Makaleler

“ANKARA ROBOSKİ” DİR VE YERLEYEKSAN EDİLMELİDİR!

Türk hakim sınıf klikleri arasında süregelen klik dalaşı, -çeşitli vecheleriyle- tüm hızıyla devam etse de, bir kez daha kendi aralarındaki tepişmenin tali, halka düşmanlığın ise esas olduğu görülmektedir. Niçin bunu söylüyoruz? Talan Cumhuriyeti’nin tüm pislikleri orta yere serilirken, Ankara’da başta yolsuzluk, rüşvet olmak üzere ezcümle kendi yasalarına göre gayrimeşru olan işlerin AKlanıpPaklanması için türlü türlü pazarlıklar gerçekleştirilirken, bir katliamdan başka hiçbir tanımlamayla ifade edilemeyecek olan 34 Kürt köylüsünün öldürülmesinde faillerin ortaya çıkarılmamasında el birliğiyle ortaklaşıldı.

T. Kürdistanı sınırında uçaklarla bombalanıp katledilen Kürt gençlerinin katilleri hakkında “kovuşturmaya gerek yok” kararı alındı.

“Bağımsız” Türk yargısından böyle bir beklentimiz olduğu sanılmasın. Hatta göstermelik de olsa birkaç alt rütbeli memurun feda edilmesi bile  şaşırtıcı olabilirdi. Türk hakim sınıfların yargısı bizi şaşırtmadı ve 34 kişinin öldürülmesinden hiç kimsenin sorumlu olmadığına karar verdi!? Ankara koridorlarında kaybolmayacağı ilan edilen katliam gerçekten de “kaybolmadı!” Hızlıca sonuçlandırıldı. Bu memlekette 3 tavuğun çalınmasına, bilinen bir örnek olması açısından, canı çekince baklava çalanlara onlarca yıl hapis cezası veren  yargı, 34 kişinin katledilmesinde haydi sorumluluğu bırakalım, kusur, hata dahi görmedi!

Faşizm bu kararla, bir yandan kendi içinde kriz yaşarken, diğer yandan ise Kürtleri katletmeye devam edeceğini ifade etmekle kalmıyor, aynı zamanda bırakalım en üst düzeydeki sorumlularını, en alt düzeydeki memurunu dahi feda etmediğini dosta düşmana gösteriyor.

Kısacası başta Kürt ulusu olmak üzere Türkiye, çeşitli milliyetler ve mezhepler açısından “Eski”siyle “Yeni”siyle hep aynı Türkiye olarak kalmaya devam etmektedir.

Üstelik bu durum bir bütün olarak Türkiye halkına yönelik uygulanan sömürü, soygun ve zulüm politikalarında değil, hakim sınıfların kendi aralarındaki dalaşta da devam ettirilmektedir.

Halka düşmanlık kendilerini vurdu!

“Yeni” Türkiye’nin “Eski”sinden farklı olmadığı, hakim sınıfların kendi aralarındaki dalaşta da kullandıkları yöntemlerin değişmemesinde görülmektedir.

Örneğin soruşturmanın savcılar marifetiyle gizli yürütülmesi esprisi bu kez kendilerini vuran bir silaha dönüştü! Gülen Cemaati’nin, bugüne kadar halka, devrimcilere karşı bir saldırı aracı olarak her fırsatta kullanıldığı soruşturmanın gizli yürütülmesinden hareket ederek, uzunca bir süre yolsuzluk ve rüşvet operasyonu için somut deliller toplamakla kalmadığı, aynı zamanda -ortaya saçılanlardan anlaşıldığı kadarıyla- AKP’lileri “suça teşvik” dahi ettiği açığa çıktı.

Ki “iş takibi yapan savcılar”la ilgili yapılan haberlerde, gerek AKP’lilerin ve yine gerek Gülen Örgütü kadrolarının, yolsuzluk ve rüşvette fazlasıyla “aynı bağın gülleri” olduğu anlaşılmaktadır. Yolsuzluk, rüşvet ve rant yollarında beraber yürüyüp, beraber ıslanmışlar ve hatta lüks tatiller yapmışlar! Ama gelin görün ki iş, rant paylaşımında daha fazla elde etmek için iktidara hakim olmaya gelince “kardeşlik hukuku”yla birbirine bağlı olduklarını söyleyenler, birbirleri hakkında demediklerini bırakmayıp, gerçekleri bütün çıplaklığıyla ortaya serdiler.

Ama sanırız onları -ve özellikle de Erdoğan’ı- en çok şaşırtan gelişme, daha önceden halka karşı saldırıda kullanılan yöntemlerin kendisine karşı kullanılması olmuştur.  T. Erdoğan bu nedenle bağırıp çağırıyor. Bir savcı nasıl böyle yapar, insan hakları, sanığın hakları ne olacak diyor? Mağdurum da mağdurum diyerek çok iyi yaptığı ikiyüzlülüğü sergiliyor. Daha birkaç ay önce “destan yazan” polisler ve işini bilen savcılar, kendi çevresine de aynı muamelede bulununca feveran ediyor. Müthiş bir ikiyüzlülük, müthiş bir riyakarlık! Hadi onların deyimiyle ifade edelim. Siz takiyyeyi iyi bilirsiniz!

Nitekim ilk andaki şaşkınlıktan sonra AKP, Gülen Cemaati’nin hamlelerini savuşturmak için bilinen bir dizi adım attı. Özellikle kolluk gücünde tasfiyelerle ve yargıya müdahalelerle (siz hala yargının bağımsız olduğunu mu düşünüyordunuz?) kendisine yönelen saldırıya karşı önlemler geliştirdi. Hemen ardından da burjuva-feodal medyada yoğun bir dezenformasyona başvuruldu. Bu anlamıyla hakim sınıfların kendi aralarındaki dalaşta kullandıkları yöntemler daha önceden de kullandıkları yöntemlerdir. Kısa bir süre önce Ergenekon, Casusluk, Balyoz vb. davalar sırasında dillendirilenlerin bu kez rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarında da kullanılması bununla ilintilidir. “Eski”siyle aynı yöntemleri kullanan “Yeni” Türkiye!

“Halkın yarasını sarmaz

Ankara!”

Bu “Yeni” Türkiye “Ankaralaşan” bir seyir izledi. Meselelere sınıflar mücadelesi açısından bakanlar için İslamcı söylemle ve mağduriyet sömürüsüyle halkın desteğini alan AKP’nin, süreç içinde Kemalist kliği geriletmesi ve devlet aygıtında mevzilerini sağlamlaştırması beraberinde, temsil ettiği kliğin iktidarın nimetlerinden daha fazla pay almak istemesini doğurdu. Bu tavır günlük politik söylemde “Ankaralaşmak” olarak formüle edildi.

Dolayısıyla İslamcıların “Yeni” Türkiyesi ile Kemalistlerin “Eski” Türkiyesi, “Ankaralaşmak” metaforuyla tanımlanan ve bir bütün olarak her türden Türk komprador-burjuvazi ve büyük toprak ağalarının sınıfsal çıkarlarını temsil eden bir kavram olarak işlev gördü. Ankaralaşmak demek halk düşmanlığı demektir. Halkı fişlemek demektir. Yolsuzluk, rüşvet, insan kayırma, iş görme, ihale bağlamadır. Başta yürütme olmak üzere yasama ve yargı alanlarında çalışan her türlü devlet memurunun “işini bilip yürütmesi” demektir. Orada bir köy var uzakta gitmesek de görmesek de “bizim”dir demektir.

Halkın demokrasi taleplerine kulak tıkamak ve hatta öfkeyle bağırıp çağırıp “ayaklar ne zaman baş oldu” diyebilmektir. Ankaralaşmak, halka yönelik katliamların, suçların “AKlanıpPaklandığı, dehliz (ya da pekala in) denilen ama başta meclis olma üzere yargı bürokrasisinin komisyonlarında, mahkemelerinde sıcak ve rahat koltuklarına gömülenlerin mesaisiyle başarıyla gizlendiği yer demektir. Ankaralaşmak demek emperyalizme uşaklık etmek, sadece Türkiye halkı değil, bölge halkları üzerinde de faşist terör estirmektir. Ankaralaşmak, yeri ve zamanı geldiğinde yüzündeki “parlamenter demokrasi” maskesini çıkarmak, askeri faşist diktatörlüğü devreye sokmaktır. Hakim sınıf klikleri arasında kıyasıya mücadele etmek, halka karşı saldırılarda ortaklaşmak ve bir gecede onlarca saldırı yasaları çıkarmak demektir.

Ankara, 17 Aralık ve sonrasında yaşanan gelişmelerde de net olarak görüldüğü üzere hukuk devleti demenin gerçekte guguk devleti olduğu, hukuk denilen yasaların gerçekte halka yönelik saldırıların meşrulaştırılması anlamına geldiğinin görülmesidir. Ankara komprador patron ağalarının mekanıdır. Ankaralaşmak burjuva-feodal devlet demektir! Özcesi Ankaralaşmak demek faşizm demektir!

Unutmayacağız, hesap soracağız!

Çok uzağa gitmeye gerek yok, Roboski’de katledilen Kürt gençlerinin katillerine Ankara’dan “teşekkür” edilmedi mi? Ve nihayet katliam sorumluları aklanmadı mı? Yine Gezi İsyanı “Ankaralaşma”ya doğrudan itiraz değil miydi? Hatta bırakalım diğer kesimleri kendini “İslamcı” olarak tanımlayan halkın kimi kesimlerinin, İslamcı söylemi kullanan hakim sınıf kliğinin “Yeni” Türkiye’sinin gerçekte Ankaralaşmak olduğunu görenlerin itirazları biliniyor. Hatta bu kesimler Gezi İsyanı’nda halkın yanında yer aldı. Bu anlamıyla “İslamcılığın Ankaralaşması” derken kastettiğimiz kavramın, “Eski Türkiye”nin tasfiyesi ve “Yeni Türkiye”nin kurulması propagandaları altında komprador patron ağaların İslamcı söylemi kendi sınıfsal çıkarları için kullanması, başta Türk, Kürt uluslarından olmak üzere çeşitli milliyet ve mezheplerden Türkiye halkına düşmanlıkta, Kemalistlerden hiç de geri kalmadıklarının net olarak ortaya çıkmasını kastediyoruz. Hakim sınıf klikleri hangi söylemi kullanırlarsa kullansınlar, onları var eden halk karşısındaki tutumlarıdır.

Tarihi bir soygun, talan, hırsızlık, sömürü ve katliamlarla dolu olan “genç Cumhuriyet”te ilk kez rüşvet, yolsuzluk bu denli pervasızca yok sayılmaktadır! Kendi yasalarına bile uymamakta beis görülmemektedir. Daha önceden hem T. Özal, hem S. Demirel gibi şahsiyetler hırsızlığı, yolsuzluğu, rüşveti savunma yüzsüzlüğünde bulunabilmişlerse de, bu topraklar ilk kez bu derece pervasızlığa tanık oluyor.

Öte yandan yaşananlar bir gerçeğe de işaret etmektedir. Ankaralaşmak, her fırsatta komünistleri dogmatikler olarak tanımlayan çevrelere ve hakim sınıf kliklerinden bahsetmelerini hazır reçeteler olarak eleştirenlere kendiliğinden bir yanıtı da içeriyor. Sırf anayasal haklarını kullanmak istedikleri için işten atılan Punto Deri işçileri kendi deneyimlerinden bu devletin kimin devleti olduğunu net olarak görmekte ve bize söz bırakmamaktadır.

Roboskî’yi aklayanlar Kürt halkına, devletin İslamcısıyla, Kemalistiyle aynı Türk hakim sınıflarının devleti olduğunu göstermekte ve bize laf bırakmamaktadır. Çalanlar, yağmalayanlar, her türlü yolsuzluğu kendine hak görenler Türkiye halkının zihninde Ankara olarak kodlanmış durumdadır. Dolayısıyla Ankara’yı çözüm olarak değil zulüm olarak halka anlatmak zor değildir. Ankaralaşmaya karşı tek ve etkili çözüm silahların eleştirel devrimci gücünde ısrardır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu