EmekGüncel

“Bir Bantta 70 Kişi Çalışıyoruz Yarım Metreden Mesafe Olmuyor”

Türkan, salgın tehlikesine rağmen evde kalamayanlardan: "Sanki ülkeyi salgından biz işçiler kurtaracağız? Ama çalışmazsak devlet bize bakmak zorunda kalacak değil mi? O zaman çalışsın işçiler, yük olmasın devlete..."

Türkiye’nin koronavirüsle mücadelesi bir ayı geriden bıraktı. Bir ayda toplam vaka sayısı 69 bin 392’yi bulurken; yaşamını yitirenlerin sayısı bin 518’e yükseldi.

Salgının önlenmesi  için milyonlarca kişi evlerine kapanırken, bir o kadarı da her gün virüs tedirginliğiyle sokağa çıkmak ve çalışmak zorunda.

15 yıldır tekstilde çalışan 33 yaşındaki Türkan da tüm sokağa çıkmak zorunda kalanlar gibi tedirgin. Kaygısı kendisinden çok 70 yaşındaki anne babası ve 20 yaş altındaki yeğenleri için…

Abisi, eşi, 4 yeğeni, anne babasıyla birlikte yaşıyor Türkan. Evi kendisi gibi tekstilde çalışan abisiyle birlikte geçindiriyor.

Şu an Yenibosna’da Zara ve H&M markalarına üretim yapan 700-750 çalışanı olan bir tekstil atölyesinde makinacı olarak çalışıyor.

Konuşmaya nereden başlayacağını bilemiyor Türkan, derin bir iç çekişin ardından bir solukta anlatıyor: “Sanki ülkeyi salgından biz işçiler kurtaracağız? Sanki inşaatları, tekstili üç ay durdursalar ülke batacak?Ama çalışmazsak devlet bize bakmak zorunda kalacak değil mi? O zaman çalışsın işçiler, yük olmasın devlete…

“Kileri dolan için hayat eve sığar”

“Hayat eve sığar elbet, hayat kileri dolu olana, dubleks tripleks kocaman bahçeli evlerde oturanlara için eve sığar… Bir ay çalışıp,  5 ay evlerinde yatan o ünlüler için elbette hayat eve sığar, ama biz. Biz bir ay çalışmasak aç kalırız. Açlık eve sığmıyor. Aklımızla alay eder gibiler, çıkarıp televizyonlara o ünlüleri konuşturuyorlar ya, sadece aklmızla dalga geçiyorlar, başka bir şey değil.

“Gelin de görün tekstil atölyesinde çalışan insanların yaşamlarını, gidin bakın bakalım inşaatlara, bir sorun bize, çıkın sokağa…Her gün işe gitmek için sokakta olan insana sorun; hayat eve sığıyormuymuş.

“Tekstil zaten tozlu bir iş”

“Tekstil işçileri normalde bile o kadar toza pisliğe kimyasala maruz kalıyor ki, sapasağlam bir işe başladıktan bir süre sonra faranjit, astım , bronşit mutlaka olursun, kaçışın yok. Emekli olduğunda bir sürü hastalık sahibi olarak emekli olursun. Şimdi ise bir virüsten söz ediliyor, bir salgından ama bizi çalışma koşullarımızı düşünen yok.

“Herkes kendi çarkını çevirebilmenin peşinde. Biz ölmüşüz kalmışız kimin umrunda. Üç satır haberimizi yaparsınız, ‘bir işçi öldü’ der geçersiniz. Belki onu bile yapmazsınız. Benim iş yerimde 4 vaka çıktı. Önlemlerin üst düzeyde alındığını söylüyorlar. Önlemler de dezanfektan, günde bir maske, iş yerine girerken ateş ölçümünün yapılması falan.

“Maskeler kapalı değil bu arada, bir kutunun içinde oradan güvenlik dağıtıyor. Taksak mı iyi, takmasak mı bilemiyoruz. Eldiven zaten kullanamıyoruz çünkü kullansak hem iş yapamayız hem de iş kazası yaparız. Yapışıp duruyor kaptırırız elimizi.

“Sosyal mesafe mümkün değil”

“Sosyal mesafe var bir de. Mümkün değil ki… Bir bantta 70 kişi çalışıyoruz yarım metre mesafeden daha fazlası olamaz. Çünkü ürünleri birbirimize veriyoruz, uzak çalışamayız. Ayrıca bir tek parça ürün her birimizin elinden üç kez geçiyor. Haydi buyurun koruyun kendinizi…

“Virüs Türkiye’de ilk görüldüğünde hep beraber direttik, bir buçuk hafta çalışmadık. Ama ücretini kesecekler tabi ya da her şey bittikten sonra telafisini çalışırız bilmiyoruz. İznin ardından 2 haftadır çalışıyoruz, bu hafta başı itibariyle de kısa çalışmaya geçtik. 6 saat çift vardiya çalışıyoruz. Ama bunlar önlem değil, çözüm de değil.

“Anne babama virüsü ben taşıyorum”

“Biz  sokağa çıkıyoruz o iş yerine geliyoruz, değişen bir şey yok. 6 saat çalıştığımda ‘virüs az çalıştı, bulaşmayayım mı?’ diyor, hani bir yere dokunduğumuzda 15 saniyede bulaşıyordu. Hani havada asılı kalıyordu. Ben gerçekten merak ediyorum: Biz niye çalışıyoruz. Zaten yurtdışına ihraç ediliyor yaptıklarımız, şu an çıkışta yok, nereye gidiyor o zaman yaptıklarımız.

“Benim annem babam 70 yaşının üstündeler, onlar çıkarsa ceza kesiliyor. Ama ben onlara virüs taşıyorum, ne kadar çelişkili bir durum değil mi? Madem yaşlıları koruyorsunuz, peki bunu neden düşünmüyorsunuz? İnanın her şey göstermelik. Bakın benim telefonuma her gün 5 kez “Biz bize yeteriz Türkiye’m kampanyası’nın mesajı geliyor.

“Evde kalanlar kampanyaya destek versinler”

“Biz ‘virüsten mi ölsek açlıktan mı?’ ikilemi arasındayız, ölümü göze alıp her gün sokağa çıkıyoruz. Bir de bizden para isteniyor, düşünebiliyor musunuz? Evde kalan ben değilim, ben evime aile virüs taşıyorum, ben  de ailem de güvende değil. O zaman güvende olanlar versin benden istemesinler. Benim maaşımdan, yediğimden içtiğimden her şeyden vergi alıyorlar, bugün yine benden istiyorlar. Hastalıkta yine ben ölüyorum.

“İş yerinde 4 kişide virüs var”

“İki gündür boğaz ağrısı nedeniyle işe gitmiyorum. Doktor, solunum yolu enfeksiyonu dedi. Test yapılmadı ama virüs değilmiş. Bugün değilse de yarın. Zaten benim faranjitim ve alerjik astımım var. Ama sürekli kullandığım bir ilacım ve raporum yok. Bu nedenle kronik hasta sayılmıyorum. Ayrıca iş yerinde 4 kişide virüs tespit edildi. Sonunda temas ettiğimiz kişiler, bakalım 14 gün sonra sayı kaç olacak? Arkadaşlarımız bu durumu iş yeri hekimine söylemiş. Hekim de ‘Sağlık Bakanlığı’na bildirdim, çalışmaya devam edebileceğiniz, söylendi’ demiş. Ne kadar doğru bilmiyoruz. Ama bizleri izole etmeyecekler. ”

Bainet Ruken Tuncel özel Haberi

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu