GüncelMakaleler

ANALİZ | Pandemide Ezilenler Can Derdinde, AKP İktidarı Fırsat Peşinde!

Aşı sıralamasına yönelik TTB ve diğer sağlık meslek örgütlerinin hiçbir önerisi AKP iktidarı tarafından dikkate alınmamıştır.

Aralık 2020’den bu yana tüm dünyayı etkisi altına alan ve milyonlarca insanın ölmesine neden olan Koronavirüs pandemisi, devletlerin ezilen emekçilere yönelik gerçek tutumunu, düşmanlığını da açığa çıkarmış oldu.

Kapitalist merkezler dahil olmak üzere dünyanın pek çok yerinde iktidarların salgınla mücadelede ortaya koydukları performans, halklarda büyük öfke ve tepki yarattı, yaratmaya da devam ediyor. Kapitalist-emperyalist sistem, başından beri halk sağlığı uygulamalarının yerine büyük ilaç tekellerinin kârlarını ön planda tuttu. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte kısa sürede bulunan aşı ise patentler nedeniyle zengin ülkelere ulaştı.

Salgın, emperyalist-kapitalist sistemin, sağlık alanında yaşama geçirdiği neo-liberal sağlık politikalarının nasıl bir yıkıma yol açtığını ve bu alanda sermayenin ne denli büyük bir hırsla ezilenlerin canını hiçe saydığını tüm gerçekliğiyle gösterdi. Devletlerin temel derdi, salgından ilaç sektörünü daha fazla büyüterek çıkmak ve rakipleri karşısında üstünlük kurmak oldu.

Lebaleb Kongrelerle Salgınla Mücadele

Coğrafyamızda da AKP iktidarının yaşama geçirdiği politikalarda da karşımıza çıkan tablo buydu. Daha salgının ilk günlerinde bu süreci fırsata çevireceğini zaten ilan etmişti AKP iktidarı. Nitekim sonrasında kamu kaynakları, salgın bahanesiyle sermayeye daha fazla peş keş çekilirken, emekçilerin kazanılmış hakları hedef tahtasına konuldu, daha ucuza ve daha azgın bir sömürü rejimi, salgının arkasına sığınılarak yaşama geçirildi.

Sağlık alanında ise başta TTB olmak üzere sağlık meslek örgütlerinin hiçbir önerisi dikkate alınmadan, bilimsel olmayan, sermayeyi önceleyen politikalar bir bir yürürlüğe sokuldu. Can kaybının arttığı ve kamuoyu baskısının oluştuğu dönemlerde göstermelik kapanma tedbirleri uygulanırken bir süre sonra bundan da vazgeçildi. AKP iktidarının pandemi kısıtlamalarına-tedbirlerine yönelik tavrı da karakterine uygun bir şekilde, ikiyüzlü bir tutum olarak karşımıza çıktı.

AKP iktidarının salgına yönelik yayımladığı her genelge, Koronavirüs’ün daha fazla yayılmasına neden oldu, yeni mağduriyetler, hak gaspları ve yoksulluk yarattı.

Bir yandan yüzbinlerce işçiye, emekçiye tedbirlere uyulmadığı gerekçesiyle cezalar kesilirken bizzat R.T.Erdoğan’ın eliyle AKP kongreleri lebaleb toplandı, cenaze törenleri yapıldı. Bunun yanında hak arama ve ekonomik/demokratik talepleri dile getiren her türlü eylem ve etkinlik ise polis şiddetinin hedefi oldu, yasaklandı. “Pandemi tedbirleri” açık ki AKP iktidarı tarafından, devrimci-demokratik ve yurtsever güçleri; işçi sınıfının örgütlenme ve hak arama mücadelesini; kadın, gençlik ve LGBTİ+’ların  her türlü talebi ve muhalefetini baskı altına alma aracı olarak kullanıldı.

İktidar, geniş emekçi kitleleri, salgınla “verdiği mücadelede” hedef tahtasına koyup suçlarken, ezilenlerle dalga geçer gibi aldığı hiçbir karara uymayan yine bizzat kendisi oldu.

Önlemler ise sağlık meslek örgütlerinin uyarı ve önerileri dikkate alınmadan hiçbir bilimsel dayanağı olmadan yürürlüğe sokuldu. Sözgelimi; 17 günlük kapanma ile iktidar geniş emekçi kitlelere “salgınla mücadelede kararlılık” mesajı verdi, “tam kapanma” en yetkili ağızlardan salgınla mücadele de büyük bir adım olarak lanse edildi.

Ancak bu dönemde 43 sektör yasaktan muaf tutuldu. 15 milyonun üstünde işçi-emekçi çalışmaya devam etti. Fabrikalarda, tekstil atölyelerinde emekçiler, sağlık ve hijyen koşulları olmadan çalışmayı sürdürdü. Öte yandan AKP-MHP faşist ittifakı salgında yaşanan can kaybı konusunda da dezenformasyon ve yalana sarılmaktan vazgeçmedi. Açıklanan resmi rakamlara göre, Mayıs ayı itibariyle Türkiye’de toplam 4,8 milyon kişi hastalandı. 40 bine yakın insan yine bu hastalıktan yaşamını yitirdi. Ancak elbette biliyoruz ki gerçek sayı ise bunun çok üstündedir. Sağlık meslek örgütlerinin açıklamalarına göre ise gerçekte 80 ile 120 bin kişi arasında insan yaşamını yitirmiş durumda. Açık ki bu ölümlerin sorumlusu yeterli-gerekli tedbirleri almayan, AKP iktidarıdır.

Bir kez daha dile getirmek gerekir ki, kapitalizm salgından daha ölümcüldür!

Diğer yandan çizilen başarı öykülerinin aksine tüm dünyada tanı konulan her 100 hastanın 5’i Türkiye’dedir. Türkiye, Mayıs ayı itibariyle günlük yeni vaka sayısında Avrupa’da birinci, dünyada dördüncü sıraya yükselmiş durumdadır. AKP-MHP ittifakı, geniş kitleleri eve kapatırken onların en temel hijyen ürünlerini tedarik etmedi, sağlıklı bir filyasyon uygulamadı, aşıyı da bu süre için de rafa kaldırdı.

Aşı da Yalanlar ve Gerçekler!

Ramazan ayında kafe ve restoranların kapatılması, gece ve hafta sonu sokağa çıkma kısıtlaması ile Covid-19 salgınını kontrol altına almanın mümkün olmadığı, halkçı sağlık örgütleri tarafından sürekli dile getirilmekte. AVM’leri açan AKP iktidarı, salgın tedbirleri adı altında esnafa kapatma uygulamaktadır. AKP, faşist karakterine uygun davranmakta, aşıyı bile yandaş şirketler eliyle tedarik etme yoluna gitmektedir. Bu da aşının ihtiyacı olanlara daha geç sürede ulaşmasına neden olmakta, bu süre içinde de yüzlerce insan yaşamını yitirmektedir.

Aşı sıralamasına yönelik TTB ve diğer sağlık meslek örgütlerinin hiçbir önerisi AKP iktidarı tarafından dikkate alınmamıştır. Aşı da en son sırada yine işçi sınıfı ve geniş emekçi kitleler vardır. Salgının başından beri yaşa dayalı ayrımcılığa maruz bırakılan, şimdi de aşı olmadığı için cezalandırılan 65 yaş üstü dezavantajlı gruplar eve kapatıldı.

Aşı sıralamasına dahi konulmayan asıl riskli grup olan emekçiler ise her gün kalabalık ulaşım araçlarıyla gittikleri kapalı, havasız, kalabalık mekânlarda çalışmak zorunda bırakıldı. Sağlık Bakanı, Aralık 2020’de “Bu ülkeye 100 milyon doz girmeli, üç ay içinde bunu başaracağız” demeçleri vermişken Mayıs 2021 itibariyle 30 milyon doz aşılamaya dahi hâlâ ulaşılamadı. Sağlık Bakanlığı’nın halkın sağlığını hiçe saydığı ve ölüme davetiye çıkardığına dair en çarpıcı örneklerden biri de, TTB’nin ısrarla Covid-19 hastalığı için kullanılmaması gerektiğini söylediği, sıtma ve romatizma tedavisinde kullanılan  “hidroksiklorokin” etken maddeli ilacın bir yıl boyunca devlet hastanelerinde hastalara verilmesi oldu. Sağlık Bakanlığı, 7 Mayıs’ta bu ilaçtan yan etkileri ve zararları olduğu gerekçesiyle bir anda vazgeçti.

Koronavirüs gibi dünyada bir pandemiye dönüşen hastalıklarla mücadele kuşkusuz en etkili silah aşıdır. Özellikle de kapitalist merkezlerde  aşıların daha hızlı üretilmesi için devletler, ellerindeki bilgi birikimini ve tüm kaynakları uluslararası şirketlere sundular, milyarlarca dolarlık kamu fonu aktardılar. Bunun sonucunda hızla birçok aşı geliştirildi. Ne var ki eldeki olanaklar milyarca insan için aşı üretmeye imkan tanırken kapitalist devletler, “patent haklarını” gerekçe göstererek ürettikleri aşılardan astronomik paralar kazanırken yoksul ülkeler aşıya erişemedi.

Aşı da yaşanan patent savaşlarıyla, salgında yaşama geçirilen sürü bağışıklığı politikalarıyla, pandemiyi daha kuralsız ve vahşi bir çalışma rejimi inşa etmek için fırsata çeviren iktidarlar, dünya ezilen halklarının, işçi sınıfı ve emekçilerinin dertlerine çare olamayacaklarını bir kez daha hem de ezilenlerin ağır bedelleri pahasına gösterdi.

Emekçilerin, ezilenlerin, salgınla mücadele adına yürürlüğe konulması gereken tedbirler etrafında başta olmak üzere sağlıkta yaşama geçirilen neo-liberal sömürü politikalarına karşı mücadele etmekten başka yolu yoktur.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu