GüncelMakaleler

ANALİZ | Mafya-Çete-Devlet Üçgeninde Halk Düşmanlığı!

Son NATO Zirvesi öncesi gelecekteki durumunu gören R.T.Erdoğan, verdiği mesajla ABD’nin güdümünde olacağını belirtmişti.

Türkiye’nin içinde bulunduğu durum iktidardaki sınıfların ve ülkeyi yönetenlerin kontrolünden iyice çıkmış durumda. Mevcut çelişkilerin üstesinden gelinemediği gibi keskin boyutlara tırmanması da engellenememiştir.

Öyle ki, düzenin her alanında oluşan sorunlar yumağı büyüdükçe başta yönetimde yer alanlar olmak üzere hakim sınıfların tüm katmanları, girdikleri girdabın içinden bir türlü çıkamaz duruma gelmişlerdir.

Ülkemiz hakim sınıfları tarihinde sorun ve zorluklar her zaman var olmuştur. Zaman zaman çelişkilerin keskin boyutlara tırmandığı dönemler yaşanmıştır. Öyle ki, iktidardaki sınıflar ve onların baskı aygıtı, ezilen kesimler üzerinde katmerli baskısını devamlı sürdürmüştür. Sistemin ürettiği sorunların tüm külfeti hep ezilenlere çıkarılmıştır. Günümüzde de bu işlerlik devam ediyor. Devletin yapısındaki iyice palazlanan mafya ve çete unsurlar geçmişe kıyasla iyice raydan çıkmıştır. Ve devletin gözeneklerine iyice girmiştir.  Daha açık bir deyimle, devlet, tarihinde belki de en mafyalaştığı döneme girmiştir.

Bir dönemler muhalif kesimler dışında pek görülmeyen bu gerçek iyice dışa vurmuştur. Kontrgerilla, Gladio, JİTEM gibi gayri nizami savaş yöntemleri içerisinde kullanılagelen mafya ve çete unsuru bu denli öne çıkmış durumdadır. Ve bunun sonucu ülke gündemi devleti yönetenlerden ziyade mafya unsuru Sedat Peker tarafından belirlenir duruma gelmiştir.

Devletin tepesindekilerle iyice haşır neşir olan S. Peker, aralarında çıkan çelişkiler sonrası ifşa ve itiraflarda bulunmuş ve haftalardır ülke gündemini meşgul eder olmuştur.

Aslında bu durum devletin ve kurumlarının nasıl ve neden bu denli bir mafya girdabı içine girdiğinin de göstergesidir. Daha açık bir deyimle; ekonomik olarak iyice zayıflayan, siyasi olarak etkinliğini kaybeden devlet erki içine girdiği süreçte mafyaya ihtiyaç duymuştur. İhtiyaç duydukça haşır neşir olduğu mafya ve dini çeteler güruhuyla iç içe girmiştir.

Ve içinden çıkamaz duruma gelmiştir. Nitekim R.T.Erdoğan’ın damadı bu durumu “at izi it izine karıştı” derken mevcut durumu itiraf etmiştir.

Mafya ve Düzen Partileri İç İçe Geçmiştir

Dumura uğrayan sistem ve düzen partileri kendi çıkarları doğrultusunda bile işlevini yerine getirmekte zorlanır duruma geldi. Bir taraftan kriz ekonomik yapıyı daha müzmin bir sürece soktu.

Diğer taraftan siyasi sorun ve çelişkiler daha agresif boyutlara tırmanmıştır. Tüm bu gelişmeler beraberinde başta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerin Türkiye’ye sermaye ihracının iyice düştüğü, sıcak paranın geri çekildiği, ticari ilişkilerin iyice zayıfladığı, ihracatın zayıfladığı, fabrikaların ve diğer işyerlerinin kapandığı, işsizliğin, yoksulluğun ve açlığın hızla arttığı bir döneme denk düştü.

Ekonomik ve sosyal yapıdaki bu fasit durum, beraberinde siyasi krizi de derinleştirdi. Bunun üzerine kitlelerin olası eylem ve tepkilerini etkisiz kılmak ve korku ve baskı altına almak için asker ve polis güçleri daha saldırgan kılındı. Yasal olarak daha faşist yasalar çıkarıldı.

Baskı ve tahakküm daha artırıldı. Pandemi gerekçesiyle en ufak bir hak arama eylemine vahice saldırıldı, eylem ve etkinlikler yasaklandı.

Giderek zayıflayan devlet nasıl ki daha faşist yönetime ihtiyaç duyduysa, ekonomik, mali ve siyasi olarak mafya çetelerine de ihtiyaç duydu. Hem ülke içinde hem de ülke dışında mafya ve dini kisveli çeteler üzerinden ilişkiler geliştirildi. Gerileyen, tökezleyen ve iyice dumura uğrayan cumhurbaşkanı liderliğindeki AKP-MHP ittifakı ve diğer devlet organları mafya çetelerinin önünü açtı. Hem içerde hem de dışarda özellikle de Suriye savaşında bu çeteler, “özgürlük savaşçısı” olarak kutsandı ve kullanılıp, yönlendirildi.

Beraberinde bu çeteler de devletin çeşitli kademelerinde yer aldılar. Yasal olarak aranan, nizami olarak devlet ile ilişkileri mümkün olmayan, resmi işlerliğe ters düşen kişi ve mafya kesimleri üzerinden geliştirilen ilişkiler iyice raydan çıktı.

Gelinen aşamada bu çeteler hem partilerin hem resmi kurumların hem de gerici basının ve medyanın içine de sızmışlardır.

SETA ve Çetelerin Yurtdışı Bağları 

Yurtdışıyla ülke arasında mafya ve çeteler üzerinden kaçakçılık, kara para aklama, kayıt dışı giriş çıkışlar, uyuşturucu simsarlığı, insan ticareti gibi alanlarda güçlü bağ oluşturulmuştur.

Bunun sonucu yurtdışındaki çete ve mafyanın önü devamlı açık tutulmuştur. Bazen şüphe çekmemek için alt düzeyde müdahale ve yakalanmalar olmuşsa da esasta göz yumulmuştur. Hatta her alanda mafya içine giren TC ve kurumları bu alanda da bizzat yer almışlardır. Bu vesileyle bizzat resmi güçler gözetiminde çeşitli ülkelerden kara para ve kaçak petrol, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yapılmıştır. Ayrıca kurulan banka ve paravan şirketler üzerinden gayri-meşru ve gayrı-nizami giriş çıkışları, “meşru” ve “nizami” hale getirmişlerdir. Tüm bunlar yapılırken MİT üzerinden yurtdışında örgütlenmelere de gidilmiştir.

TC’ye bağlı yurtdışına ilişkin oluşturulan kurumlar, bağlar, yasadışı faaliyetler ve mafya ilişkilerinin bu denli gelişmesinde 2006 yılında kurulan SETA (Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı) raporları devlete ışık tutmuştur. SETA’nın verdiği bilgi ve raporlar doğrultusunda adımlar atılmıştır. Bunun sonucu MİT’e bağlı ATİB (Türk İslam Kültür Dernekleri Birliği), İslam Toplumu Milli Görüş, UETD (Almanya Türk Dernekleri Birliği), DİTİB (Diyanet İşleri Türk İslam Birliği) gibi örgütlenmelere gidilmiştir.

Bunlara bağlı Avrupa’da binlerce dernek ve cami kurulmuştur. Böylece MİT üzerinden yurtdışında yaşayan Türkiye kökenli toplumun dini ve milli duyguları istismar edilerek, etkiledikleri kesimleri kendi etki alanlarında tutmaya çalışmışlardır. Bu kurumlar üzerinden edinilen bilgiler MİT’e aktarılmıştır. Ve giderek MİT bünyesinde daha geniş bağlar ve ilişkiler oluşturulmuştur.

Mafya ilişkileri başta Almanya olmak üzere tüm Avrupa’da geliştirilmiştir. Avrupa’dan ve diğer kıtalardan giren-çıkan narkotik ve uyuşturucu, kaçak silah vb. üzerinden son dönemlerde 200 milyar dolar kara para giriş çıkış yapmıştır. Bu giriş çıkışlarda mafyavari paravan şirketler ve bankaların rolü büyük olmuştur.

MİT bunları organize ederken Almanyalı Osmanlılar, DAİŞ, El-Kaide gibi örgütlenmeler ve çeteler de oluşturmuştur. Bunları piyasaya sürerek mafya ve çete ağını genişletmeye çalışmış yeri geldiğinde onlar üzerinden saldırılar yapmıştır. Fransa’da Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Söylemez’in katliamı bu minvalde gerçekleştirilmiştir.

Ayrıca MİT tarafından Fransa’da Ermenilere, Avusturya’da Türkiye ve Kürdistanlı güçlere saldırılar yapılmıştır. Bu dönemlerde Avrupa devletleri TC’nin örgütlenmesine ve saldırılarına karşı kayıtsız kalmıştır. Örgütlenmelerine göz yummuştur.

Ancak son dönemlerde mevcut politik süreç, Avrupa devletlerini nispeten daha sert tavır almaya zorlamıştır. Bunun sonucu kara paranın giriş çıkışından sorumlu tutulan AKP’li Metin Külünk’e Avrupa’ya giriş yasağı getirilmiştir. Fransa’da MHP’li faşist hareketin yasaklanması kararı alınmıştır.

Almanya’da ise faşist derneklerle ilgili yasaklama kararı alınmadı ama Almanya’nın iç istihbarat teşkilatı olan “Anayasayı Koruma Teşkilatı” tarafından izlenme kararı alındı. Yeterli kanıt toplandığında İçişleri Bakanlığı’na kapatma yetkisi verildi. Hollanda’da ise MHP “toplum kesimlerini karşı karşıya getiren hareket” olarak tanımlandı ve uyarı kararı alındı.

Ayrıca Avrupa Parlamentosu Mayıs ayında yayınladığı raporunda “Bozkurtların terör örgütleri listesine alınması olasılığını” inceleme kararı alınmıştır.

Şüphesiz Avrupa ülkelerinin bu kararları politik gelişmeler sonucu alınan kararlardır. Bir dönemler sessiz kaldıkları TC’ye karşı mevcut dönemde alınan nispeten baskı ve yaptırım içeren kararlar, mevcut politik dönemde, TC yönetimi ile olan sorunların keskin hatta kayması sonucu gündemlerine gelmiştir.

 ABD TC’yi Dizayn Ediyor!

Ayrıca ABD’nin de TC ile olan ilişkileri de giderek keskin bir hatta kaymaktadır. ABD’nin J. Biden başkanlığındaki yönetimi R.T.Erdoğan’a karşı tavır alıyor.

ABD Türkiye’yi kaybetmek istemiyor. Ama artık iyice teşhir olan, ABD’ye güven vermeyen, mafya ilişkileriyle iyice dumura uğrayan, yıpranan ve girilen konjonktürde ABD’nin politik hattına ters düşen R.T.Erdoğan yönetimi yerine; Biden, ABD ile uyum sağlayan, daha güven veren, kendilerine daha yakın bir yönetim istiyor. Onun için R.T.Erdoğan yönetimini teşhir ederek, yıpratarak, iyice şişen gayri-meşru ve mafyatik ilişkilerini deşifre ederek düşürmek ve yerine istediği yönetimi getirmek istiyor ve getireceği hükümet üzerinden TC ile ilişkilerini kendi çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn etmek istiyor.

Bunun sonucu Biden yönetimi R.T.Erdoğan döneminin çeteler ve mafya ilişkilerinin deşifre edilmesini istiyor. R.T.Erdoğan yönetimiyle geçmişte içli dışlı olan çete ve mafya unsurların itirafları ve teşhirlerini şantaj ve koz olarak kullanmayı amaçlıyor. Rıza Zarrab nasıl ki CIA’nın ve ABD’nin radarına girdiyse, mahkemedeki itirafları ile R.T.Erdoğan’ı ve yönetimini de iyice sarsacaktır. ABD yönetimi bunu koz olarak kullanacaktır.

Buna bağlı olarak yakın dönemde S. Peker’in ortaya çıkması ve gerçekleştirdiği ifşaatlar da R.T.Erdoğan yönetimini zor durumda bırakmıştır. Öyle ki, mafya lideri S. Peker doğrudan R.T.Erdoğan’ın adını vermese de verdiği isimler bizzat R.T.Erdoğan’ın döneminde ve sorumluluğunda yer alan kişilerdir. Dolayısıyla o kişiler şahsında yapılan suçlamalar gerçekte R.T.Erdoğan’ı hedef alıyor.

Ve araya artık ABD girmeye başlamıştır.

ABD Adalet Bakanlığı’na bağlı Uyuşturucu ile Mücadele Dairesi (DEA) gelişmeleri takibe almıştır. Kaldı ki, 1.5 yıl Türkiye dışında gittiği ülkelerde tutuklanan, sınır dışı edilen, kaçak yaşayan S. Peker, şimdi bulunduğu Birleşik Arap Emirlikleri’nde yaptığı açıklamalarla gündeme oturmuştur.

Eğer ABD işine gelmezse, kendine bağımlı olan bu ülkede S. Peker’in bu denli ciddi ifşaatlarda bulunmasına müsaade etmezdi ve aleyhinde karar aldırırdı.

Bir de bunlara Sezgin Baran Korkmaz eklendi… ABD, Avusturya’da bulunan S.B.K’ın Amerika’ya iadesini istemiştir. Bunun üzerine Türkiye’de S.B.Korkmaz’ın Türkiye’ye iadesini istemiştir. Yakın zamanda yurtdışına çıkardığı S.B.K’ın Türkiye’ye iadesini istemesi “manidar”dır!…  Aslında nedeni bellidir.

Onun da Rıza Zarrab, S. Peker gibi R.T.Erdoğan ve şürekasını yıpratacağından çekiniliyor… Görüldüğü gibi bir dönemler mafya, dolandırıcı, kara para aklama misyonları yürütenler iş yaptıkları yönetimlere karşı devreye sokuluyorlar…

Son NATO Zirvesi öncesi gelecekteki durumunu gören R.T.Erdoğan, verdiği mesajla ABD’nin güdümünde olacağını belirtmişti. Afganistan’dan askeri gücünü çekecek olan ABD, yerine TC’nin yer almasını işine geldiği için kabul etmiştir. Ama R.T.Erdoğan’ın kendisine nasıl da muhtaç olduğunu da görmüş ve ona karşı başlattığı kozu devam ettirmiştir.

Nitekim son gelişmeler bunu gösteriyor.

ABD emperyalizmi R.T.Erdoğan yerine kendine güven veren bir yönetim istiyor. Kaldı ki, Türkiye’nin tarihine baktığımızda çok partili sistemde emperyalistler güdümünde dönemsel olarak iş başına getirilen partilerin ve yönetimlerin yerine, bir sonraki dönemde yine emperyalistler tarafından başka yönetimler getirildiği bilinmektedir.

Bu sefer de öyle olacak mı? Bunu ileride göreceğiz…

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu