Makaleler

Diaspora’da Çerkesler…

H. Merkezi: Azınlık ve milliyetler konusunda oldukça zengin olan ülkemizde tüm bu zenginlikler aynı zamanda bir o kadar da baskı altına alınarak; yok sayılıyor, hor görülüyor, asimilasyon politikalarına maruz bırakılıyor. Biz de Özgür Gelecek olarak bu konuda okurlarımız için bir dosya çalışmasına başladık.

Destek ve önerilerinizi bekliyoruz.

 

Asimilasyon Kıskacında Diller ve Kültürler

Asimilasyon Kıskacında Diller ve Kültürler dosyamıza bu sayımızda Çerkes soykırımının yıldönümünde Jineps Gazetesi’nden Sebahattin Çurmıt ve A. Kadir Polat ile yaptığımız röportajla devam ediyoruz.

ÖG: Kendinizi tanıtır mısınız?

Sebahattin Çurmıt: Kayseri’de doğup büyüdüm. Aslen Çerkeslerin Ubıh boylarındanım. Ubıhların şöyle bir özelliği var; 1992’de Tevfik Esenç’in ölümünden sonra Ubıhça’yı konuşan kimse kalmadı. Yani Ubıhça bu topraklarda sonlandı. Tabii Ubıhça üzerine akademik çalışmalar var. Çerkeslerin önemli kayıplarındandır. Türkiye’deki asimilasyonunve diller üzerindeki baskısının bir ürünüdür Ubıhça’nın yok olması.

– Çerkeslerin ortak bir dili var mı?

– Çerkes Kuzey Kafkasyalılara verilen genel bir isimdir. Çerkesler kendilerini Adige, Abhaz, Ubıh, Çeçen diye adlandırırlar. Türkiye’ye gelenler ise 1864 Kafkas-Rus savaşlarının bitiminden sonra ortak bir kaderi paylaştılar. Topraklarından sürüldüler ve Osmanlı’ya geldiler. Osmanlılar Çerkesleri, Balkanlar’a, Yemen’e, Kayseri’ye, İstanbul’a, Samsun’a vs. dağınık şekilde yerleştirdi. Bu ortak kaderi yaşayan insanlara Çerkes ismi veriliyor. Bu konuda tartışma var tabii. Çerkes eşittir Adige diyen bir grup da var ama ortak yaklaşımımız Adige, Abhaz, Çeçen vs. Kuzey Kafkasya’dan sürgün edilip Anadolu’ya gelmiş herkese ortak bir isimle Çerkes denilmesi üzerine. Dolayısıyla Çerkes dediğimizde direkt bir Çerkesce dili anlaşılmıyor. Bunun altında Ubıhça, Adıgece vd. var, ki mesela Adıgece’nin kabile boyutları da var.

– Bu diller günümüzde kendini koruyor mu? Mesela Ubıhça’nın asimilasyona uğrayıp yok olduğundan bahsettiniz.

– Sürgün esnasında gelen Ubıhların sayısı azdı ve dağınık yerleştirildiler. Bu da yok oluşunu hızlandırdı. Bunun dışında özellikle son 20 yıl içerisinde ekonominin yetmemesi, nüfusun artması ve dolayısıyla köyden şehre göçle birlikte bu asimilasyon çok daha ciddi bir boyut kazandı. Mesela ben okula gittiğim dönem, okulda Çerkesce konuşmamız yasaktı. Çoğu kez bu nedenle öğretmenlerden dayak yerdik. Bunun yanı sıra Çerkesce köy, tarla, coğrafi isimler değiştirilerek Türkleştirildi. Çerkesce konuşma yasakları vardı; öyle ki Çerkesce konuşulmayacak diye Düzce’de tabelalar asıldı. Bu sistemli bir politikaydı. Kürtlerin yaşadığına benzer bir süreç yaşandı.

– Birçok dilden bahsediyorsunuz. Asimilasyon politikalarına karşın bu dillerde edebi ürünler var mı?

– Türkiye’de edebiyat ürünleri daha çok sözlü; yazılı ürünler son birkaç yıldır verilmeye başlandı. Ama anavatan Kafkasya’dan gelen, edebiyatçıların, şairlerin kitapları burada bizim gibi yeni yeni okumaya heves salmış insanlarca gizliden gizliye okunuyordu. Diaspora Çerkesleri arasında üretilmiş ciddi eserler olmadı, hepsi sözel eserler. Sözlü gelenekten beslenen bu ürünleri yine anavatan Kafkasya’dan gelen insanlar derledi. Birkaç cilt çalışmalar onlar da.

– Yani Çerkeslerin anavatanlarında bir edebiyatı var ama ülkemizdeki asimilasyon politikaları sebebiyle burada edebi üretim gelişmedi.

– Tabii, oluşmadı, Çerkesce okumak-yazmak yasak olduğu için. Bizim alfabemiz Kiril alfabesidir. Kiril alfabesi kullandığımızda otomatikman komünist damgası yiyorduk. İnsanlar komünist olsun veya olmasın bu da bir korku yaratıyordu. Soğuk savaş dönemi, komünizmi öcü gibi gösteren bir iktidar var. Komünizmi kötülemek için elinden gelen her şeyi yapan iktidarın propagandası var. Bu propaganda etkili de oldu. Kendi anadillerinde Kiril’le oturup yazmadılar. Burada komünizm iyi mi kötü mü demiyorum. Elbette komünizm hayalimizdeki ütopya, güzel bir şey ve görmeyi çok arzu ederim. Ama bu kara propagandanın etkisiyle Çerkesler özelinde; kendi dillerine, yazılarına yabancılaştılar.

– Çerkes dansının kültürünüzdeki öneminden bahseder misiniz?

A. Kadir Polat: Dansların, eski çağlardan bugüne gelen en otantik danslar gibi, toplumsal yaşamımızda çok önemli bir yeri vardır. Dolayısıyla hayatla iç içe. Çerkeslerin diğer halklardan belki biraz farklı olarak, çok eski çağlardan beri çok sesli müzikleri var. İşte arkada birden fazla sadece ses var. Solo ve koro var. Enstrümansız müziklerde, ağıtlarda şarkılarda çok seslilik var.

Oyunlar keza yine aynı. Halk oyunları da hepimizin bildiği gibi oldukça yaşadıkları coğrafyaya denk düşen hem estetik hem de hareketli formlarda. Dans diasporada nedir bizim için dersek, şöyle bakmak lazım: Kendi kimliğimizi kültürel değerlerimizi kaybetmemek için kendimden örnek verecek olursam ortaokul çağlarında Kafkas derneğine gidip gelmeye başladım. Bütün gençler gibi ilk işimiz folklor ekibine girmek oldu. Mahalli oyun biliyorduk ama böyle daha modernize edilmiş profesyonel haliyle de tanışmış olduk. Bir taraftan kendi insanlarınızla iç içe oluyorsunuz bir taraftan kültürünüzü orada yaşatma şansınız var. Sokakta başka birisi oluyorsunuz çünkü devletin politikası ve sokağın davranışı neyse ona uyuyorsunuz. Sokakta Türk gibi davranmak zorundasınız. Türkçe konuşmak zorundasınız yani yok sayılıyorsunuz.

Mesela Kafkas oyunları uzunca bir zaman Kars oyunları diye lanse edildi. Bunun polemiğini yaptık. Bu Çerkes oyunları, evet Kars’ta yaşayan Çerkesyalı birileri var. Terekemeler var Azeri kökenli, onların da kendi oyunları var. Azeri oyunları veya Terekeme oyunları deniliyor. Ama özellikle devlet politikası olarak Kafkas oyunları Kars oyunları olarak yutturulmaya çalışılarak bu kültürü silmek istediler.

S. Çurmut: Kafkas danslarının bir cazibesi ve çekiciliği var. İnsanları coşturan ve etkileyen bir yanı var. Ama bunun isim hakkını vermek istemiyorlar. Yani bir yanıyla Türkleştirilmeye çalışılıyor.

A. K. Polat: Türkiye’de yaşayan herkes Türk’tür diye belirlenmiş. Devletin resmi ideolojisi gereği, dans konusunda da müzik, dil konusunda da kurumsallaşamama diye bir problem var Anadolu coğrafyasındaki, diğer ötekiler gibi. Yani Kürtler, Gürcüler, Lazlar, Ermeniler hepsi gibi kurumsal destekten yoksun bir kültür. Diğer taraftan el yordamıyla yaptıklarınız da engelleniyor. Zaten ekonomik sorunlarınız var, sosyal problemleriniz var, demografik yapı dağılmış, yani merkezi yerleşim yok. Mesela Kürtler bu konuda çok şanslı, kendi topraklarında topyekûn yaşadıkları için hem dil hem kültür, hey şeyiyle doğal bir avantajı zaten var. Öte yandan Kürt halkı politikleşince bu sefer daha bilinçli sahip çıkış gösterdi. Çerkeslerde böyle bir şey olamadı çünkü yerleştirilirken çok dağıtılmış. Daha sonra özellikle 80’lerde köyden şehre göçle birlikte iyice toplumsal yapı atomize oldu. Kendi kimliğimizi koruyabilme anlamında ancak derneklerde birbirimizi bulabildik.

– Soykırımın yıldönümü vesilesiyle…

A. K. Polat: Biz şunu diyoruz 21 Mayıs 1864 Çerkeslerin yeniden dirilişi olsun. Mücadele, dayanışma ve haklarımızı yüksek sesle dile getirdiğimiz bir gün olsun. Elbette yitirdiklerimizi o gün anıp gereğini yapıyoruz ama o gün aynı zamanda siyasal taleplerimizi sokağa çıkarak biraz daha yüksek sesle ifade etmeye çalışıyoruz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu