GüncelMakaleler

DENGÊ AZADÎ | Siwar Hatin Peya Çûn

"Yaşanan ekonomik bunalımın da eklendiği bu süreçte, TC’nin imha girişimini açığa çıkartmak, her anlamda karşısında durmak gerekmektedir. Devrimcilere ve özellikle gençliğe düşen buna karşı direnmektir."

Devlet ve AKP-MHP faşist ittifakı, gün geçtikçe köşeye sıkışıyor. Her geçen gün yoğunlaşan ekonomik buhran ve artan “huzursuzluk” artık burjuva parlamenter siyasetin seçim vaatleriyle kucaklayamayacağı bir noktada.

Bununla birlikte halk muhalefetinin kadınlar, işçiler ve gençlik öncülüğünde yükseldiği de bir gerçek.

Bunu, yaşanan grevlerde, 8 Mart ve ardından Newroz sürecinde gözlemledik. AKP-MHP faşist ittifakı, köşeye sıkıştığının farkında ve panik içerisinde. Kendisinden beklendiği üzere yine Kürt halkına yönelik imha saldırılarına başladı.

Bu şekilde içeride de devrimci demokrat kitlelere ve potansiyel mücadele dinamiklerine gözdağı vermeyi, şovenizmi harlayıp, yükselen öfkeyi sönümlendirmeyi hedefliyor. Bu yeni dönemde, yine Kürt düşmanlığıyla sistemin sözde muhalefet partilerini de kendi siyasal iktidarının arkasında hizaya getirip pozisyonunu korumayı amaçlıyor. Zaten şovenizm konusunda söz konusu bu faşist partiler alenen birbiriyle yarışıyor. Bu yüzden devletin bu “operasyon”unu yalnızca Başûr’a yönelik değil, dört parça Kürdistan’ın tümüne ve Türkiye’nin devrimci demokrat güçlerine yönelik bir saldırı olarak görmekte fayda var.

Dünyanın gündemini meşgul eden Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve bunun etrafında derinleşen emperyalist çelişkilerden en çok TC faydalanmaya çalışıyor. Şovenist, işgalci emelleri adına girebileceği her şekle giriyor. Ukrayna’ya İHA sağlarken, Rus oligarklara da ev sahipliği yapıyor.

Ancak şu var ki, devlet bir noktadan yani Kürt ve halk düşmanlığından asla ödün vermiyor. Şunu gözönüne almakta fayda var: TC, NATO’nun şımarık çocuğudur. NATO üyeliği boyunca, özellikle AKP döneminde birçok kez buna şahit olduk. Onlarca kez operasyonlar gerçekleştirdi. Bununla birlikte geçtiğimiz sene devlet, yaşadığı Garê hezimetini aşamamıştır. Bu süre zarfında NATO’dan edindiği teknik ve kimyasal silahlarla hazırlığını yaptı. Üzerine şimdi yine “Pençe-Kilit Operasyonu” adıyla Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin askeri merkezine yönelik bir imha hamlesi gerçekleştirmeye çalışıyor. Bu saldırının niteliğine dair Duran Kalkan’ın açıklaması şöyle:

“2016’dan bu yana yürütülen saldırılar önce kenarlardan; Xakurkê’den, Heftanîn’den başladı. Yine Zap ve Avaşîn’in sınır boylarından başladı. Küçük parçalar halinde saldırılar yürütüldü. 2021 yılında Metîna, Zap, Avaşîn hedeflenerek biraz sonuç alınmak, bir anlamda da merkeze doğru da yaklaşmak istendi. Alanlar zayıflatılmaya, askeri deyimle yumuşatılmaya çalışıldı. Şimdi Zap ve Avaşîn saldırısı 2008’deki gibi merkeze dönük bir saldırı olma özelliğini taşıyor. Burada başarılı olursa diğer gerilla bölgelerini, Xakurkê’den, Heftanîn’e kadar tümden denetim altına alacak, gerilla üslenmesini ortadan kaldıracak. Düşmanın amacı budur. Bu gerçeği görmek lazım.”

TC’nin Irak Kürdistanı’na yönelik işgal girişiminde KDP’nin Kürt Ulusal Özgürlük Haraketi’ne karşı takındığı ihanetçi tutumu da göz ardı etmemek gerekir. TC, saldırının başladığı tarihe kadar gerek ABD ile gerek Rusya ile sürekli görüşmelerde bulundu ve bunu da gizlemedi. Özellikle KDP ile resmen ortaklaşma, planlama ve işbirliği söz konusudur.

Öte yandan TC, kimyasal silah kullanımına devam etmektedir. İşgal ve imha girişimlerine son dönemde eklediği bu yöntemden ne vazgeçmiştir ne de dünya kamuoyunda mahkum edilmiştir. Ukrayna’da kullanılsa dünyanın gündemine oturacak silahlar, TC tarafından Kürtlere karşı imha silahı olarak kullanılmaktadır.

Öyle ki, kullandığını reddetmek şöyle dursun, yaptıkları açıklamalarda kimyasal silah kullanımını itiraf etmektedirler. Bu sırada gerilla da geliştirdiği yeni teknik ve taktiklerle, kimyasal silah kullanımına rağmen, TC’nin işgal ve imha girişimlerini püskürtmeye ve ağır kayıplar verdirmeye devam etmektedir.

İmha ve işgal saldırısı

TC, Rojava ile Başûr arasına bir duvar örmek istemektedir. Rojava’daki demokratik kazanımları yalnızlaştırmak ve eritmek istemektedir. Efrîn’de uyguladığı yağma, imha ve işgali, Başûr’da da uygulamak istiyor. Bölgesel yönetimin ve Irak’ın eksiksiz desteği ile elbette.

TC aslında Kürt halkını ayırmıyor, işbirliğine ve imhaya mahkum etmeye çalışıyor. Kürtler arasındaki tüm çelişkilerden alabildiğine faydalanıyor.

Öyle ki Irak Kürdistanı’nda KDP’nin önünü açtığı alanla doğayı ve büsbütün Irak Kürdistanı’nı yok etmeye girişiyor. Kullanılan kimyasal silahlar, çıkarılan yangınlar, arazilerin talanı, hem insani hem de ekolojik yıkımları peşinden getiriyor. Uyguladığı yeni yöntemle TC, kökten bir imha girişiminde bulunmaktadır.

Emperyalistlere verdiği imtiyazlarla da bu anlamda kendisine alanlar açıyor. R.T.Erdoğan’ın savaş çığırtkanlığı dünya çapında bilinen bir gerçek. Yayılmacı hayallerini gizlemeyen, bulduğu her imkanda yağma ve yıkıma girişen iktidar şimdi de soluğu yeniden Zap ve Avaşîn’de aldı.

Devletin giriştiği saldırı yalnızca Kürt halkına yönelik değildir. Bölgede yaratmak istediği bu “Osmanlıcı” sanrılar kendisini tereddütsüz bir Türkleştirme politikası olarak gösteriyor. Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nden sonra sıra KDP’ye, ardından Arap halkına ve Hıristiyanlara gelecektir. Bunun temsilini TC’nin mülteci politikalarında ve Suriye’de işgale kalkıştığı bölgelerde uyguladığı Türkleştirme hamlelerinde görebiliriz.

Devletin bu söylemlerini teşhir etmek devrimci-demokrat hepimizin önüne düşen bir görevdir. “Türk-Kürt ayrımı yoktur” diye söylevlerde bulunup ardından Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’ne kimyasal silahlarla saldırılarda bulunmak apaçık bir yalandır ve burjuva siyasetidir. Devlet bunu ilk kez uygulamıyor, son kez de olmayacaktır.

Bunu içeride alkışlayan, dışarıda da Ukrayna bağlamında savaş karşıtlığını ağzından düşürmeyen tüm kesimleri, ideolojik yalnızlığa mahkum etmek gerekir. Bu yalan siyasetinin ve imha hamlelerinin hedefinde Kürtler olduğu kadar, tüm devrimci-demokrat güçlerin de olduğu unutulmamalıdır.

Yaşanan ekonomik bunalımın da eklendiği bu süreçte, TC’nin imha girişimini açığa çıkartmak, her anlamda karşısında durmak gerekmektedir. Devrimcilere ve özellikle gençliğe düşen buna karşı direnmektir. Dört parça Kürdistan’ın ve Türkiye’nin her noktasında gençler hayatları pahasına direnişi büyütmekteyken yapılması gereken şey budur. AKP-MHP faşist ittifakı, köşeye sıkışmış durumdayken üzerimize düşen görev, bu faşist ittifak özelinde kurumsallaşmış şovenizme ve faşizme karşı mücadeleyi büyütmektir.

Bu bir varlık-yokluk savaşıdır. Ama bir yandan da biliyoruz ki Zap bir kez daha destan yazacak; Siwar hatin peya çûn.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu