Makaleler

Brezilya: “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!”

Ülkemizle ilgili mevcut değerlendirmemiz bürokratik kapitalist ve gelişmekte olan yarı-sömürge, yarı-feodal yapıdır. Son 10 yıldır aynı hükümet iktidardadır. Şu an iktidarda olan İşçi Partisi (PT) sözde sol bir partidir. Bu parti içerisinde Guevera’dan etkilenenler, Katolik Kilisesinden olanlar ve bazı sendikacılar vardır. İlk 8 yıl PT’ye ve hükümete eski sendikacı Lula da Silva önderlik etti. Son 2 yıldır ise yine Lula’nın önerdiği Dilma Roussef, rejimi aynen devam ettirme göreviyle iktidara geçti. Dilma, 1960 ve 70’lerde Troçkistlerle silahlı mücadelede militandı. Yani ideolojik alt yapısı Troçkizm’dir. Bu güçlerin devlet yönetimine gelmesinin iki nedeni vardır:

Birincisi; sözde neo-liberal politikaların kitleler tarafından sevilmemesi, PT’nin bunu kullanarak farklı bir alternatifmiş gibi yapması;

İkincisi ise; dünyadaki kapitalist kriz Brezilya’da da etkisini gösterdi, bu nedenle de halk PT’nin bu noktada yaptığı propagandadan etkilendi ve “işçi” partisi olmasından kaynaklı bir beklentiye girdi.

30’lardan 90’ların başına kadar burjuva bürokratik fraksiyon devlet gücü noktasında hegemonya sahibiydi. Ancak Brezilya yeniden yapılandırılırken Lula’nın seçilmesinden sonra komprador burjuvazi öne geçti ve egemenlik sağladı. Milli burjuvazi de Lula ile tekrar devlet yönetiminde gücü ele geçirebilecekleri düşüncesiyle seçimlerde onu destekledi.

Seçimin hazırlık sürecinde PT’nin kongresi yapıldı. Bu kongrede PT’nin politik programında ve tüzüğünde değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklerde sosyalist ve işçi hükümetini referans alan tüm söylemler kaldırıldı. Bu hükümetle birlikle kapitalizm içerisinde devletin dejenerasyon krizine çözüm bulacaklarını umdular. Aynı zamanda da sınıf mücadelesini kırmayı hedeflediler. Kilisenin ve sendikaların bu parti içerisinde olması ve ciddi bir kitle tabanına sahip olmaları, PT’ye bu politik ve ekonomik yaptırım kararları noktasında otorite sağladı. Kitleler bunun tek alternatif ve en iyi alternatif olduğuna inandı.

Lula’nın seçiminde halkın büyük umutları ve büyük değişim beklentileri vardı. Ancak Lula iktidara geldikten kısa bir süre sonra Brezilya’daki sorunların çok daha köklü olduğu ve tarım, sağlık, eğitim, sosyal hak vb. sorunlarda değişimin çok uzun yıllar alacağı anlaşıldı.

brezilya3Lula hükümeti başından beri 5 sendika merkezi, ayrıca tarım işçileri merkezi ve o dönemde toprak için savaşan en büyük grup olan Topraksız Topraklılar Hareketi (MST) tarafından da desteklendi. Ama beklenen değişimler hiçbir zaman olmadı. Hükümet emperyalist politikaları uygulamakla kalmadı, daha da derinleştirdi.

FHS hükümetinde (Lula’dan bir önceki hükümet) önerilen bazı sağ reformlar PT tarafından o dönemde reddedilirken, PT iktidara geldikten sonra aynı gerici reformları sundu ve kabul edildi. Bu reformlar ülkenin anayasasında değişiklikleri de içeriyordu. Bu anayasa değişikliklerini özelleştirmelere, finans politikalarında serbest değişim politikalarına ve dünyada en yüksek vergilendirmelere yol açabilmek için önerdiler. Aynı zamanda bu değişiklikler spekülatif sermayeyi yükseltmek için de ayarlandı. Ana üretim maddelerinin yani kahve, soya, portakal, tütün, şekerkamışı üretiminde ve aynı zamanda demir madenlerinde serbest yatırıma tabi olmasına da olanak sundu. Tarım kalkınması zaten zayıfken, Lula’nın önlemleri tarıma kilit vurdu. Büyük bir özelleştirme getirildi. Bazı bölgelerde tarım reform politikalarını durdurup yerine tarım ticaretini getirildi. 

Hükümetin bu kontra reformları kitlelerin ve halkın direnişlerine neden oldu. Ancak bu direnişler yerel ve ufak direnişlerdi, merkezi büyük bir direniş sergilenemedi.

Bu reformlara karşı halkın gelişebilecek direnişini engellemek için en yoksul kesime göz boyama olarak sosyal yardım vermeye başladı hükümet, başta “sıfır açlık” olarak adlandırdıkları bu sosyal yardım başarısız oldu ve sonrasında aile yardımına çevrildi. Bu aile yardımında ailelere ayda 30 Dolar veriliyordu. Bu proje Mussolini temelli bir projeydi. Verilen bu küçük sosyal yardımlarla halkı bu hükümetin bir parçasıymış gibi hissettirerek hükümeti sahiplenmesini sağlamak ve olası direnişleri engellemeyi hedefliyordu.

Ayrıca bu paranın ailelerde hükümete bağımlılık yaratmasını da hedefliyordu devlet.

PT’nin oportünist ve revizyonist sözde halk cephesi 10 yıllık iktidarı boyunca emperyalist politikaların uygulayıcısı oldu. Bunun sonuçları yeni değildi ancak politik, sosyal ve ekonomik sorunları derinleştiren bir süreç oldu.

 

Ekonomik sorunlar:

* Toprak ve mülke yoğunlaşmada artış

* İhracat için olan temel maddelerin üretiminde artış

* Sanayileşme sürecinin durdurulması

* Ulusal ekonominin bitirilmesi

 

Politik ve sosyal sorunlar:

* Halkın sosyal mücadelesini ve yoksulları kriminalize etmek

* Özellikle de şehirde ve kırsaldaki yoksullar üzerinde genel anlamda baskıyı artırmak.

Uluslararası diplomaside PT hükümetinin sert konuşmaları var, ancak bu yalnızca yüzeyseldir. Sözde yoksul ülkeler ağzıyla konuşmakta BRICS’in (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) diplomatik masalarında, ancak kapalı kapılar arkasında ise tüm emperyalist talepler noktasında anlaşmakta ve bunlara uymaktadırlar. Örneğin Brezilya askerleri, Birleşmiş Milletler askerlerinin bir parçası olarak Haiti’de bulunmaktadır.

ABD’nin tüm askeri politikaları Latin Amerika’da uygulanmaya ve derinleştirilmeye devam etmektedir. Latin Amerika’da sürekli daha fazla ABD askeri bulunmaktadır. Brezilya hükümeti ABD askeri politikalarını sürdürmekle kalmamış, aynı zamanda Chavez ve Lula’nın önderliğinde UNASUL’u (Güney Amerika Savunma Bakanları Birliği) yaratmıştır. Bu konseyin toplantıları her zaman ABD’nin savunma departmanı veya ABD ordusunun Güney Yüksek Komando Birliği tarafından gözlemlenmektedir. Bunun yanısıra Güney Amerika’nın tüm savunma bakanları ABD Güvenlik Bakanlığı’na veya Güney Ordu Komutası’na rapor vermektedir.

Toprak dağılımına bakacak olursak;

* Toplam toprak sahiplerinin % 1’i toplam toprağın % 50’sine sahiptir. Her toprak mülkü 100 hektardan fazladır. Bu alan 200 milyon hektardır, yani toplam toprak mülkünün yarısıdır. 

* Diğer yandan toprak sahiplerinin % 70’i ise 100 hektardan az toprağa sahiptir. Bu da toplam toprak mülkünün % 25’idir.

* % 29 toprak sahibi ise 10 ile 1000 arası hektar toprağa sahiptir, bu da toplam toprağın % 25’i civarındadır.

Bu dağılım hükümetin politikasının sonucudur. Tarım reformu oldu ve askeri rejimden bu yana çok az miktarda bir toprak köylülere verildi. Ki şimdi bu da durduruldu. Toprakların büyük bir kısmını ABD, Çin ve Rusya Brezilya’da işlemek için aldı, örneğin şekerkamışı için veya bio-enerji için. Şekerkamışı üretimi büyüdükçe soya üretimi Amazon bölgesine kadar itildi. Aynı zamanda da soyanın amazona yaklaşması hayvancılık üretimini Amazon’un içine doğru itti; bu da birçok ormanı yok etti.

Özetleyecek olursak bu değişik ekonomik kaynaklar serbest üretilmektedir, bir üretim diğerinde azaltma yaratmıyor; yalnızca coğrafi olarak yer değiştiriyor. Brezilya daha önce de belirttiğimiz gibi tarım ticaretine yöneldi ve bunun gelişmesi için elinden geleni yapıyor. 

Brezilya’da farklı bio-rezervler, parklar vs. yapıldı, bunlar da ciddi çevre kaybına sebep oldu. Bu çevre kaybı da o topraklardaki yoksul köylülerin yerlerinden edilmesine sebep oldu. Yasalara göre Amazona bölgesinde toprak sahibi sahip olduğu toprağın sadece% 20’sini işleyebilir ve geri kalanına dokunamaz, çünkü bu Amazona bölgesine aittir. Bu nedenle de köylüler yeterince ürün üretemedikleri için ya başka yerlere gitmektedir ya da kalıp ceza ödemeyi göze almaları gerekir. Ancak genelde yasaları çiğneyenler tarım ticaretinin başındaki yöneticilerdir. Şirketler rüşvet yoluyla bu alanlarda üretim yapmakta, yasaları çiğnemektedir. Küçük toprakları olan köylüler ise büyük bir çoğunlukla bölgeyi terk etmektedir.

Amazona ormanı, Brezilya’nın toplam yüz ölçümünün % 60’ını oluşturmaktadır.

brezilya5Ancak Amazona bölgesine bugün baktığımızda tamamen orman değildir artık. Birçok yerde orman yok edilerek hayvancılık, soya üretimi ve şekerkamışı üretimi yapılmaktadır.

Bu bölgelerde yaşayanlar etnik gruplar halinde yaşayan yerlilerdir. Bunların yanısıra nehir kenarında yaşayan gruplar vardır ve küçük köylüler ormanın içine yerleşerek küçük üretim yapmaktadır. Bu çevre kaybının tek bir amacı vardı, o da köylüleri bu alandan çıkarmak ve başka köylülerin bu alana girmesini önlemektir. Ayrıca, bu bölgelere dair birkaç farklı projede vardır; maden, hidra enerji santralleri, petrol yatakları projeleri gibi.

Maden, petrol ve gaz üretimi yalnızca bu bölgede kalmamakta Brezilya’nın farklı bölgelerinde de benzer projeler gerçekleştirilmektedir. Bu da ülke doğasına ciddi darbe vurmaktadır.

Brezilya parlamentosunda 15 politik parti vardır. Bunlardan 3 tanesi büyük, 5 tanesi orta çaplı ve diğer kalanlar küçük olanlardır. Bu 3 büyük partiden ikisi (biri zaten PT) hükümet yanlısı, biri ise muhalefettir. 5 ortanın 4’ü hükümet yanlısıdır ve içlerinde revizyonist parti de vardır. Ve bir tane Troçkist parti dışında küçüklerin hepsi hükümet yanlısıdır.

Hükümetin bahsini ettiğimiz desteği sürekli koruyabilmesinin sebebi çeşitli şekillerde bu partilerin başkanlarına düzenli olarak rüşvet vermesidir. Bu rüşvet bazen patlak vermekte ancak hemen üstü kapatılarak gündem değiştirilmektedir.

Baskı politikalarını açacak olursak; geçen yıl polisin baskı politikasında ciddi bir yenilenme oldu. İstihbarat servisini modernleştirme ve geliştirme çalışmaları başlatıldı. Brezilya İstihbaratı CIA ve MOSSAD ile yakın ilişki içindedir. Geçmişte askeri cunta döneminde işkence gören, tutuklanan ve karşı-devrim saflarına geçen işbirlikçiler, bugün bu istihbaratın yeniden yapılanmasında etkin rol oynamaktadır. Artık yerel polis dahi günlük olarak halka karşı savaş silahları (makineli tüfek gibi) kullanmaktadır.

Tarihimizde her zaman köylülere karşı baskı olmuştur. PT içerisinde de köylülere yönelik politik ve ideolojik düzenlemeler başlatıldı. Bir yandan tarım reformunu durdurdular, diğer yanda ise baskıyı artırdılar. Görev güçleri dedikleri asker, polis, paramiliter vs. güçlerden oluşan güçler, toprak sahipleriyle işbirliği yaparak yoksul köylülere baskının artırılmasına yol açtı. Aynı zamanda aktivist, köylü liderleri, dindarlar, çevre aktivistlerinin ölüm rakamları üçe katlanmıştır. 

Şehirlerde de baskı “organize suçlarla mücadele” olarak yapılmaktadır. Son 11 yıl içerisinde Rio’da yaklaşık 10 bin yoksul insan, otoriteye direndiği veya karşı geldiği gerekçesiyle “nefsi müdafaa” kılıfıyla polis tarafından katledilmiştir. Bir yandan ekonomik kalkınmadan ve hayat koşullarının düzeldiğinden bahsederken, diğer yandan işsizlik ve suç oranlarının yükselmesi bir çelişkidir.

Tüm bunlara paralel kadına yönelik şiddette de ciddi bir artış olmuştur. Yakın zamanda federal yasalar kadına yönelik şiddete karşı okullarda bilinçlendirme yapılması kararı almış, kadın kuruluşları artırılmış olmasına rağmen kadına yönelik şiddet oranı da artmıştır. Devlet ise bunu da kendine propaganda aracı yapmış ve bu oranın artma sebebi olarak “artık kadınlar bize güveniyor ve sessiz kalmıyor şiddete karşı; bu nedenle de kayıtlara daha fazla olay geçiyor” demiştir. Tüm (adli) şiddet vakalarının ve cinayetlerin % 90’ının mağduru kadınlardır.

Ayrıca UPP denen bir polis birimi vardır ve bunlar gecekondu mahallelerini işgal ederek polis yönetimlerini orada başlatmaktadır. Bu Rio’da Alemao (Alman) adında bir mahallenin işgali ve orada yaşayanların katledilmesiyle başlamıştır, ama hızla ilerlemektedir. Haiti’de BM askerlerinin yanında Brezilya askerleri onlardan eğitim alarak dönmekte ve buradaki yoksul halka daha fazla baskı uygulamaktadır. Haiti’de BM tarafından uygulanan birçok yöntem bugün Brezilya ordusu tarafından ülkede yoksul halka karşı uygulanmaktadır.

Bu UPP’ler ilk oluşturulduğunda o dönemin başkanı Lula oraya giderek bunun yapılabilecek en iyi güvenlik politikası olduğunu ilan etti. Ve bütün ülkeye bu konseptin yayılması gerektiğini söyledi.

Devletin, polisin ve burjuva medyasının bu baskıları haklı çıkarmaya çalışırken kullandıkları gerekçelere de bakmakta yarar var. Sözde bu organize işler çeteleri gecekondu mahallelerinde daha da çoğalmakta ve silahlanmakta, bu nedenle de suç oranı yükselmekte. Devlet bu grupları gerekçe göstererek bu bölgelere polis aracılığıyla baskı yapmak zorunda olduklarını söylemektedir. Yoksul mahallelerde yaşayan insanlar uyuşturucu satıcılarının silahlarıyla mahallelerinde olmasından memnun değiller, ancak yine de onları polis şiddetine tercih ederler, çünkü polis baskısı ve şiddeti çok daha saldırgan ve yoğundur. Ancak bu baskının ve şiddetin arkasındaki gerçek nedenlerden biri ABD Ordusu Güney Komutası’nın 2016 stratejisinin hedefidir. Bu stratejinin sözde amacı istikrarsız bölgeleri kontrol ederek “Güney ve Kuzey Amerika için dostluk ve işbirliği”dir. Bu programlar Obama hükümeti tarafından kontra isyanlar politikasının bir parçası olarak planlanmıştır.

brezilya4Şimdi ABD, şehirlerdeki gecekondu mahallelerinin sosyal kontrolünü ele almak için yoğunlaşmıştır. Haiti bu deney için ana laboratuar olarak görülmekte. Ayrıca baskının yükselmesinde, 2014-2016 arasında Brezilya’da büyük spor aktivitelerinin olacak olması etkilidir. 2014’te dünya kupası ve 2016’da olimpiyatlar Brezilya’da gerçekleşecektir. Bu iki aktivite de büyük kazanç demektir. Ve buna uygun ülkeyi, özellikle de bunların gerçekleşeceği Rio’yu, hazırlamak gerekmektedir. Yoksul halkın bulunduğu bölgeler bu nedenle büyük önem taşımaktadır.

Ayrıca bu süreçleri kontrol altında tutabilmek için özel yasalar vardır. Örneğin Genel Kupa Yasası. Bu yasa kapsamında “anti-terör yasası” ele alınmakta ve o süreçte sadece şüphelense bile polise istediğini tutuklama yetkisi vermektedir. Ve bu kişiler ancak 2016 olimpiyatlarından sonra serbest bırakılacaktır. 

PT hükümetinin son 10 yıldır yerine getirdiği gerici görevleri sıralarsak; 

* Öncelikle emperyalizmin talep ettiği tüm reformları uyguladı ve derinleştirdi.

* Sözde sosyal programlar getirildi.

* Tarım ticareti geliştirildi. Köylüler kredi çekerek toprak sahiplerinden toprak alabilirler, ama bu daha fazla borç demektir.

* Tüm radikal grupları -komünist ve devrimci- izole etme politikası uygulandı.

* Kamuoyu yoklamalarında hükümetin popülerliği devam ediyor gibi görünse de, bu hükümete karşı protestolar, grevler ve eylemler gelişmekte ve çoğalmaktadır.

Brezilya’da görebiliyoruz ki kapitalist bürokrasi kalıcı bir kriz içerisinde.

Araştırmacılara göre ülkenin ekonomik büyümesi % 4’ten az olacaktır. Bu da Çin, Rusya ve Hindistan’la kıyaslandığında en küçük büyüme oranıdır. Hükümet bu nedenle kredi sistemini getirerek suni bir büyüme yaratmaya çalıştı. Satışlar krediler sayesinde devam etmekte, ama halk gitgide daha da borçlanmaktadır. Satışlardaki büyüme kredi politikalarına dayalıdır. Ancak diğer yandan maaşlar aynı kalmakta ya da daha da gerilemektedir. Bu durumda birçok bölgede işçilerin kendiliğinden greve gitmesine ve yer yer sendika önderliklerini düşürmelerine neden olmuştur.

 

Partinin durumu

Biz proletarya bilimini üçüncü bir boyuta geçmiş olarak görmekteyiz ve bu da Maoizm’dir; Marksizm’in üçüncü ve en son boyutudur. Ayrıca bu yapılandırmayı silahlı mücadeleyi ve halk savaşını başlatmak için bir hazırlık süreci olarak görmekteyiz. Bunun için de önümüzde 4 görev var:

* MLM biliminin teorik kavranışı,

* Kadro politikası; partinin politik, ideolojik ve örgütsel anlayışını kavramış güçlü kadrolar oluşturmak,

* Kitleler içerisinde çalışma-kitle çizgisi,

* Minimal bir lojistik altyapı.

Bu 4 görevi bir bütün olarak görmekteyiz. Bunun yanı sıra tarihimizin değerlendirilmesi görevimiz bulunmaktadır. Parti bütünlük temeli, bunlar içerisinde de ideolojimiz, programımız ve genel politik çizgimiz netleştirilecektir. Bu görevleri yerine getirmek için bir strateji geliştirdik. Bu stratejinin hedefi, yeniden yapılandırma sürecini tamamlamak ve hemen akabinde silahlı mücadeleyi ve sonrasında da uzun süreli halk savaşını başlatmak.

Sürecimizin başından bu yana parti içerisinde sahte komünistlere karşı proletarya çizgisini korumak ve burjuva çizgiyle savaşmak için iki çizgi mücadelesini yürüttük. Bunun parti içerisinde mücadelede doğru yöntem olduğuna ve partimizin tüm tarihini, yani başladığı günden biteceği güne kadar, kapsaması gerektiğine inanıyoruz. Bu çizgi mücadelesinin hedefi tüm sağ veya sol sapmalara karşı mücadele olmalıdır. Aynı zamanda dogmatizm, subjektivizm ve ampirizme karşı savaşmak için de kullanılmalıdır bu yöntem. Ancak en güçlü ve önemli düşmanın revizyonizm olduğunu düşünüyoruz.

Kitleleri kendi talepleri etrafından örgütlemeyi hedef aldık. Ancak şunu da belirtmemiz gerekir ki, kitleleri kendi talepleri etrafından örgütlemek önemliyken, daha önemlisi kitleleri politik iktidarı alma bilinciyle örgütlemektir. 

Bunun için 4 hareket daha yarattık;

* Halkın şehirlerde ev edinmesi (işgallerle) için kurulan bir hareket,

* Halk yardımı (ailelere sağlık vb. konularda destek verir),

* Dayanışma merkezi, CEBRASPO, ulusal ve enternasyonal sorunlar boyutunda çalışmaktadır,

* Demokratik Avukatlar Örgütü-ABRAPO.

brezilya2Bu 17 yıllık süreçte 5 adıma bölünmüş bir strateji geliştirdik ve bugün kendimizi artık bu sürecin son adımında görüyoruz. Çok iyi gelişme sağladığımızı ve görevlerde istediğimiz sonuçları genelde alabildiğimiz değerlendirmesi yaptık. Geldiğimiz son adımda askerileşme konusu duruyor önümüzde. Bu son adımda parti içinde ordulaşma sürecini silahlı eylemlerle hızlandırmak istiyoruz.

Tüm bu yıllar içerisinde kitle örgütlerimiz ülkenin birçok yerinde daha da geliştirildi. İnşayı örgütleme stratejimizde hangi kitle katmanlarıyla çalışacağımıza dair bir politika belirledik. Yeni Demokratik Devrim’in (YDD) sosyalizme durmaksızın devamını sağlamak için politikalarımızı geliştirdik. İşçi sınıfı, köylüler ve küçük burjuvaları bu YDD sürecinde örgütlemeliyiz. Aynı zamanda milli burjuvazinin sol kanadının taleplerini de gözetiyoruz. Biz sürece proletaryanın önderlik etmesi gerektiğini düşünüyoruz, ancak köylülerin devrimin temel gücü olduğunun da altını çiziyoruz. Politik çalışmamızı kırsalda ve şehirdeki kitlelerle örgütlememiz gerekiyor.

Ağustos 1995’te St Elina adında bir çiftlikte köylüler büyük bir işgal çalışmasına girdi. Burada yaklaşık 600 aile, yani aşağı yukarı 2.500 kişi vardı. Askeriye ve paramiliter güçler bu direnişe müdahale etti, ancak köylülerin büyük direnişiyle karşılaştı. Köylüler ilkel silahlarla savaştı ancak direnişi bırakmadı. Resmi rakamlara göre bu çatışmalarda 9 köylü ve 2 asker öldü. Paramiliter güçler içinde toprak ağalarının kiraladığı suçlular vs. vardı, bu nedenle ve ayrıca özel orduların yasak olması nedeniyle toprak ağaları ölülerini gizledi.

Bu direnişten sonra köylüleri bu bölgeden çıkarmak için büyük bir katliam yaşandı. Bu süreç ülkemizdeki köylü hareketinde bir çizgi oldu. Sözde solcu görünen kesimler çizginin öbür tarafında kalarak köylülerin direnişlerini doğru bulmadıklarını söylediler. Köylüler ve biz ise çizginin diğer tarafında kaldık.

Bizim sürecimiz bu direnişten sonra ciddi anlamda yükseldi. Önce o bölgede olmak üzere, birçok alanda köylülerle iyi ilişkiler yakaladık. Bu deneyim bize önemli şeyler öğretti.

Sendika hareketinde oportünistlerin bir egemenliği var, hem sendikalara öncülük etmede hem de mecliste yer almaktalar. Öğrenci hareketinde ilk başta hızlı bir gelişme oldu, sonrasında Lula hükümetiyle birlikte bu gelişim yavaşladı ve bu sorunları hala çözmüş değiliz. Daha önce de belirttiğimiz gibi hükümet eğitim reformları üzerinden demagoji yaparak öğrencileri belli noktada kontrolü altında tutmaktadır. Yine öğrenci sendikası misyonunu oynamamaktadır. Kadın hareketinde, kitle çalışmasına yön verecek daha fazla kadın kadroya ihtiyacımız olduğunu gördük ve kadın çalışmasını güçlendirecek bazı çalışmalar yaptık. Kadın hareketinde bazı gelişmeler oldu, ancak hala kendi içinde örgütlenmede sıkıntılar yaşamaktadır. Bazı bölgelerimizde, bölge komitelerimizde kadın ve erkek yoldaş sayısı aynıdır, hatta bazı bölgelerde kadın yoldaşların sayısı erkeklerden fazladır.

İçimizdeki sınıf bileşimine baktığımızda, çoğunluk işçiler, köylüler ve öğrencilerden oluşmaktadır. Aydın sayısı hala çok düşüktür. Daha fazla aydını saflarımıza çekmemiz gerekmektedir.

Aydınlarla çalışmada yaşadığımız sorunların nedenleri vardır. Çok fazla kendine sol diyen parti vardır ve aydınların çoğu bu partilerde yer almaktadır. Bu partilerin hepsi çözümün sosyalist devrim olduğunu ve bunu parlamento üzerinden yapmayı savunuyorlar. Bazı ufak gruplar var silahlı mücadeleden bahseden, ancak bunlar fokoculardır. Sosyalist devrime parlamentodan gitme algısı bizim YDD anlayışımızla çelişmektedir. Bu koşullarda yani parlamento mücadelesinin hâkim olduğu koşullarda bizim aydınları örgütleme çalışmamızda sık sık sorunlar yaşanmaktadır.

Medya çok katı tekelci bir kontrol altındadır. Basın ya işçi birliğimize, ya köylü birliğimize veya öğrenci hareketimize saldırmaktadır. İşçi birliği için Maoist tutucu örgüt, köylü birliği için silahlı örgüt olduğunu, uyuşturucu tacirleriyle ilişki içinde olduğunu ve PKP ve FARC ile ilişkide olduklarını söylemektedir. Manşetlerde ise uyuşturucu kaçakçılığı yapıldığı atılmaktadır.

Bir diğer kampanyamız eleştiri ve özeleştiri üzerineydi. Çünkü bazı yoldaşlarımız başkalarına öğretip onlara sorumluluk vermek yerine her şeyi kendileri yapmayı tercih etmekteydi. Bu tutumları değiştirebilmek ve mahkûm edebilmek için bu kampanyayı başlattık, böylelikle kitleler de işlerin yapılma tarzına yönelik önderliğe eleştirilerini sunabilecekti.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu