Manşet

Berktay Kimin “Taraf”ında!

Eskinin Aydınlıkçısı, şimdinin “tarihçisi” ve Sabancı Üniversitesi’nin koridorlarında Sabancı karşısında “el pençe divan duranı” ve Taraf gazetesi yazarı H. Berktay şimdilerde kadrolu yeni bir “işe” girmiş görünüyor!

Zira H. Berktay’ın 2 Mayıs 2012 tarihli Taraf gazetesinde 1 Mayıs 1977 katliamıyla ilgili açıklamaları bize bunu düşündürüyor. Söz konusu açıklamalar geçen süre içinde gündemde tutulmayı sürdürüyor.

Tutulmayı diyorum, zira egemen sınıf basını sanki Berktay’ın açıklamasını bekliyormuşçasına bir anda bu iddiaya odaklandı. Kim bilir belki kendisi yeni işinin mesaisinde de bize öyle geldi. Berktay ve ardından malum basın, bir anda 77’de yaşananların aslında bize anlatıldığı gibi olmadığını, şehir efsaneleriyle bugünlere geldiğimizi keşfetti(!)

Berktay, özetle 1 Mayıs 1977’nin ortamını, kendi içinde kamplaşma yaşayan, sürekli çatışan, birbirine şiddet uygulayan solun hazırladığını, “Maocu”ları alana sokmak istemeyen DİSK ile “10 bin ölü versek de alana gireceğiz” diyen Maocular arasındaki gerginliğin 77’yi yarattığını iddia ediyor. Berktay bununla sınırlı kalmayıp otel ve Sular İdaresinden, polis araçlarından ateş edilmediğini, bunların birer palavradan ibaret olduğunu iddia ediyor. “Sol kendi rezaletinden bir mağduriyet yarattı. Derin devlet güçlerinin etraflı bir komplosu olduğunu düşünmüyorum.1 Mayıs 1977’nin sadece solun kendi sorunu olduğuna inanıyorum” sözleri Berktay’ın tüm açıklaması boyunca vermek istediği ana fikir olsa gerek.

Taraf gazetesinin yayınından da anlaşılıyor ki Berktay’ın bu açıklaması yalnızca onun, “çarpıtılmak istenen tarihin aydınlatılmasına yönelik” kişisel bir merakı değil. Çünkü Berktay’ın açıklamasından hemen sonra Taraf’ın bir kısım köşe yazarının da dahil olduğu (3 Mayıs tarihli Ahmet Altan, 3-6 Mayıs tarihli Yıldıray Oğur imzalı yazılar) bir kampanya ile 77’nin “gerçekleri” açığa çıkarılmaya başlandı! Dönemin tanıkları, gazeteciler, sendikacıların açıklamalarıyla Berktay’ın bu önermesinin “doğruluğu” ispatlanmaya çalışıldı/çalışılıyor. Taraf’ın bu işin peşini bırakmayacağı Nokta Dergisi’nin 1986 yılında yayınladığı “Kanlı 1 Mayıs; Gerçek Suçlular Kim?” başlıklı dosya çalışmasını yayınlamaya başlamasından belli.

Yüz binlerce işçi ve emekçinin alanlara aktığı 2012 1 Mayıs’ının hemen akabinde başlatılan bu tartışmanın nedenleri üzerinde biraz düşünmek gerektiği kanısındayım. Zira, Berktay’ın bu açıklamalarından hemen önce MİT’in “77 1 Mayıs’ı Marksist, Leninist grupların, Maocuların işi” olduğu yönündeki raporu kamuoyuna yansıtılmıştı.

Berktay’ın anlatmak istediğini daha net bir şekilde ve cepheden ifade eden bu rapordan sonra böylesi bir tartışmanın yürütülmesi kafalarda soru işareti yaratıyor. (Belki de Berktay ve şurekasının birer “aydın” olarak iktidar nezdinde mesaileri konusunda netleşmemize vesile oluyor! Anadolu’da kullanılan deyimle “it ürür kervan yürür”. 1 Mayıs 2012 kervanı, kitlesellik ve coşku anlaşılan “sahibini” ve seslerini korkutmuş! Hele hele Maocuların-Partizan’ın- varlığı ürkütmüş!)

77 1 Mayıs’ına giden süreç

Bilindiği üzere 68 devrimci gençlik hareketiyle birlikte ülkemizde gelişen toplumsal muhalefet yeni bir boyut kazanmış, isyan ve direniş alevleri ülkenin dört bir yanına yayılmıştı. Üniversitelerde devrimci gençlik özerk, bilimsel eğitim; fabrikalarda işçiler insanca ve örgütlü bir yaşam, kırlarda köylüler toprak talebiyle alanları dolduruyordu. İşçiler, emekçiler, ezilen yığınlar;  baskı, sömürü ve zulme başkaldırıyor, sorguluyor, okuyor, araştırıyor, örgütleniyor ve mücadele ediyordu.

Uluslararası alanda BPKD’nin etkisi, toprak işgalleri, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi, üniversite boykotları vb. gelişen bu kitle hareketine engel olmak amacıyla egemenler ‘71 cuntasını devreye soktu. Binlerce insan gözaltına alındı, işkenceden geçirildi, kitle örgütleri, sendikalar yasaklandı. Bu saldırı furyası Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya şahsında cisimleşen 71 silahlı devrimci çıkışıyla yanıtlandı. Cunta, devrimci önderleri idamla, kuşatmada kurşunlarla ve işkencede katletmişti ancak radikal silahlı çıkışlarını ve örgütlerini bir bütün olarak yok edememişti.

74’ten itibaren gelişen kitle hareketi, devrimci hareket, esas olarak bu üç önderin sembol olduğu temel yataktan akacaktı. Egemenlerin işi bu kez daha da zordu. Çünkü bu sefer toplumsal muhalefete sözünü ettiğimiz devrimci örgütler rengini vermeye başlamıştı. İşçilerin, köylülerin, memurların, öğrencilerin, toplumun her kesiminden ezilenlerin bir başkaldırısı yaşanıyordu. Devlet, gelişen bu kitle hareketi karşısında sivil faşist örgütlenmelerini devreye soktu. Bu yeterli gelmeyince özellikle 76’dan itibaren kitle katliamlarını örgütlemeye başladı. 1 Mayıs 77’ye böyle bir atmosfer içinde gidildi.

77’de ne oldu?

En kitlesel kortejler devrimci örgütlere aitti.  DİSK’e hâkim olan ve revizyonist “Sovyetler Birliği”ni referans olan TKP çizgisi “Maocu Bozkurtlar” olarak ifade ettiği devrimci güçleri alana sokmak istemiyordu. Dönemin konjektürü içinde hemen hemen tüm devrimci örgütler Mao’yu sahipleniyordu. Buna Berktay’ın içinde bulunduğu Aydınlık grubu da (Halkın Sesi) dâhildi. Maocular olarak ifade edilen güçler ( Halkın Yolu, Halkın Kurtuluşu, Halkın Birliği, Dev Genç, Halkın Gücü-Partizan) Taksim’in DİSK’in tekelinde olmadığını söyleyerek girmekte kararlı olduklarını ilan etmişti. Önce benzer bir açıklama yapan Aydınlık’ın (Halkın Sesi) daha sonra gerginlik gerekçesiyle 1 Mayıs’a katılmaması da ilginç bir tesadüf mü? Yoksa Aydınlıkçılar 1 Mayıs’ta bir olay olacağını biliyorlar mıydı? Bunlar yanıtlanması gereken sorular! Malum Aydınlık grubunun lideri şimdinin Ergenekon Terör Örgütü (ETÖ) lideri kişinin bir lakabı da “fabrikatör”dü! Ve “iyi bilgi kaynakları” vardı!

Devletin güdümündeki burjuva-feodal basın ise günler öncesinde “olay çıkacak”, “kan akacak vb.” yönde yayın yapmaktaydı. Gerginlik devlet cephesinden bilinçli bir şekilde büyütülüyordu.

Partizan 1 Mayıs’a iyi hazırlanmıştı. 76 1 Mayıs’ında Partizan’ın kitleselliğini hazmedemeyen devlet, Mehmet Kocadağ’ı katletmiş, Partizan’ın önderliğinde kurulan 1 Mayıs mahallesine 2 Eylül’de saldırılmış ve 4’ü TKP/ML üyesi olmak üzere 12 kişi yaşamını yitirmişti. Partizan (Halkın Gücü) yükseltilmek istenen bu gerginliği dikkate alarak “Maocu” olarak adlandırılan gruplardan ve olay çıkması muhtemel olan Tarlabaşı bölgesinden ayrı yerde kortejini oluşturdu ve kitlesini topladı. Partizan kitlesini Dolmabahçe’de topladı ve tüm bu tartışmalar içinde gerginliği yükseltecek açıklamalardan ve tutumlardan özellikle uzak durdu.

Diğer “Maocu” güçler Tarlabaşı’nda toplandı. Dönem içinde devrimci güçler arasında ki ilişkilerde eleştirilecek yönler olduğu doğrudur ancak provakasyon yaşandığında ve sonrasında devrimciler birbirini suçlamamış devleti sorumlu bulmuştur.

Geçmişten bugüne Partizan geleneğinin halk içindeki çelişkilerin ele alınmasında eleştiri ve ikna yöntemini savunduğu biliniyor. Devrimciler arası şiddet bahsinde Partizan geleneğinin pratiği tüm çıplaklığıyla açıktır, halkımız tarafından bilinmektedir!

Ayrıntıları yıllardır tartışıldığı için buraya girmeyi çok gerekli görmüyorum. Binlerce insanın tanıklığı (aralarında İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan da var) Sular İdaresinden, Intercontinental Oteli’nden (şimdiki The Marmara)  kitleye ateş açıldığını gösteriyor. Bu yönde sayısız belge, fotoğraf ve görüntü bulunuyor.

Öte yandan kitlenin üzerine panzer sürüldüğü, polisin kitleye saldırdığına da binlerce insan tanık. Bu provakasyonun sonucunda 34 emekçi yaşamını yitirdi. 77’nin ardından faşist devlet Maraş’ta, Çorum’da, Malatya’da katliamların altına imza attı. Bu katliamların devlet tarafından MİT’in gözetiminde çoğunlukla sivil faşistlerin eliyle gerçekleştirildiği bugüne kadar açığa çıkan sayısız belgeyle sabit. Bu katliamlarla gelişen devrimci muhalefete yinede engel olamayan devlet, 24 Ocak kararlarını uygulayabilmek için 12 Eylül’de askeri Faşist Cuntayı devreye soktu.

1 Mayıs 77 açık bir devlet organizasyonuydu. Açılan soruşturmalar sonuçsuz (!) kalmış, devlet katliamı aydınlatmak için kılını kıpırdatmamıştır. Aslında bu bile bir veridir!

Taksim’de kitle, daha polisin saldırısından kaçarken gazeteler “Maocu”ların olay çıkardığını yazıyordu. Senaryo hazırdı ve devlet 1 Mayıs 77’yle 12 Eylül’ün yol haritasını devreye sokmuştu: kitle katliamları, baskı, şiddet, zulüm, cunta!

Berktay: Kraldan çok kralcı!

Berktay bizim için son derece tanıdık bir isim. Önder İbrahim Kaypakkaya’nın Perinçekle yürüttüğü ideolojik mücadeleden tanıyoruz onu. Kaypakkaya’nın Muzaffer Oruçoğlu’yla ortadan kaldırılması (öldürülmesi)  gerektiği konusunda Perinçek’le yürüttüğü tartışmadan, bu konudaki ısrarından duymuşluğumuz var onu. Vakti zamanında LE-YA yayınlarından yayınlanan “İki önder iki sorgu tavrı” kitapçığında önderi D. Perinçek’in yancısı ya da “hık deyicisi” olarak tanıdığımız Aydınlık hareketinin yöneticilerinden H. Berktay’ın siyasi geçmişi bir aydının devlet adına sola, devrimci değerlere saldırarak var olma tarihi olarak da okunabilir. Solla, devrimci mücadeleyle ilişkisi Aydınlık hareketiyle malul H. Berktay, hesaplaşma, öz eleştiri adına devrimci örgütlere, değerlerine ve Marksizm-Leninizm-Maoizm’e saldırmayı adet edinmiştir.

30 yıllık birikiminin son noktası 77 1 Mayıs’ıyla ilgili söyledikleri olmalı. Solla “hesaplaşırken” 77 katliamında devletin izini bulamayan, devlete toz kondurmayan (devlet ajanı olduğu tescilli Mahir Kaynak bile devleti suçlarken!) Berktay, kişisel gözlemleri üzerinde dikkate değer herhangi bir kanıt sunma ihtiyacı bile duymadan devrimcileri hedef göstermekten çekinmiyor. Belli ki Berktay’ın güvendiği bir yerler var.

Ben çamur atarım devamı gelir” rahatlığıyla onca delile karşın işin içinde kontr-gerilla parmağı bulamıyor. Berktay’ın tarihi yeniden keşfetmesinin MİT raporuna denk gelmesi bunun bir nedeni olabilir mi?

1 Mayıs 77’de yaşananları olduğu gibi anlatma ferasetini bile gösteremeden, binlerce insanın tanıklığına rağmen karşılarına geçip “palavra atmayın” demek ciddi bir cüret ister. Ne ki bu cüretin işçi ve emekçilerin haklı mücadelesi, bedeller pahasına yaratılan devrimci değerlerinden beslenmediği açık.

Sırtını her zaman egemenlere yaslayarak sol adına konuşma riyakârlığını gösteren Berktay’ın bugünkü durağı AKP oldu. Genel ve yerel seçimlerde, referandumda AKP’yi desteklemeyen “sola” yönelik hakaretlerini biliyoruz.

KCK operasyonları sırasında “benden imza istemeyin” açıklamasını ve KCK sözleşmesini Hitler ve Mustafa Kemal’le kıyaslayarak “analiz eden”de Berktay’dı.

Berktay “temiz solcu”lardan! Suya sabuna dokunmaz! O işçi ve emekçilerin mücadelesinde yoktur. Kürt halkının imha, inkâr ve asimilasyona karşı öfkesinden bir şey anlamaz. Onu ne çevrecilerin ne de gecekondu halkının yanında görebilirsiniz. Yalnızca fiziki bir bulunma halini kast etmiyorum. Solla hesaplaşmaya öylesine odaklanmıştır ki sözünü ettiğim gündemlerde haklıdan yana tavır aldığı görülmemiştir. O ezilenlerin muktedirlere karşı verdiği savaşımda hep haklı olanın hatalarını anlatır. Zalimlerin şiddetinden, zulmünden vahşetinden söz etmek aklına gelmez. Berktay böyle bir “ aydın”, akademisyen ve tarihçidir! Ancak Berktay “sol” adına konuşmaktan vazgeçmeli çünkü her söylediği ile egemenlerin bataklığında daha derine batmakta, can havliyle sola daha fazla çamur atmaktadır.

2012 1 Mayıs’ında Taksim Meydanı’nın yığınlar tarafından doldurulması ve ülkenin hemen her yerinde bu yıl daha geniş katılımla kutlamaların yapılması Berktay’ı rahatsız etmiş olmasın?

Birde ne istiyor bu Maoculardan, TİKKO’dan? Israrla 1 Mayıs ’77 katliamından bahsedip, manipüle ederken, elinde somut hiçbir kanıt yokken,  başta Fethullah’ın medyası olmak üzere “yandaş” medya, ısrarla Maoculardan (hadi bunu anladık, dönem itibariyle herkes Maocu neredeyse!) ve özellikle TİKKO’dan neden bahsediyor! Nasılsa illegal bir örgüt kendini uluorta savunamaz mı diye düşünüyorlar acaba? Biz onu bilemeyiz ama bildiğimiz şey, gözlerimizin önünde cereyan edendir! Onlar halen Maoculardan-Partizan’dan, onun temsil ettiği düşünceden korkmaktadırlar! Korkuları dillerine vuruyor! İki de bir TİKKO’nun adını anmaları bundandır!

Berktay kimilerinin nezdinde “iyi” bir tarihçi, entellektüel olabilir ama bizim açımızdan ezilenlerin safında yer almadığı, sol adına konuşma hakkına sahip olmadığı ve her zaman devletin yanında taraf tuttuğu kesin!(Bir Partizan)

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu