçekleri gündemden düşürmek ya da üstünü örtmek için bu kurumlara ve çalışanlarına, faaliyetçilerine, gönüllülerine her dönem saldırıyorlar. Bu konuda yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkan rakamlar ise devede kulak misali. Üstelik kendilerine “demokrasinin beşiği” diyen Avrupa ülkelerinden faşizmin en koyu halinin iktidar olduğu ülkelere kadar tablo oldukça karanlık.

Ama bugünlerde devletlerin hedefinde olan sadece basın çalışanları değil. Onlarla birlikte doğal muhabirlerden gönüllü çalışanlara, bir kurumda çalışmayan gazetecilerden sokaktan geçen-eyleme katılan ya da duyarlı olan herkese sınırlama getirilmek isteniyor.

Mayıs ayında Emniyet Genel Müdürlüğü, polisleri “görev yaparken” kaydeden kişilerin engellenmesi ve adli işlem yapılmasını öngören bir genelge yayınladı. Genelgenin hemen ardından da basına dönük engelleme çabaları kendini 1 Mayıs’ta gösterdi. Gazeteci Sultan Eylem Keleş, Taksim’e çıkmak isteyen kitleye uygulanan polis şiddetini görüntülerken alandan zorla uzaklaştırıldı. “Gazeteciyiz, işimizi yapıyoruz” diyen Keleş’e polisin yanıtı netti; “Genelge talimatı geldi.”

Benzer şekilde Ankara’daki eylemlerde de görüntü almaya çalışan Yol TV Muhabiri Özge Uyanık polis tarafından “çekim yapamazsınız” denilerek engellenmek istedi. Ve kendisine “daha dün genelge yayınlandı”ğı hatırlatıldı. Basın kartını göstermesine rağmen polis, Uyanık’ın telefonunu yere attı ve çektiği videoyu silmeye çalıştı.

İzmir’deki eylemlerde ise Umut-Sen üyelerinin Kıbrıs Şehitleri Caddesi’ndeki yürüyüşüne polisin engel olmasını görüntüleyen Evrim Aksoy, polisin hedefi oldu. Elinden telefonu alınarak çektiği görüntüler silindi, gerekçe olarak da “genelgeden bahsedildi”.

Bütün bunların yasal dayanağı ilan edilen genelgede kamera ile kayıt yapanlar hakkında işlem yapılması istenirken bu durumun “polisin özel hayatının gizliliğini ihlal edeceği” öne sürülüyor.

Gerçekler Devrimcidir!

Şimdi gelelim bu uygulamanın arkasında yatan neden veya nedenlere…

Artık birçok insanın akıllı telefonlar kullandığı, Sosyal Medya’yı aktif -özellikle Twitter- olarak kullandığı bir dünyada yaşıyoruz ve bu kullanıcıların sayıları her geçen gün artıyor. Bu gerçeklik, devrimci-ilerici bir yönelimle ele alındığında sayıları artan doğal çalışanların-muhabirlerin, duyarlı insanların-okurların tanık oldukları hak ihlallerini kayıt altına alması, yayması, devrimci basınla paylaşması da artıyor.

İşte tam da bunun önüne geçebilmek için yayımlanıyor bu genelge; Gerçeklerin ortaya çıkmasını engellemek! Hak ihlallerinin, polis saldırılarının, işkencenin ortaya çıkmaması… Devrimci sosyalist basın tüm okurları ile bir bütün olduğu, okurlar-takipçiler-dağıtımcılar-yazarlar, her biri birer haber kaynağı, muhabir, çalışan olduğu için bu haber-bilgi akışını da engellemek istiyorlar.

Ancak artık her eylemci, sokaktaki herkes, duyarlı ve demokrat her insan başlı başına gazeteci, basın emekçisi gibi çalışıyor. Kayıt yapıyor, müdahale ediyor ve sosyal medyanın gücünü kullanıyor.

Darnella Frazier, 17 yaşında bir lise öğrencisi… Birçoğumuzun daha önce ismini duymadığı, tanımadığı genç bir kadın. Arkadaşıyla yemek yerken, George Floyd’un üzerine çullanan polisleri görüyor. George Floyd o esnada “nefes alamıyorum” sözlerini sarf ediyor.

Bundan etkilenen Frazier telefonunu çıkarak, kayıt yapmaya başlıyor. Bu 9 dakikalık kayıt, mahkemede kanıt olarak kullanılıyor ve katil polis ceza alarak hapse gönderiliyor.

Kim olursak olalım, nerede olursak olalım, devletin halkın gözünden-kulağından saklamak istediği her saldırıyı, hak ihlalini, işkenceyi –aynı zamanda her direnişi, eylemi, başkaldırıyı– kayıt altına alarak, sosyal medya üzerinden duyuralım/duyurmalıyız.

Darnella Frazier gibi Pulitzer ödülü alamayabiliriz ama en azından gerçeği olduğu gibi yansıtabiliriz.

Paylaşımlarımız iktidarı yıkmayacak, çünkü devrimler zor kullanarak gerçekleşir! Ancak her paylaşımımız faşist iktidarı daha fazla teşhir edecek ve kitleleri gerçeğe biraz daha yaklaştıracaktır.

Gerçeklerin devrimci olduğu esprisi de buradan gelir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu