GüncelMakaleler

ANI/ANLATI | Cafer’in Anısına; Nereden ve nasıl başlamalı?(Foto Galeri)

9 Kasım 2004’te Dersim’de Ölümsüzleşen Cafer Kara için kaleme alınan yazıda, "Komünist ustalardan alıntı yapmadın belki, okuduklarını sesli anlatamadın belki, kavradıklarını göstermelik vazoya koymadın belki, lakin kavrayışındaki sessizlik, pratiğindeki samimi duruşunda cümle alem görüyordu"

Seni en iyi anlatabilecek klasiklerden bir alıntı yaparak mı? Yoksa usta bir şairin dizeleriyle mi? Ya da yaşamı tarihe not düşüren bir filozoftan yola çıkarak mı yazmak gerekir?

Bugün dünya Kobanê günü ve onun görkemli direnişinin haklı, gururunu yaşayarak ve o zaferin bize kattığı heyecanla mı seni yazmak gerekir.

Belki de kendi yaşamının son noktasını koyduğun o anlamlı mücadelenin bir TİKKO gerillası olarak ağır anlam yüklü yürüyüşünden mi yola çıkmak lazım?

En mütevazi haliyle diyebilirim ki, seni yukarıdaki tüm bu kavramların toplamı içerisinde bulmak mümkündür. Acıların hiç eksik olmadığı asimile edilmeye çalışılan Kürt coğrafyasının izlerini, Alevi inancına uygulanan inkarcı politikalarla bezenmiş ve 1966 yılında Elbistan/Ambar köyünde dokuz kardeşten biri olarak başlayan hayat hikayen 1989’da İsviçre 1990 Fransa ve ardından Almanya iltica yılları ile diasporayı iliklerine kadar his ettin.

Oysa ki geldiğin topraklarda faşizmin tüm baskı politikalarını görerek ve yoksulluğun karşılığını yaşayarak büyüdün. Evet bizlerde aynı coğrafyanın neredeyse aynı imkan ve olanaklarıyla yaşama tutunmuştuk. İşte seni ya da bizi aynı mücadele içerisinde buluşturan da buydu belki. Bu topraklarda farklı bir Ulusa mensup olmak farklı bir inanca dahil olmak katledilmeye fetva çıkarmak değil miydi zaten.

Şeyh Bedrettinleri, Pir sultanları düzene isyan ettiren tarihsel derinlik bu değil miydi? Kısaca bu hayat hikayenin başlangıcındaki tohum zaten ait olduğun coğrafyada atılmıştı. Senin payına düşen bunu yaşamaktı. Buna uymak, razı gelmek ve sıradan bir emekçi olmandı. İşte felsefi klasiklerin ayrışma gerçeği de tamda buradan başlar. Her bir adım her bir çıkış yolu seni farklı bir çözüme ulaştırır. Sen de yeni bir gelecek kurma düşüyle çıktın Avrupa macerasına.

Tıpkı bir şairin dizelerinde gizemli ilhamı andırıyordu. Gezerken görmeni yaşarken anlamanı dinlerken çözmeni geliştirdi bu düş yolu.

İsviçre, Fransa ve Almanya sende var olan devrimci gerçekliği açığa çıkardı. Düşündüğün yaşam ile yüzleştiğin hayat sana devrimci olan yolu seçmeni getirdi. Aile bağlarının etkisi olsa da özellikle Almanya da yaşadığın şehirde politik atmosfer ve Partizan ile tanışıklığın sendeki etkisi önemli adımlar atmanda belirleyici oldu.

Teorinin anlamlı bir gerçeğe dönüşmesi, onu boş bir laf gevezeliği olmaktan kurtaran en iyi duruş, pratiktir. Yani üstadım Komünist ustalardan alıntı yapmadın belki, okuduklarını sesli anlatamadın belki, kavradıklarını göstermelik vazoya koymadın belki, lakin kavrayışındaki sessizlik, pratiğindeki samimi duruşunda cümle alem görüyordu. Abartısız söyleyebiliriz ki; Örgütlü yaşama adım attığın günden itibaren tüm etkinlik ve faaliyetlerde yer aldın. Örgütlü olma bilinci ve sorumluluklarını yerine getirme çaban seni bulunduğun alanda yoldaşlarınca “Komutan Cafo” olarak adlandırmadaki “espiride” buradan çıkıyordu.

Kitap masasının açılmasının baş sorumlusuydun. Derneğin açılmasında ve sahiplenilmesinde fedakar duruşun ile beraber paylaşımda hiç tereddütsüz bir yoldaştın. 2000 ölüm oruçları döneminde burada yapılan destek açlık grevi, işkal eylemi sokak etkinliklerinin en ön saflarında hep yerini aldın. Partiye yönelik eleştiri ve bazı hoşnutsuzluklara rağmen hep örgütlü mücadele içerisinde olman önemli bir duruş olarak etkili oldu yanı başındaki yoldaşlara.

2002 yılında Gerilla alanına gidene kadar yaşadıkların senin bu mücadeleye karşı samimiyetinde gizlidir. Yanı başımızda kaldığın süreç içinde bizlerde derin sevgi ve sahiplenme etkisi bıraktın. Bu devrimci duruşun aradan geçen 16 yıla rağmen seni hep anar olmamız bundandır. Samimiyetin, paylaşımın, hesapsız yoldaşlık bağın, dürüstlüğün, çalışkanlığın ve mizahi hareketliliğin seni anlatmaya yeter de artar yoldaşım.

Gerillaya gidişindeki heyecan orada yaşadıkların ve eksikliklerini yeniden telefi ederek kavgada yer alışın ve her şeyden önemlisi yaralı halinle seni düşman kuşatmasında günlerce çıkarmaya çalışan yoldaşlarına “beni bırakın” diyebilme cüretini kuşanan TİKKO savaşçısı olma onurunu göstermen ayrı bir gururdur. Ve o kara günde Aşkın yoldaşınla beraber sloganlar eşliğinde o yaralı halinizle düşmana karşı duruşunuz sözün ve kelimelerin bu duruş karşısındaki bittiği andır.

Bu duruş yüzlerce yoldaşın kanıyla yazılan bir geleneğin ideolojik duruştaki tezahürüdür. Basit değil anlamlıdır. Sadece o tarihsel kesiti kapsamaz. Parti ve devrim bilincinin feda ruhunun ve sahiplenme anlayışının parti kimliğinde olması gereken yansımasıdır. Bir savaşçı statüsünden çıkıp parti ve devrim neferi olmanın sorumluluğunu canıyla korumasıdır.

Parti ve Devrim bilincindeki bu felsefi bağ bir savaşçıdan bir partiliden bir örgütlü sempatizana kadar yürütülen her devrimci hamlede yer etmesi gereken sahiplenme, koruma, geliştirme bilincinin kendisidir. Zor süreçlerin göğüs geren neferi teorideki kavrayışı esasen pratikteki duruşla göstermek önemlidir.

Cafer KARA yoldaşın mücadele yaşamında çıkarmamız gereken en temel noktada budur.

*Fotoğraflar ilk kez paylaşılmakta.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu