Makaleler

“ÇÖZÜM SÜRECİ”: DAR GELEN GÖMLEK!

 

17 Aralık sonrası süreçte oluşan politik iklimin Kürt meselesinde yeni fırsatlara da kapı aralayacağını ifade etmiştik. Bu süreç, artık “çözüm süreci” denen politik çerçevenin çok üstüne çıkan bir iklim yaratmıştır. Yani “çözüm süreci” bu yeni koşullarda yeni bir denklemin içine objektif olarak girmiştir. Bu durum Türk egemen sınıflarının aleyhine, Kürt meselesinin ve Kürt Ulusal Hareketi’nin ise lehine olmuştur. Sürece de bu denge arayışının mücadelesi bir süre damgasını vuracaktır.

 

Kısaca 17 Aralık’la birlikte bu denge neden değişti, ona değinelim. Egemen sınıflar arasındaki kapışma ne denli güçlü, karmaşık ve açık bir hal alırsa devrimci ve demokratik mücadelenin bu süreçlerde ileriye doğru hamle yapmasının nesnel koşulları o denli fazladır. Yani egemenler arasındaki kavga ve kriz ile demokratik-devrimci mücadele arasında ters bir orantı vardır. Politik krizler devrimci ve demokratik mayalanmanın daha sağlam olmasını getirir. Hatta bazen bu politik krizler, ekonomik krizlerden daha etkili bir devrimci zemin oluşturur. Bu ikisinin birarada olması ise devrimci durumun gelişimini kısa sürede ve büyük bir hızla olgunlaştırır. Politik kriz koşulları tam anlamıyla mevcuttur. Buna ekonomik krizin de büyüyerek eşlik edeceği aşikardır. Bu durumun toplumsal ve politik önceliği en önde bir sorun olan ve mücadelesi en örgütlü biçimde yürütülen Kürt meselesini de doğrudan etkileyeceği açıktır.

Bunun yanında Kürt meselesinin bölgesel özelliği ve Türk egemen sınıflarının “bölgesel güç olması” ya da bu iddia ile ortaya çıkması, sorunu bölgesel ölçekte de değerlendirmeyi kaçınılmaz kılıyor. Bu bağlamda bölgenin de politik bir kriz içinde çalkalandığı ve dengelerin kurulmaya çalışıldığı bir dönemden geçtiğini görmekteyiz. Gelişmeler Kürt meselesinin politik karakterini de doğal olarak etkilemektedir. Bu kriz ortamı Kürt meselesi bağlamlı mücadeleye kuşkusuz güçlü bir dinamizm katmaktadır. Tarihsel fırsatların kapısının adeta gümbür gümbür dövüldüğü ve bu sesin artık her kulak tarafından duyulduğu bir süreç yaşanmaktadır. Buna Kürdistan’ın ilhakçısı olan devletler arasındaki keskin çatışmalar ve kutuplaşmalar da eklenmelidir.

İşte bu bölgesel ve ülke çapındaki politik krizlerin çakışması nesnel zemini oluşturmaktadır.

Öznel durum ise Kürt Hareketi’nin Kürdistan’ın ilhak edilmiş her bir parçasında örgütlü olmasıdır. Rojava’da oluşan boşlukta demokratik temelde fiili bir statü kazanması süreci doğrudan etkileyen öznel bir gelişmedir. Yine Irak Kürdistanı’nda var olan statü rejim ne kadar gerici ve işbirlikçi olsa da Kürt meselesini olumlu etkileyen bir yan içermektedir. Aynı şekilde Türkiye Kürdistanı’nda KCK sistemi altında Kürtlerin fiili olarak örgütlenmesi ulusal kimlik sorunlarını gerçekleştirme süreci ve bunun yarattığı toplumsal bilinç ve gelişim meseleyi ileri taşımada güçlü bir yandır.

Türk egemenlerinin yine kaçırdığı tren ya da dünü bugüne taşımak

İşte tam da bu nedenlerden dolayı artık “çözüm süreci” Kürt meselesine dar gelen bir gömlek haline gelmiştir. 17 Aralık süreci sonrası geçen her an ise bu gömleğin düğmelerini patlatmaktadır. Bunu doğrulamak için Tayyip’in her fırsatta her gelişmeyi “çözüm süreci karşıtı” olarak yorumlamasında, liberal aydınların AKP ya da Tayyip karşıtlıklarından dolayı Kürtlerin daha aktif ve karşı tavır alması gerektiği çağrılarında, bilumum egemen sınıfların “Kürtseverlik” yarışına girmelerinde, Kürt kartını yanına çekmek için gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında boy veren her renkten tartışmacılara bakmak bile yeterlidir.

AKP meseledeki oyalama tavrına Kürtlerin düne ait taleplerini karşılamaya çalışarak yeni bir biçim verme telaşında. İmralı’ya giden heyetlerde gösterilen esneklik, gazetecilerin İmralı’ya gönderilmesi hazırlığı seçim süreci pek de önemsenmeksizin gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Ancak düne ait olan bu talep pek de heyecan yaratmıyor. Sürecin politik ikliminde karşılığı zayıf olan hatta pek az önemli olan gelişmeler olarak yerini alıyor. AKP’nin yol haritasının tuzak ve düzenbazlıklarla dolu niteliği, artık tuzak olma yeteneğine bile haiz değildir.

Tam da bu süreçte Kürt Hareketi oluşan yeni politik iklime uyum sağlama sürecini yavaş yavaş geride bırakma çabasındadır. İlk etapta egemenler arasındaki krize dair AKP’yi rahatlatan açıklamalardan başka bir noktaya adım atılmaya çalışıldığını görüyoruz. Krizin doğurduğu nesnel olanaklara odaklanma sayılacak politik söylemler geliştiriliyor. Talepler ve istemler ve de kuşkusuz buna uygun olarak yürütülecek yeni bir mücadeleci sürecin örgütlenmeye çalışılması söz konusudur.

Bu noktada ilk çıkışı 8 Şubat’ta BDP-HDP heyetiyle yaptığı görüşmede A. Öcalan yaptı. “Demokratikleşme paketi” olarak sunulan ve içinde internet sansürünü de içeren yasal düzenlemeye karşı “provokasyon” dedi. Müzakere ve danışma zahmetine bile katlanmadan yapılacak yasal düzenlemelerin süreci baltalayacağını, “Bu ciddiyetsizlik, bu savrulma tutumu devam ederse süreç için daha fazla katkı sunmam güçleşir. Hükümet seçimi bahane edip meselenin ciddiyetinden uzak bir noktaya savruluyor. Böyle devam ederse sürecin bitmesinin sorumlusu olur” diyerek “güçlü” sayılacak bir uyarı da bulundu. 

Hemen akabinde 13 Şubat’ta ise BDP “müzakere ve barış yasası” taslağıyla 8 maddelik bir öneri getirdi. Bu bir süredir dillendirilen müzakereye geçilmesi talebinin ete kemiğe bürünmüş hali olmuştur. Böylece İmralı görüşmelerini yasal dayanak üzerinden yürütme ve farklı kesimleri çeşitli örgütlenmelerle sürece dahil ederek yapılan görüşmelerin güvence altına alınmasını sağlamayı hedefliyor. Bunun Kürt ulusal hareketinin genel politik çizgisi olan barış ve uzlaşma tutumuna uyumlu olduğu açıktır. Meseleye demokratik kazanımlar perspektifinden baktığımızda ilerici karakterini teslim etmemiz gerekir. Kürt ulusal hareketin sürecin epeydir durgun ve kendiliğinden yürüyen görüntüsüne karşı bir yeni hamle ve mücadele halkası eklediği görülmektedir. Bu eksende yürütülecek diplomatik ve politik mücadele sokak eylemleriyle kuşkusuz desteklenecektir. Bu hamlenin Türk egemen sınıflarının temsilcisi AKP tarafından memnuniyetle karşılanmayacağı açıktır.

Dil ağrıyan dişe gider!

Bunun Kürt meselesinde yeni gerginlikler ve sertleşmelere yol açacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Kürt Hareketi’nin bu hamlesi dengeleri kuşkusuz bozacaktır. Ancak bu taleplerin seçim arifesinde AKP tarafından geçiştirileceği, meclisin tatile girmesinin bir gerekçe olarak kullanılacağı açıktır. Ki seçim öncesi kitlelerin bu eksende odaklanarak seferber edilmesi de zorluklar arasındadır.

Bu açıdan bakıldığı zaman bu hamlenin gecikmiş bir hamle olduğu açıktır. Karşılığı da zayıf olacaktır. Yine politik iklimin özelliklerine uygun onu karşılayan, hak taleplerini sürecin ruhuna göre şekillendiren bir yaklaşımı da içermemektedir.  Süreç Kürt ulusunun dil, kültür, siyaset yapma vb. temel haklarının ve özgürlüklerinin daha geniş çerçevede ve bütünlük içinde somut bir programa dönüştürülerek ele alınmasına olanak sunmaktadır. Devletin bu haklar doğrultusunda zorlanması koşulları ziyadesiyle vardır. Kürtlerin kanla, canla ve her türlü bedel ödeyerek gündeme getirdiği ve dayattığı Kürt ulusal hakları adeta musluğu zapt eden Türk egemenlerince gıdım gıdım verilmektedir. Bu musluğun her zamankinden daha fazla kontrol edilme ve açılma olanaklarının Kürtler lehine doğduğu bu koşullarda sınırlılık, dar çerçeve musluğun kontrolünü egemen sınıflardan almaya yetmeyecektir.

“Çözüm sürecinin” inisiyatifi Türk egemen sınıflarının kontrolünden çıkacak nesnel koşullar içinde bulunmaktadır. Kürt Ulusal Hareketi’nin, bizim reformcu olarak gördüğümüz, azami programı ekseninde hareket etmesinin ve bu eksende taleplerini net ve açık şekilde dillendirmesinin önünde hiçbir engel bulunmamaktadır. Tam tersine bunun koşulları fazlasıyla mevcuttur. Bu politik krizde Türk egemen sınıflarının ve liberal, muhafazakar, ulusalcı vs. aydınların gündemine kendi ulusal taleplerini en ileri düzeyde tartışacak şekilde gündem yapmasının olanakları vardır.

Kürtlerin taraf olması için yürütülen gayret ve çaba bilinçli ve onu bu politik gündem ekseninde boğma ereğini de taşımaktadır. Bu objektif olarak böyledir. Buna prim verilmeksizin ulusal hak ve talepler azami programı çerçevesinde gündem haline getirilmesinin, Kürt meselesinin bu bağlama oturtularak politik kriz içinde yerini almasının koşulları vardır. Dil ağrıyan dişe gider. Her sınıf, katman, zümre ve aydın sürece bu açıdan bakmakta ve Kürtleri konumlandırmak istemektedir. Ancak Kürt ulusal hakları nedense gündem olmamaktadır.

Devrimci ve komünistlere düşen görev ise Kürt ulusal haklarının seçim atmosferinin avantajlı koşulları göz önüne alınarak geniş kitlelerde benimsenmesi ve özgürce ayrılma hakkının talebi ekseninde yürütülmelidir. Yani örgütlü Kürt Hareketi’nin demokratik talepleri desteklenirken bir yandan da özgürce ayrılma hakkının meşruluğu da gündemleştirilmelidir.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu