GüncelMakaleler

DENGÊ AZADÎ | Hazine Yardımına Bloke: Kriz ve Fırsat

"Partilere verilen “hazine yardımı” devlet yardımı değil, her partinin doğrudan kendi seçmeninin vergiler yoluyla kendi seçtiği partiye verdiği parasal destektir. Doğal olarak bloke konulan şey sadece para değil; HDP’nin tabanının, ona oy veren kitlenin desteğine bloke konulmasıdır."

Her kriz yarattığı yeni bir fırsatla var oluyor. HDP’nin hesaplarına bloke konulması, kapatılması tartışmaları ve sözde muhalefet partilerinin bu gelişmeler karşısında takındığı kayıtsızlık hem HDP cephesinden hem bütün diğer devrimci yapılar ve kendi siyasetimiz açısından gerçek sorunlarımızı yeniden görmemiz, bu sorunlar etrafında politika üretmemiz bakımından çok önemli bir fırsat sunmaktadır.

HDP’nin hazine yardımı aldığı hesaplara hukuksuzca bloke konulması saldırısı, HDP gibi yapıların yasal/yasadışı yollarla önünün tıkanması saldırılarıyla tarih sahnesinden silinip atılamayacağı, her türlü şart ve koşulda toplumu örgütleme ve siyasal çalışmalarına bir şekilde devam edebileceği tartışmalarını başlatması bakımından önemli bir yerde durmaktadır.

Bu saldırıları doğru bir temelde tartıştığımızda, devletin faşist karakteriyle beraber bunları gördüğümüzde, yakın tarihin de gösterdiği gibi faşist sistemin, Kürt ulusuna, emekçilere, tüm ezilen kesimlere saldırılarını pervasızca artırabileceği, demokratik tüm kazanımlarımızı bir gecede gasp edebileceğini gözönünde bulundurduğumuzda gerçekten de önemli olanın halkla kurduğumuz gerçek, fiili, kalıcı örgütsel bağlar olduğu karşımıza çıkacaktır.

Yine de demokratik her kazanımımız, hâkim sınıfların halka dönük saldırılarına sözde tüm “millet” adına onay aldığı mecliste dahi ezilenler lehine kazanılan bir alan, bir sokak, bir dernek vs. kolay kolay bırakılmamalı, bu alanlar sonuna kadar savunulmalıdır. Hâkim sınıfların, ezilenleri ve onların temsilcilerini defetmeye çalıştığı her alandan bizim kendi rızamızla çıkıp gitmemiz elbette beklenilemez.

Nitekim bu konuda faşizm, tüm devlet güçleri köşeye sıkışmış bir vaziyettedir. Faşizmin acizliği o noktaya gelmiştir ki, saldırılarına ne bir gerekçe ne bir sebep bulma lüksleri yoktur. O yüzden defalarca kez denedikleri her saldırıyı ısıtıp ısıtıp aynı masaya yeniden sunuyorlar. Bu şekilde aynı zamanda demokratik mücadele güçlerini bürokratik engellerle oyalama, önümüzdeki fırtınalı günlere hazırlıksız bırakmaya çalışmaktadırlar.

Bunun en büyük örneklerinden biri, HDP’nin “hazine yardımı”ndan aldığı bütçeye bloke konulmasıdır. Burada şunu baştan hatırlatmak gerekir ki; mesele mali bir sorun değildir. Devlet yardımı, hazine yardımı olarak geçen meblağlar, partilere dağıtılacak toplam paranın her partinin bir önceki seçimlerde aldığı oy oranlarına bölünerek hesaplanmaktadır. Yani bu partilere verilen “hazine yardımı” devlet yardımı değil, her partinin doğrudan kendi seçmeninin vergiler yoluyla kendi seçtiği partiye verdiği parasal destektir. Doğal olarak bloke konulan şey sadece para değil; HDP’nin tabanının, ona oy veren kitlenin desteğine bloke konulmasıdır.

Adalet tiyatrosu…

2022’de 17 Mart’ta açılan HDP’nin hesaplarına bloke konulması soruşturması AYM’nin oy birliği ile reddedilmişti. AYM tarafından bu iddianameye “dayaksız” denilmişti. 7 Haziran’da aynı iddianame aynı taleple yeniden sunulmuş, AYM bunu da oybirliği ile reddetmişti. En son hiçbir delil sunulmadan dosya, 10 Ocak’ta yeniden görüşüldü ve seçime aylar kala Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin’in hiçbir gerekçe ve nedene dayanmayan, sadece suçlamalardan ibaret olan istemini görüştü ve daha önce oybirliği ile defalarca reddettiği bu dosyayı bu sefer 8’e karşı 7 oyla kabul etti. Devamında HDP’nin hesaplarına bloke konuldu.

Ortada ne bir iddia var ne bir gerekçe var. Elde olan sadece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin’in basına verdiği ama AKP-MHP’li bürokratların kaleme aldığı suçlamalar manzumesi. Buna göre, gerekçesiz tedbir-bloke kararına HDP’nin 1 ay içerisinde savunma yapması bekleniyor. Ülkenin en üst mahkemelerinde adalet diye oynatılan tiyatro işte bu kadar.

Bunun üzerine Kobanê kumpas davasıyla da HDP’nin kapatılması davası seçimlere az bir zaman kala alevlendirilmektedir. Tüm amaç HDP’nin ve ona destek veren tüm güçlerin kitle çalışmasından kopartılarak teknik birtakım süreçlere boğulmasıdır. Bu sırada siyasi iktidar ve sözde muhalefet partileri de halkı manipüle etmek için önlerine seferber edilen her türlü olanağı sınırsızca kullanmaktadır/kullanacaktır.

Ancak burada şunu da ifade etmek gerekir ki; siyasi parti kapatmak için egemen güçlerin daha blok bir şekilde anlaşması gerekmektedir. Bloke kararı için oy çokluğu yeterliyken, siyasi parti kapatma için AYM Genel Kurulu’nun 3’te 2 çoğunluğa ulaşması gerekmektedir; TC Anayasası 149/3’e göre, “Siyasi partilerin kapatılmasına karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğu şarttır” denilmektedir.

HDP’nin hesaplarına bloke konulması ve bu konuyla ilgili HDP’yi haberdar etme kararlarının görüşüldüğü iki ayrı oylamada da oy dağılımları birebir aynı olduğu göz önünde bulundurulduğunda AYM Genel Kurulu içerisinde bir kamplaşma olduğu ve bu kamplaşma durumunda bir değişim olmadığı taktirde 8’e 7 oyla HDP’nin kapatılmasının mümkün olmayacağı ifade edilebilir. Ancak egemen klikler arasındaki değişimlerin ve ezilenlere karşı hızla bir araya gelebilecekleri gerçekliğini de unutmamamız gerekir.

Diyalog ve müzakere(!)

2023 seçimleri yaklaşırken, seçimlerin tarihi dahil birçok şey bulanıkken, HDP ise türlü mühendislik yöntemleriyle daha büyük bir karmaşanın, onlarca olasılığın içerisinde seçim hazırlığı yapmaya zorlanıyor. Sistem partileri HDP’ye dönük saldırıları örgütlerken ya da o saldırılar karşısında sessizliğe gömülürken HDP’nin kitle gücünü de arkasına almak istemektedirler.

Bu durum HDP’nin yapmak istediği ve kendi varlığıyla aslında ters düşmektedir. HDP, HDP aracılığıyla, Kürt ulusunun, halklarının, dilinin, statüsünün vs. tanınması, böylece bunların açık bir şekilde müzakere edilmesi siyasetini geliştirmeye çalışıyor. Siyasal iktidarı ya da sözde muhalefeti tüm sistem partileri ise tüm ezilenleri ama esasen de Kürt ulusunu, HDP’yi yok sayarak onu görmezden gelmektedir.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar 10 Ocak’ta Haber Türk’te Fatih Altaylı’nın sunduğu Teke Tek programında “Bir taraf gelsin desin, ‘biz şunları oluşturduk, program çizdik, idare edin, bize oy verin sonra Allah kerim’. Bu Türkiye için çıkış değil. 6’lı Masa doğrudan diyaloğa geçerse buna hayır demeyiz” dedi. Tayyip Temel, 12 Ocak tarihinde verdiği bir demeçte Cumhurbaşkanı adayı gösterme tartışmalarına ilişkin: “HDP’nin ve Kürtlerin dışlanarak ve yok sayılarak davranılması bizim pozisyonumuzu bu şekilde belirlememize yol açtı” diyerek HDP’nin kendisini “müzakere partisi” olma iddiasına dayandırdığını belirtti.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ise daha sert bir şekilde yine 12 Ocak tarihinde “Valla kimse kusura bakmasın; HDP şamar oğlanı değildir ve hiçbir masanın yandaşı da değildir, olmayacaktır. Biz ittifaklarımızla, bileşenlerimizle, kendi özgücümüzle, halkımızın desteği ve talebiyle kendi adayımızı çıkaracağız ve kendi adayımızın ikinci tura kalması için de büyük bir seferberlikle çalışacağız” dedi.

HDP’ye müzakere yolları kapandıkça ve sözde muhalefet ittifakının onu yok sayması devam ettikçe ve duru durağı olmayan saldırılarla perçinlendikçe HDP siyasi yönelimini hayata geçirmeye başlamaktadır.

Tayyip Temel’in yukarıda bahsedilen aynı demecinde belirttiği, “Bizi düzen partileriyle karıştırmasın kimse. Ne devlet tarafından kurulduk ne de devlet tarafından büyütüldük. HDP’nin kapatılması hiçbir zaman denklem dışı kalması anlamına asla gelmez” sözleri ve HDP Sözcüsü Ebru Günay’ın haftalık basın demecinde: “HDP’nin siyaseti parlamento ile sınırlı mı sanıyorsunuz? … Halk hareketiyiz, halkın gücüyle varız ve var olacağız, bunu kimse unutmasın” sözleri süreç açısından önemli vurgulardır.

Halkla bütünleşmek, halkla birlikte var olmak, her şeyden önce halkın örgütlü gücünü oluşturmak çokça söylenen ama gerçekte ise devletin uzun süreli ve sürekli saldırılarıyla da beraber yeterince hayata geçirilemeyen bir durumdur. Bu konuya söz ve eylemle yeniden dönmek, devrimci siyasetin büyümesi demektir.

Seçim süreci yaklaşırken, HDP’nin hesaplarına bloke konulması bu tartışmaları yeniden daha çarpıcı haliyle hatırlatması bakımından bir fırsat, ister istemez bürokratik engellerle uğraşılmak zorunda olunuşu ise bir krizdir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu