GüncelManşet

Bir ÖG Okuru yazdı “Kılıçdaroğlu nereye yürüyor?”

Kılıçdaroğlu’nun başlattığı “Adalet yürüyüşü”dokuzuncu günde devam ediyor. “Adalet yürüyüşü” başladığı günden bu yana pek çok başlıkta tartışmaların odağı oldu. R.T.Erdoğan’ın daha ilk günden nefret ve hakaretlerinin hedefi olan “adalet yürüyüşü”ne daha yakından bakmalı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından, partinin İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanması sonrası başlatılan “adalet yürüyüşü”nün Ankara’dan İstanbul Maltepe Hapishanesine kadar süreceği, tahminen 25 gün süreceği ve 432 kilometrelik bir yolun yürüneceği duyuruldu. Bugüne kadar yürüyüşte toplam 149 kilometre yol kat edildi.

Kılıçdaroğlu, “adalet yürüyüşü”’nü Maltepe Hapishanesi’nde sonlandıracaklarını, ancak “adalet arayışları”nın, mitingler, farklı etkinliklerle devam edeceğini söyledi: “Adalet arayışı devam edecek. Mitingler de yapılabilir, başka şeyler de yapılabilir, her halükârda adalet arayışını kararlılıkla ve inançla sürdürmemiz gerekiyor. Maltepe bir sembolik yer, mitingimizi yapacağız, herkes evine gidecek. Toplum, bu yürüyüşle hafif şöyle bir doğruldu, hem parlamento içinde hem parlamento dışında muhalefetimizi yükselterek sürdüreceğiz.” 

Yürüyüşün başladığı günden bu yana yol üstünde demeçler veren, grup toplantısını yapan ve R.T.Erdoğan’lapolemikler yapan Kılıçdaroğlu’nun sözleri yürüyüşün genel çerçevesi hakkında da bir fikir veriyor. Kılıçdaroğlu,“adalet yürüyüşü”ne başlarken Berberoğlu’nun tutuklanmasını kast ederek “bıçak kemiğe dayandı, buna sessiz kalamazdık” açıklamaları yaptı. CHP’nin, bu yürüyüşte temelde Enis Berberoğlu’nun serbest bırakılması talebini öne çıkardığını bununla birlikte tutuklu bulunan Cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticisi gazetecileri de sık sık gündeme getirdiğini gördük.

Kuşkusuz yürüyüşün temel şiarı,“adalet” olunca, özeliklede OHAL’le birlikte hukuksuz bir şekilde hakkında soruşturma açılan, açığa alınan ya da işten atılan kamu emekçileri ile AKP iktidarının çeşitli biçimlerde mağdur ettiği ve geniş bir yelpaze oluşturan kesimleri de anmak farz oluyor. Tüm bu kesimlerin maruz kaldığı uygulamaları gündeme getiren kapsayıcı bir dil yakalanmaya çalışıldığını anlaşılıyor.

Kılıçdaroğlu’nun, sık sık OHAL’e değinmesi, KHK’larla işten çıkarılan,  görevden alınan akademisyenlerden ya da daha genel anlamda “adalet” talebi olanlardan söz etmesini de bu strateji kapsamında okumak yanlış olmaz.

AKP iktidarının yargıdaki kurumsallaşması, inşa ettiği hegemonya, hâkim ve savcılar üzerindeki sultası Kılıçdaroğlu’nun“adalet” talebi etrafından en yoğun işlediği konulardan biri. Kılıçdaroğlu merkezinde Kemalist ve ulusalcılara yönelik hak ihlallerinin olduğu bir gündemi, geniş emekçi yığınların adalet talebini diline dolayarak işliyor.

Hileli referandumda eve kapanan CHP

AJJEYürüyüşün Berberoğlu’nuntutuklanmasından sonra başlatılması aslında herşeyi açıklıyor. Kılıçdaroğlu, bugün diline doladığı çeşitli kesimlerden ezilenler KHK’lar ile işten çıkarılır, soruşturulur ya görevden alınırken, mecliste “sıkı muhalefet”yapmaktaydı.

On binlerce kamu emekçisi, mağdur edilirken, grevler yasaklanırken Kılıçdaroğlu’nun muhalefeti, sesinin yükselmesine paralel sertleşmekteydi. Ne zamanki AKP iktidarının demir yumruğu CHP’ye dokundu, Kılıçdaroğlu işte o zaman bir bilinç sıçraması yaşadı, ülkede “adalet”in olmadığını bunun içinde sokaklara çıkılması gerektiğini anladı!

Ne var ki, 16 Nisan sürecinde, “Hayır” çalışması yürütenler, zaten baskı, gözaltı ve engellemelere inat sokakta bedeller pahasına tavrını ve duruşunu ortaya koydu. Akabinde sandıktan “Hayır”çıkmasına rağmen yapılan hileyle referandum sonuçları çalındı. Yine OHAL’e rağmen, AKP iktidarının zulmüne karşın kitleler sokakta “Hayır”ına sahip çıktı, meydanları zapt etti. AKP’nin bundan fena halde rahatsız olduğu ise gerçekleştirdiğitutuklamalardan anlaşıldı. Ne varki korkan sadece AKP değildi. CHP’de referandum sonuçlarına yönelik sokağa taşan tepkiyi büyütmek yerine sokaktan çekilme çağrısı yaparak kaygılarını ve duruşunu ortaya koydu.

Yığınların gidişatı etkileyecek bir enerjiyle sokağa taştığı bir süreçte CHP, bu hamlesiyle, kitle hareketini pasifize etti, geri çekti.

Devrimci, ilerici ve yurtsevergüçlerin güçsüzlüğü ve yetersizliğini fırsat bilen CHP, “Hayır”iradesini adeta AKP ile birlikte gasp etti, 16 Nisan hileli referandumunu onayladı!

Görünmez 12 HDP’li vekil

tutuklu hdp milletvekilleriyle gorusmeye chp ye izin var hdp ye yok 1496564233Ancak CHP’ningünahları yalnızca bunlar değil. Bugün radikal söylemleri, ceberut devletin gadrine uğramış tüm kesimler için kendini adres gösteren CHP’nin bu kesimler içindede belirgin bir ayrım yaptığı sır değil.

Bugün, yürüyüşe neden olan tutuklanma hadisesinin yolunu açan yine CHP oldu.

AKP’nin, HDP’nin tasfiye dilmesi, milletvekilleri ve eş başkanlarının tutuklanmasına yönelik stratejisi  kapsamında dokunulmazlıkların kaldırılması adımı CHP tarafından desteklenmiş böylece milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılmıştı. Hemen ardından Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ’ın da aralarında olduğu dokuz HDP milletvekili tutuklandı. Şu anda 12 HDP milletvekili hala hapiste. Tutuklanma tehdidi HDP’li vekillerin üzerinde adeta “Demokles’in kılıcı” gibi sallanıyor!

Öyle görünüyor ki, CHP, söz konusu Kürtler, Kürt hareketi olduğunda, adalet terazisini rafa kaldırıyor. Mecliste HDP’ye yönelik kurulan ırkçı, milliyetçi bloka dâhil olmaktan çekinmeyen CHP, AKP iktidarının Rojava’ya yönelik sınır ötesi operasyonlarına da “mili hassasiyetler”,“terörle mücadele” adı altında açıktan destek verdi.

Ahmet Davudoğlu’nun başbakanlığı döneminde MGK’da onaylanan “Diz Çöktürme” stratejisiyle T. Kürdistanı’nda öz yönetim talebine karşılık, Cizre’de, Sur’da, Nusaybin’de ve çok sayıda mahalle, ilçe ve bölgede gerçekleştirilen vahşi operasyonlar, katliamalar da CHP’nin“adalet” parantezine giremedi! Cizre’de bodrumlarda insanlar diri diri yakılırken CHP üç maymunu oynuyor, “terörle mücadele”de AKP’ye destek veriyordu.

Söz konusu çizginin bugün devam ettiği bir gerçek. “Adalet yürüyüşü” bir milletvekilinin tutuklanması üzerine başlamışken ondan önce tutuklanan 12 vekilin durumu ise yok sayılıyor. CHP öyle anlaşılıyor ki HDP’li seçilmişlerin vekilliklerini saymıyor. Meclisteki üçüncü büyük parti sanki hiç varolmadı, bu partinin eş genelbaşkanları ve milletvekilleri zindanda değil. Bu ülkede ilk defa bir milletvekili tutuklanıyormuş gibi hareket eden CHP, böylelikle kimin için “adalet” istediğini gösteriyor.

CHP’nin “adalet”kümesinin içinde, Kürtlerin olmadığı aşikâr. Kılıçdaroğlu’nun“bardağı taşıran son damla” ifadesiyle Berberoğlu’nun tutuklanmasını dile getirmesi, HDP’li vekiller ve seçilmişlere, yönetici ve üyelere yönelik engelleme, baskı ve gözaltı ve tutuklama saldırılarından söz etmemesi tesadüf olmasa gerek!

CHP öyle anlaşılıyor ki, AKP’ye karşı mücadele ederken, Türk şovenizmi, milliyetçilik ve ırkçılık zemininde ise onunla ortaklaşıyor. Kemalist ulusalcılık, HDP’lilerin tutuklanmasıyla ortaya çıkan muhalefet boşluğunu, “tek millet”,“tek devlet”,“tek vatan”mottosuyla ama bu kez AKP’ye muhalefet şerhiyle dolduruyor.

CHP, 16 Nisan referandumunda artık iyice belirginleşen ve sokağa yansıyan, dipten gelen dalgayı, Kemalizm’in zehirli ideolojik argümanlarıyla kirletmeyi, bu hareketi özellikle Kürtlerden uzaklaştırmayı ve bu enerjiyi devletin bekasının CHP eliyle inşa edilmesi için kullanmayı amaçlıyor.

CHP, ezilenlerin gerçek adalet talebini sömürüyor!  Bu çok açık!

Sokakta Olmak Güzeldir!

Yürüyüşünbaşladığı günden bu yana eyleme katılanların bileşimi de bize bunu gösteriyor. 8. gün yürüyüşüne “Bilim itaat etmez” pankartlarıyla katılan KHK ile ihraç edilen akademisyenler; “Zeytin için de adalet aramaya geldik. O kadar çok adalete ihtiyacımız var ki, hem içeride hem dışarıda” diyerek Kazdağları’ndan eyleme katılan köylüler; “Karanlıkta adalet istiyoruz” diyen Somalı aileler; Gezi isyanında hayatını kaybeden Mehmet Ayvalıtaş’ın babası Ali Ayvalıtaş, EşberYağmurdereli, Kardeş Türküler ve Suavigibi demokrat, aydın ve sanatçıların katılması da ezilenlerin gerçek adalet isteğini gösteriyor.

 CHP’nin, yığınların gerçek talebi olan “adalet” şiarıyla sokağa çıkmasıyla faşizmin cenderesinde emeği gasp edilen, sömürülen geniş yığınların eyleme ilgisi giderek artıyor.

Bir düzen partisi olan CHP’nin, AKP iktidarına karşı meclis koridorları dışında sokakta hak araması, niteliğinden bağımsız bir şekilde kitle hareketi üzerinde olumlu etkiler bırakacaktır. Bu anlamıyla çağrıcının CHP olması bu gerçeği değiştirmez. Yığınların yaşadıkları sorunlar için, demokrasi ve özgürlük talepleriyle sokağa çıkması olumludur. Bu durum, yığınların sokaktan, alanlardan uzak tutulmasının bir devlet stratejisi olarak yaşama geçirildiği ülkemizde önemli bir gelişmedi.

Burada aslolan, devrimci, ilerici ve yurtsever güçlerin eksikliğidir. CHP tamda bunun farkında olduğu için ana muhalefet rolüne soyunmaktadır.

Kitlelerin adalet ve özgürlük çığlığı!

Açık ki CHP, kitlelerin bilincinde her gün biraz daha mayalanan öfke ve tepkiyi doğru okuyor. CHP, giderek gelişen ve sokakları da zorlayan kitle hareketini tespit etmiş durumda.

Temelde ise CHP bugüne kadar belli yanlarıyla iz düşümlerine tanık olduğumuz ancak önümüzdeki günlerde patlamalar halinde büyümesi muhtemel kitle hareketine oynuyor. Hareketi, Kemalist ideolojiyle şekillendirmeyi, böylece sınırlarını da çizmeyi planlıyor. Böylelikle AKP’ye karşı belli bir güç toplamayı ve rakibi karşısında inisiyatif almayı, daha orta vadede ise iktidara ortak olmayı hedefliyor. Bahsini ettiğimiz stratejinin uluslararası alanda yaşanacak gelişmelere paralel çok daha hızlı yol alması, daha kısa sürede daha yıkıcı sonuçlar üretmeside mümkün!

Bugün CHP’nin diline pelesenk ettiği “adalet” talebi gerçekte, Türk, Kürt ulusundan, çeşitli milliyet ve inançlardan; cins ve kimliklerden emekçi yığınların bir çığlığı. Ezilenler, 15 yıllık AKP iktidarı boyunca korkunç bir baskı, şiddetle; temel hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılması ve yok edilmesiylekarşıkarşıya kaldı.

Bu yanıyla “adalet” talebi gerçek anlamda CHP’nin değil ezilen yığınların talebidir ve meşrudur. Yürüyüşe gösterine ilgiyi bu pencereden okumalı! AKP’nin, zulmü altında can çekişen kitleler gerçek adalet istiyor.

İşte tamda devrimci, ilerici ve yurtsever güçlerin dikkatlerini çevirmesi gereken noktada budur: Kitlelerin adalet ve özgürlük çığlığı!

Devrimci, ilerici ve yurtsever güçler, CHP’nin doğrudan örgütlediği bu eyleme angaje olmadan- zira CHP’nin niyeti açık- bağımsız, özgün politika ve duruşlarıyla ezilenlerin bu çığlığına kulak vermeli. Kitlelerin AKP iktidarına yönelik öfkesiyle buluşmak için daha güçlü bir şekilde sokağa çıkmalı.

Kitlelerin adalet talebini, Kemalist ideolojinin mengenesinden kurtararak, doğru yola sevk etmeli.

Sokakta her türlü hak arama eylemine azgınca saldırıldığı bir iklimde, yolları aşındırmanın böylesine meşru bir zemin kazandığı bir ortamda, bu kazanımların gerçek bedellerini ödeyenlerin herkesten önce meydanlarda olması gerekir. Devrimci, ilerici ve yurtsever güçler, OHAL’in kaldırılması,seçilmişlerin serbest bırakılması, temel hak ve özgürlüklere yönelik saldırıların son bulması, demokrasi ve özgürlük talepleriyle, kendi belirledikleri alan ve güzergâh üzerinden sokakları zorlamalıdır!

Sokakta hak aramak meşrudur!Bunu yüksek sesle haykırmak önümüzde acil bir sorumluluk olarak duruyor!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu