GüncelManşet

ATİK’ten kampanya: “Türkiye Hapishanelerinde TTE’ye hayır”

Avrupa: Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu, Türkiye hapishanelerinde tutsaklara yönelik Tek Tip Elbise (TTE) saldırısına karşı 4 Aralık tarihinde yayınladığı genelge ile bir kampanya başlattığını duyurmuştu. Yine bu kampanya çerçevesinde Avrupa’nın farklı ülkelerinde kamuoyunu bilgilendirme amaçlı yapılan etkinliklerden ilki 15 Aralık günü Münih Mahkemesi önünde ATİK’li tutsaklar için düzenlenen miting olmuştu. Kampanya devamında 16-17 Aralık tarihleri arasında Avrupa’nın farklı şehirlerinde hukukçuların ve tanıkların katıldığı paneller örgütlendi. Almanya, Avusturya, İngiltere, Hollanda, İsviçre ve Fransa’nın bazı şehirlerinde gerçekleşen etkinliklerle duyarlılık çağrısı yapıldı.

 

Viyana

Avrupa merkezli demokratik kitle örgütleri ve devrimci partilerin oluşturdukları eylem birliği, Edî Bese Platformu’nun merkezi olarak örgütlediği “Türkiye Hapishanelerinde Tek Tip Elbiseye Hayır” kampanyası çerçevesinde Viyana’da 16 Aralık Cumartesi günü ortak bir panel düzenlendi.

Panele Türkiye’den Avukat Cemre Topal, Avusturya’dan Avukat Filiz Kalaycı ve platformu temsilen ATİK Eşbaşkanı Süleyman Gürcan konuşmacı olarak katıldı.

Panel kısa bir selamlama ve saygı duruşuyla başlandı. Ardında Türkiye hapishanelerinde yaşanmış katliamlara ilişkin kısa bir film gösterimi yapıldı. Ardından konuşmalara geçildi.

 

“Ortak bir mücadele hattı örerek, Avrupa’da kamuoyu oluşturmalıyız”

İlk söz alan Süleyman Gürcan, Maraş, Roboski ve 19 Aralık şehitlerini anarak sözlerine başladı. Faşist TC’nin tarihinin katliamlar tarihi olduğu, tarih boyunca hapishanelerdeki tutsakları düşman hukukuyla yargıladığı, hapishanelerdeki tutsaklara düşman muamelesi yaptığı ve bundan dolayı da her dönem hapishanelerde katliamlar gerçekleştirdiğini belirtti.

Kampanyanın hedefi, Türkiye zindanlarında tek tip elbise giymeyeceklerini ilan eden tutsakların Avrupa’da sesi olmak ve kamuoyu oluşturarak tutsaklara yönelik katliamları engellemek olduğunu vurguladı. Türk devletinin sadece kendisine muhalif olanları orada tutuklamadığı, Avrupa emperyalist ülkeleriyle geliştirdiği kirli iş birliğiyle başta Almanya olmak üzere birçok devrimci ve yurtseveri tutuklattığına değinen Gürcan, 10 ATİK üye ve taraftarının tutuklanması bunun bir sonucu olduğunu vurguladı.

Kamuoyunda duyarlılık yaratmak için herkese görev düştüğünü belirten Gürcan; “hapishanelerde yeni katliamların yaşanmasını engellemek, bizlerin Avrupa’da oluşturacağı kamuoyuna bağlı olduğunu ve ortak bir mücadele hattı örerek, Avrupa’da kamuoyu oluşturmalıyız” diyerek sözlerini sonlandırdı.

 

“Kamuoyu oluşturarak karşı koyulmalıdır”

Ardında söz alan Filiz Kalaycı da, Cezalandırma sistemi krallıkların ve kiliselerin suçlu gördükleri insanların bedenlerine ceza çektirerek günahlarındaN arındırmak için 18. yüzyılda uyguladıkları bir yöntem olduğunu vurgulayarak konuşmasın başladı. Ardından Modernitenin gelişmesiyle birlikte bedene azap çektirme sisteminden kopulmuş ve yeni ceza sistemi geliştirildiğine değinerek, kapitalist sistemde kendi sistemsel cezalandırmada farklılaştırmalar geliştirdiğini belirtti.

Kalaycı “Türkiye’de siyasi tutsaklar yan yana geldiğinde örgütlendiler, bunun içinde bunların parçalanması gerekiyordu. Bunun içinde F tipi hapishaneleri uygulaması başladı. Amaç parçalara ayırıp, insanların birbirleriyle kontağını kesmeye yöneldiler. Ama bunu başaramadılar. Tutsaklar kendi aralarında ilişkilerini kendi geliştirdikleri yöntemlerle sürdürdüler. F tiplerinde bile parçalayamadıkları birlikteliği şimdi tek tip elbise dayatmasıyla yapmaya çalışıyorlar. Tek tip elbise, tutukluyu kendi benliğinde silme, itaatkarlık geliştirme, kişiliksizleştirme üzerinden yoğunlaşılmaktadır. Buna karşı kamuoyu oluşturarak karşı koyulmalıdır” diyerek konuşmasını sonlandırdı.

Daha sonra söz alan Cemre Topal ise Türkiye hapishanelerinde gelişen saldırılara ve bunun nedenlerine kısaca değindikten sonra günümüzdeki saldırılara değindi. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra hapishanelerde birçok yeni uygulamalar geliştirildiğini, 12 Eylülde olduğu gibi, hükümlü olan tutsaklara yönelik işkenceler, sürgünler ve kadın tutsaklara yönelik cinsiyetçi saldırıların yoğunlaştığını belirtti.

Topal, Türkiye’de 384 hapishane bulunmakta, kapasitesi 207 bindir, ama hapishanede bulunan 230 bin tutuklu ve hükümlü var. AKP döneminde yüzde 288 oranında artma var. TC tarihinde en yüksek oranda tutuklu ve hükümlü söz konusu olduğunu, koğuşlar küçük, ranzalar birleştirilerek, 2 yatakta 3 kişi kalındığını, insanların yerlerde yattığını, sosyal aktiviteleri kapasitenin yoğun olmasından kaynaklı sürekli kısıtlandığını vurguladı.

 

“Tutuklular içeriden dışarıyla sesini duyurmak için araçlara ihtiyaçları var”

Topal; “Gece yarısı operasyonlarla hücreler basılıp tutsaklar alınıp başka hapishanelere sürgün edilmektedir. Bir tutsak ayda 3 hapishane gezdirildiği, bir kadın tutuklunun yanlış başına erkek hapishanesinde bir hücreye götürülmesi bunların bazı örnekleridir

Nakiller sürecinde insanlar sürekli darp ediliyor. Çıplak arama, ince arama uygulanmaktadır. Çıplak aramanın bir hak ihlali olmadığını anayasa mahkemesi karar vermiştir. Çıplak aramaya direndiğinizde iletişim yasağı verilerek, sosyal ilişkileriniz koparılıyor. Kadın tutuklulara yönelik cinsel saldırılar, işkenceler artmıştır, ayrıca doktor muayenesinde kelepçeler takıldığı ve askerlerin odada bulunmasından dolayı tutsaklar bunu kabul etmediği için tedavileri engellenmektedir.

 

İHD’nin rakamlarına göre1025 teşhis edilmiş hasta tutsak var, bunlardan 387’sinin durumu çok ağırdır, acilen hastanelere yatıp, tedavi edilmesi gerekiyor.

Tek Tip Elbise gündem de değilmiş gibi gösterilse de, “terör” suçlusu olduğu üzerinde yazılı yaka kartı takma zorunluluğu getirilmeye çalışılıyor. Bunu kabul etmeyenlere yönelik cezalandırmalar geliştiriliyor. Bazı hapishanelerde köpekle aramalar yapılarak, korkutulmak isteniyor. Tarsus hapishanesinde şu mazot koktuğu için içilemiyor, kantinde almak zorundalar, ama kantinlere de şu sıklıkla getirilmeyerek, musluk suyu içilmek zorunda bırakılıyor.

Gözaltında dehşet bir şekilde işkenceler yapılıyor, bunlar doksanlardan daha yoğun işlenmektedir. Urfa’da özellikle yoğun işkenceler yapıldığı söz konusudur. Hatta işkence aletlerinin olduğu mağaralar söz konusu olduğu konusunda verilen bilgiler var.

Tutsaklar çığlıkların duyurmak için açlık grevleri yapıyorlar, hücrelerini yakıyorlar ama bir gelişme söz konusu olmuyor. Tutuklular içeriden dışarıyla sesini duyurmak için araçlara ihtiyaçları var” diyerek, Avrupa’da kamuoyu oluşturulmasının önemini vurguladı.

Ardından paneli örgütleyen kurumlar ve katılımcılar söz hakkı alarak tutsaklara yönelik kamuoyunun oluşturulması için daha yoğunlaşmış faaliyetlere ihtiyaç olduğu, bunun içinde “Edi bese” kampanyasının önemli olduğunu vurguladı.

 

Frankfurt

Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu (ATİK) tarafından Avrupa’nın farklı şehirlerinde düzenlenen paneller serisinin bir ayağı da 17 Aralık Pazar günü Frankfurt’ta gerçekleşti. “Türkiye Hapishanelerinde Tek Tip Elbiseye Hayır!” şiarı ile gerçekleşen panele Avukat Cemre Topal ve ATİK Genel Konsey üyesi Şehmuz Demir konuşmacı olarak katıldı.

Yapılan saygı duruşunun ardından ilk sözü alan Şehmuz Demir, 19 Aralık zindanlar katliamına değinerek, 19 Aralık’ta yaşananın tam anlamıyla planlı bir katliam olduğunu belirterek sözlerine başladı ve Türkiye zindanlarına yönelik rakamsal verilerle yaşanan hak ihlallerini ortaya koydu. 230 bin civarında tutsağın olduğuna değinen Konsey temsilcisi Demir, kapasitenin oldukça üstünde tutsağın zindanlara atıldığını vurguladı ve yaşananın devlet politikası olduğunu belirtti. Tek Tip Elbise (TTE) saldırısının FETO’cu tutuklulara yönelik bir politika olmadığını asıl hedefin devrimci, komünist ve yurtsever tutsaklar olduğunu dile getirdi.

Demir konuşmasında, Türk devlet faşizminin genel olarak Kürt ve Alevi halkının üzerinde katliam politikasında ısrar ettiğini, buna karşı direnenleri de zindanlarda hizaya getirmek, bedenen ve ruhen teslim almak istediğini belirterek, katliamların önceki dönemlerde “sosyal-demokrat” iktidarların olduğu dönemlerde daha fazla yaşandığını dile getirdi. Ecevit’in 19 Aralık katliamlarından sonra polis ve jandarma gücüne teşekkür ettiğini, Erdoğan’ın da Roboski katliamı sonrasında güvenlik güçlerine teşekkür ettiğini dile getirdi. Ayrıca kişi ve partilerin değişmesine rağmen devlet politikasının değişmediğini vurguladı.

Gazetecilere yönelik baskıları dile getiren Konsey temsilcisi, Dünyada en fazla Türkiye’de gazetecilerin zindanlarda olduğunu vurguladı. Bir soru üzerine Demir, muhalif güçlerin en geniş yelpazede bir araya gelmesini savunduklarını belirterek, bunun adımlarının sürekli atılmaya çalışıldığını dile getirdi. Demir devamında, CHP gibi devlet faşizminin temsilciliğini yapan partilerin günümüzde AKP iktidarı tarafından dışlanmasıyla birlikte baskı politikasına maruz kaldığını ancak bu partinin faşist karakterinin değişmediğini Kürt’lere yönelik baskılarda, Milletvekillerinin hapislere konmasında görüldüğünü söyledi. CHP’nin işlenen devlet suçlarına ortaklığına devam ettiğini dile getirdi. TTE’ye yönelik ATİK tarafından yapılan panellerde duyarlılığın arttırılmasının hedeflendiğini belirten Konsey temsilcisi, bundan sonraki süreçlerde daha farklı pratik adımların atılacağını belirtti ve herkesi Türkiye’de faşizme karşı direnen tutsaklarla dayanışmayı büyütmeye çağırdı.

 

“TTE politikası zorla uygulamaya konuluyor!”

Avukat Cemre Topal, Türkiye’de yaşanan hak ihlallerinin son süreçte dozajının arttırıldığını, savunma hakkının gasp edildiğini belirtti ve 19 Aralık sonrası yanmış ceset görüntüleri ile topluma mesaj verildiğini dile getirdi. İktidarın ülkeyi antidemokratik KHK’larla yönettiğini, savunma hakkının ihlal edildiğini dile getirdi ve ağırlaştırılmış cezalara çarptırılmış kişilere özel durumlarda uygulanan pratiklerin artık tüm tutsaklara uygulandığını vurguladı.

Hapishanelerin durumunu dile getiren Avukat Topal, mahkumlara sürgün işkencesinin yapıldığını, TTE’ye geçişte devrimci tutsakların direnme kararlılıklarını dile getirdikleri belirtti. Ceren Topal konuşmasında “tutukluların nakilleri bir gece yarısı baskını sırasında yapılıyor ve mahkumun elbiselerini dahi alma fırsatı olamıyor. Bize gelen bilgilere göre tutukluların fazla elbiseleri olmadığı için üzerlerinde kurutmak zorunda kaldıklarını biliyoruz. Çıplak aramalar, hapishanelerde farklı renkli elbiselere izin vermemeler gibi metotlarla TTE politikasını hayata geçirmeye çalışıyorlar” sözlerine yer verdi.

Hapishanelerde onur kırıcı pratikler sergilendiğini belirten Ceren Topal, cinsiyetçi saldırıların yaşandığını, LGBTİ bireylerin bu saldırılara daha fazla maruz kaldıklarını belirtti. İnsanlık dışı saldırıların artık rutin haline getirilmek istendiğini dile getirdi. Uluslararası kurum olan CPT’nin 28 hapishaneye olan denetiminin rapor halinde sunulamadığını, Türkiye devletinin bu konuda olur vermediği için yayınlanmadığını dile getiren Avukat Topçu, devletin saldırısına uğramış tüm farklı kesimlerden mahkumlar arasında bir ortaklığın olmadığını dile getirdi. İki saatten fazla süren panel soru ve cevapların ardından sona erdi.

 

Duisburg

Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu (ATİK), Türkiye hapishanelerinde “Tek Tip Elbiseye Hayır” kampanyası doğrultusunda 17 Aralık Pazar günü bir Panel gerçekleştirdi. Duisburg Gençlik ve Kültür Derneğinde yapılan Panele ATİK temsilcisi Ufuk Berdan, eski Van Bağımsız Milletvekili Kemal Aktaş ve Özgürlükçü Hukukçular Derneği üyesi Avukat Rotînda Polat katıldı.

Saygı duruşu ile başlayan panelde ilk sözü ATİK temsilcisi Ufuk Berdan aldı. Tek Tip Elbise (TTE) dayatmasına karşı neden kampanya başlattıklarını, kampanyanın amacı ve hedefi üzerine açıklamalar yaptı. Tek tip elbiseye hayır kampanyası, Almanya’da 64 Kurumun oluşturduğu Edî Bese kampanyası çerçevesinde ortaklaştırılacağını belirtti.

Daha sonra söz alan Kemal Aktaş, Diyarbakır Hapishanesinde yaşadığı deneyimleri aktardı. Faşizmin teslim alma dayatmalarına karşı, nasıl direnileceği ve 1981’de 43 gün süren ilk ölüm orucu sürecinde deney ve tecrübelerinin olmadığı, mücadele içinde bazı deneyimlerin kazanıldığını belirtti. Avrupa cephesi açısından devrimci, direnişçi gücü açığa çıkarmak, Türkiye’de Faşizm koşullarında yaşanan dar kıskacı kırmak, oradaki devrimci mücadeleye moral ve destek vermek gerektiğini vurguladı. Son olarak söz alan Avukat Rotînda Polat, daha çok hapishanelerde yaşanan baskı ve işkenceleri içeren raporlardan aktarım yaptı. Hapishanelerde hak ihlallerinin yoğun bir şekilde devam ettiğini, tutsakların iradesini kırmak amacıyla, çıplak arama, ayakta sayıma zorlama, Ayakkabı çıkarma, telefon görüşmelerinin engellenmesi gibi dayatmalar yapıldığını vurguladı. Ayrıca hapishanelerde kapasitenin çok üzerinde tutuklunun bulunduğu, Hapishanelerdeki yer sıkıntısından dolayı devletin Ekim ayında 50 bin adli tutukluyu salıverdiğini belirtti.

İkinci bölümde dinleyicilerin bir çoğunun söz alıp konu hakkında yoğun tartışmalar yürüttüğü panel de önümüzdeki süreçte Faşist TC’nin devrimci ve yurtseverler üzerinde baskı ve sindirme uygulamalarının devam edeceği , bundan dolayı yaşadığımız her alanda ortak ve birleşik mücadelenin geliştirilmesi vurgulanılarak panel sonlandırıldı.

 

Mulhouse

Mulhous’da 16 Aralık Cumartesi günü “Türkiye Zindanlarının Dünü ve Bugünü” konulu bir panel gerçekleştirildi. ATİK ve ADHK tarafından ortak yapılan panele uzun dönem siyasi tutsak olarak zindanlarda kalmış olan Muzaffer Öztürk ve ADHK temsilcisi konuşmacı olarak katıldılar. Yapılan konuşmalarda 80 darbesi sonrası süreçte hapishanelerin genel durumları ve uygulanan saldırılar hakkında bilgiler verildi. 96 ölüm orucu süreci ve Eskişehir tabutluğu olarak bilinen hücre sistemine karşı mücadeleden kesitler aktarıldı. 2000’li yıllar sonrası F-Tipi zindanlara geçişe dair sürecin anlatıldığı panelde son olarak Tek Tip Elbise saldırısı konusunda görüşler sunuldu. Panel soru ve cevaplerin ardından sona erdi.

 

Den Haağ

Devrimci politik tutsaklara özgürlük konulu paneller dizisinin bir ayağı da 16 Aralık Cumartesi günü Hollanda’nın Den Haağ kentinde yapıldı. HTİF’in ev sahipliği yaptığı panel, üç katılımcıdan ikisinin katılamaması sebebiyle tek konuşmacı olan ATİK temsilcisinin sunumuyla gerçekleşti.

İkinci konuşmacı olarak ATİK Denetimkurulu üyesinin de sürece dair bilgiler verdiği panel konuya ilişkin önerilerin de yer aldığı bir toplantı şeklinde devam etti.

ATİK Temsilcisi konuşmasında hapishanelerde Tek Tip Elbise uygulamasının tarihi ve uygulamanın işkence yanına dair bilgilendirmeler yaparak bu konuda kurum ve şahsiyetlerin harekete geçmesinin önemine değindi. TTE Uygulamasının ‘beyaz işkence’ olarak kavramlaştığı ve bunun psikolojik boyutlarına dair verileri sunan temsilci, intihar ve ölümle sonuçlanan bu gibi uygulamaların esasen iktidar eliyle ölüme terk edilmek olarak kavranıp konunun teşhir yanıyla yaygınlaştıralarak kamuoyu yaratma çalışmalarının önemine dikkat çekti.

Ardından dinleyicilerin de söz aldığı panelde, özellikle sonuç alıcı çalışma tarzında zayıflıkların olduğu gibi anlamlı eleştirilerle etkinlik son buldu

 

Hannover

“TTE HAYIR” şiarı, Hannover’de 16 Aralık Cumartesi günü bir panel gerçekleştirildi.

Panele Türkiye’den Avukat Ercan Kanar ve ATİK Eş Genel Başkanı Zeynep Çalışkan katıldı.

İlk Konuşmayı Zeynep Çalışkan yaptı. Çalışkan, Türkiye ve dünyanın diğer ülkelerindeki hapishanelerdeki tek tip elbise uygulamalarının kısa bir tarihini ve dökümünü verdi.

En ileri kapitalist ülkelerden “demokrat” görünümlü en gelişmiş emperyalist-kapitalist ülkelere kadar, siyasi mahkumlara baskı ve işkence uygulandığını ve tek tip elbise’nin de bu işkencenin bir başka biçimi olduğunu örnekleriyle anlattı.

Çalışkan, egemen sınıfların siyasi tutuklulara baskı uygulamasının nedeni olarak, komünist, devrimci ve ilerici insanların kitleler üzerindeki etkisini kırmak ve izole etmek için yaptığını, çünkü hapishanelere kitlelerin en ileri unsurlarının konulduğunu vurguladı. Hapishanelerde siyasi tutsaklara yönelik uygulamanın işçi ve emekçilere uygulanan baskı ve şiddetten ayrı ele alınamayacağını, dışarıda emekçilere uygulanan baskı ve faşist terörün içerdekilere daha katmerli bir şekilde uygulandığı belirlemesinde bulundu.

Ayrıca, Almanya’da tutuklu bulunan ve Münih ağır ceza mahkemelerinde yargılanan ATİK’li ve Kürdistanlı ve diğer devrimci tutsakların durumunu ve haksız yargılamaları dile getirdi. Çalışkan, 17 bin kadın hükümlü ve tutuklu olduğunu da konuşmasına ekledi.

 

Savaş hukuku

Av. Ercan Kanar, Türkiye ve Kürdistan’daki hapishanelerdeki uygulamalarını yakından bilen biri olarak, bunların yerel ve evrensel hukuki boyutlarıyla ele aldı. Türk devletinin, muhaliflerine karşı bir taraftan savaş hukukunu (ortada bir savaş yokken) uygularken, bunun engizisyon hukuku olduğunu ve ona benzediğini, uluslararası örnekleriyle anlattı.

Dinleyiciler tarafından dikkatle dinlenen Kanar, devletin muhaliflerine ağır işkenceler uyguladığını, bununla yetinmeyip mahkum ve tutukluların ailelerini ve yakınlarını da tehdit ettiğini örnekleriyle anlattı.

Ortada bir suç olmadığı halde, savcı ve yargıçların kararlarının yürürlükteki “resmi” hukukla bir ilişkisinin olmadığını, her muhalifi bir örgüt üyesi olarak (hiç bir delil yok iken) yargılayıp ve ağır cezalar verebildiğini, bunun uluslararası bir hukuk ile de uzaktan yakından bir ilişkisi olmadığını ve Nazi hukukunun Türkiye versiyonu olduğunu vurguladı.

Hapishanelerde 2002 yılında 59 bin hükümlü ve tutuklu varken, bugün bu rakamın 230 bini geçtiğini, bunların içinde 63 bin üniversite öğrencisi ve üniversiteyle ilişkisi olanlardan oluştuğunu ve bu verilerin, iktidarın toplumun en ileri aydın kesimlere yöneldiğinin göstergesini oluşturduğunu söyledi. 384 toplam hapishane olan bir ülkede bunun yetmediğini yeni yeni hapishaneler yapıldığını ve bunu iktidarın sevinçle açıkladığını söyleyen Kanar, burjuvazinin hapishaneleri büyük bir sermaye üretim alanı olarak ele aldığını açıkladı.

Ercan Kanar, Karamsar olmamak gerektiğini ve mücadeleyi birleşerek ileri taşımanın ve toplumsal muhalefeti yükseltmenin gereklilğini vurgulayarak konuşmasını bitirdi.

 

Hamburg

19 Aralık zindanlar katliamı ve hapishanelerdeki son durum temasıyla ADHK ve ATİK olarak 17 Aralık Pazar günü bir panel düzenlendi. Panel Avukat Ercan Kanar, ADHK temsilcisi ve ATİK Eş başkanı Zeynep Çalışkan katıldı. Güncel saldırılara değinildi. Tek tip elbise saldırıları ve yaşanan hak gaspları kitleyle paylaşıldı. Hapishaneler de OHAL ve KHK ‘larla yaşanan süreç ve gidişata karşı direnmenin gerekliliğine vurgu yapıldı. ATİK’in kampanyası sonucu farklı alanlarda da örgütlenen panel gelen soru düşüncelerden sonra toparlama bölümünün ardından sonlandırıldı.

 

Londra

Londra’da çalışmalarını sürdüren Tutsakların Sesi Platformu, Tohum Kültür Merkezi, YCKM ve Kürt Halk Meclisi tarafından Tek Tip Elbise saldırısı ile alakalı 17 Aralık Pazar günü YCKM lokalinde bir panel gerçekleşti. Avukat Ayşe Bingöl ve kurum temsilcilerinin konuşmacı olarak yer aldığı panel, 19 Aralık hapishaneler katliamından günümüze devletin hapishanelere saldırıları üzerine gerçekleşen konuşmaların ardından bugün devletin dayatmaya çalıştığı tek tip elbiseye karşı mücadelenin önemine değinildi. Avukat Ayşe Bingöl gerçekleştirdiği konuşmada Türk hükümetinin uluslararası yasaları ihlal ederek hapishanelere saldırdığını belirterek, uluslararası kamuoyunda Türkiye’nin bu anti demokratik uygulamalarına karşı ciddi bir tepkinin biriktiğini belirtti. Devrimci tutsakların hapishanelerde Tek Tip Elbiseye karşı mücadele edeceklerini ve bu saldırıyı hapishanelerde parçalayacaklarını dile getiren konuşmacılar, diğer bir önemli mücadele alanının dışarısı olduğunu vurguladılar. Panel soru ve cevaplar ile sonlandırıldı. Hapishanelere yönelik saldırıların ortak mücadele ile gerileteceğine özellikle vurgu yapıldı.

 

İsviçre

1970’li yılların ortasında devrimci mücadeleyle tanışan toplumsal duyarlılığın bedeli olarak 28 yıl Türkiye hapishanelerinde yaşayan Muzaffer Öztürk’ün katılım sağladığı söyleşi etkinliği 17 Aralık Pazar günü gerçekleşti.

Etkinlikte ilk olarak ATİK konseyi adına kampanyayı ve süreci anlatan bir konuşma ve sunum yapıldı. Ardından Türkiye Hapishanelerinde katledilen özelde 19 Aralık Katliamı’nda yitirilen tutsaklar için 1 dakikalık saygı duruşu yapıldı. ATİK temsilcisi ilk olarak Metris hapishanesinde Tek Tip Elbise dayatmasına karşı direnen Kazım Öztürk’ün yaşadığı deneyimlerini anlatması ile devam etti. Ardından sözü kısa bir süre de olsa Tek Tip Elbise saldırısına maruz kalan ancak Türkiye Hapishanelerinde saygın kişiliği olan Ziya Ulusoy’a söz verildi. Son olarak yaşamının çok büyük bir bölümünü Türkiye Hapishanelerinde geçiren Muzaffer Öztürk’ün konuşması ve güzel ezgileri ile etkinlik sonlandırıldı.

Etkinlikte yıllar sonra tekrar karşılaşan Türkiye hapishanelerinde Amed, Metris direnişlerini yaşayan eski tutsakların buluşması ile duygu dolu anlar yaşandı.

{gallery}atik_kampanya{/gallery}

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu