GüncelKadın

Cahide Karakaş’ın ardından: 12 Eylül AFC’si erkliğin yeniden tahsisi…

Sistemin ve beraberinde devlet aracının girdiği kriz ortamlarında erkek egemen politikalarını daha da boyutlandırdığı ise karşımızda duran bir başka gerçek. Bu anlamda kadının kimliği ve bedenine dönük saldırılarını gerek erkek gerekse devlet eliyle büyüten ataerki, temelde sistemin devamlılığını tahsis etmeye çalışmaktadır.

12 Eylül Askeri Faşist Cuntası’nın 39. yıldönümünde yaşadığımız topraklar faşizmin ağırlaştırılmış haliyle karşı karşıya olmaya devam ediyor. Güncel siyasi süreç ile ilgili yapılan hemen her değerlendirmede 12 Eylül AFC’si ile benzer ve hatta daha ağırlaştırılmış bir süreçten geçtiğine ifadeler yer alıyor.

Gözaltı-tutuklama furyası ile binlerce devrimci, yurtsever ve demokrat tutsaklarla dolu hapishaneler, hapishanelerdeki hak ihlalleri, muhalif kimlikleri nedeniyle işlerinden ihraç edilen emekçiler, gözaltında işkence uygulamaları, sokağın en küçük bir hak talebini dahi dile getirilmesine karşı kapatılmaya çalışılması, toplumsal kutuplaştırmanın her fırsatta ele alınan bir politika olması vb. uygulamalarla içerisinden geçtiğimiz süreç cidden 12 Eylül AFC’si ile benzer uygulamalara sahip.

Bu benzerliğin sebebi ise sistemin içerisinde olduğu yapısal kriz ile birlikte TC devletinin açmazları ve beraberinde TC devletinin beka tartışmalarının görüngüsü olarak yer aldığı sömürücü-erkek egemen sistemin varlığını garanti altına alma çabalarıdır.

Sömürücü-erkek egemen sistemin bekası adına…

Sistemin ve beraberinde devlet aracının girdiği kriz ortamlarında erkek egemen politikalarını daha da boyutlandırdığı ise karşımızda duran bir başka gerçek. Bu anlamda kadının kimliği ve bedenine dönük saldırılarını gerek erkek gerekse devlet eliyle büyüten ataerki, temelde sistemin devamlılığını tahsis etmeye çalışmaktadır.

Her kriz dönemi toplumsal öfkenin büyüdüğü bir sürece de gebedir çünkü… Ve bu öfkenin örgütlenmesinin sistem açısından getireceği sakıncalar da ortada. Kadına ve kadının mücadele alanlarına dönük saldırıların sebebi tam da budur.

12 Eylül’ün erkek aklının saldırıları ve Cahide Karakaş

Bu anlamda 12 Eylül’ün 39. yıldönümünde  Cahide Karakaş’ı hatırlamakta fayda var. Cahide 12 Eylül AFC’sinin işkence tezgahlarından geçmiş, Diyarbakır 5 No’lu Cehenneminde  tutsaklık yaşamış bir kadın partizan-online5.net sitesinde yer alan yazının kısaltılmış halini sizlerle paylaşıyoruz:

(…) Proletarya Partisi’nin Siverek’teki çalışmalarından etkilenerek bu mücadeleye gönül veren bir ailenin evladıdır Cahide. Ailesi, siyasi baskılar karşısında İstanbul’a taşınsa da burada sürdürür Proletarya Partisi ile ilişkisini… Gözaltı ve Diyarbakır 5 No’lu Zindan Cehenneminde geçirdiği tutukluluk sürecinde erkek egemen devletin cinsel işkencesine uğrar sistematik bir şekilde ve Nisan 1983’te tahliye olur. Tutukluluk sürecinde işkencelere dayanamayarak intihar etmeyi denese de kadın yoldaşlarının desteği ile kendine gelen Cahide, dışarı çıktıktan sonra 1984’te İstanbul-Kasımpaşa’da bulunan ailesinin evinde intihar ederek yaşamına son verir.

12 Eylül AFC’sinin ürünü: Diyarbakır 5 No’lu Cehennemi

Cahide’ye ilişkin şimdiye kadar en geniş kapsamlı bilgi Hasan Hayri Aslan’ın kaleme aldığı “Diyarbakır 5 No’lu Cehenneminde Ölümden de Öte” isimli kitabın 387-388-389. sayfalarında yer almaktadır. O bölümlerde Aslan, Cahide’yi şöyle anlatır:

“… Sorgulamadan sonra cezaevi süreci içinde kadınlarla ilgili aklımda kalan tek kare Cahide Karakaş’la ilgili olanıydı. Sanırım iki davanın birleştirilmesinden sonra çıktığım ilk duruşmaydı. Cahide’nin adı okundu, sanık kürsüsüne gitti, ama bir şey konuşmadı, daha doğrusu daha konuşamadı, elleriyle ümitsiz ve çaresiz bir iki hareket yaptı., sustu, boğazı düğümlenmiş, nutku tutulmuş kürsüde heykel gibi kalmıştı. Herkes bu genç kadının çok kötü şeyler yaşadığını, diliyle anlatamadığını, diliyle anlatamadığını elleriyle anlatmaya çalıştığını hissetmişti, mahkeme heyetinin ise tahmine ihtiyacı yoktu, zaten biliyorlardı.”

“Cahide konuşmayınca Duruşma Hakimi Şakir Kadıoğlu, ‘Konuşamayacaksan yerine geç otur’ dedi. Cahide sanık kürsüsünden yerine dönerken yüzünü gördüm ve hemen tanıdım; 1981 Haziran-Temmuz civarında İstanbul Karaköy yeraltı geçidi pasajındaki pastanede kasiyerlik yapan kızdı bu! Bir defasında Süleyman Cihan’la oradan geçerken karnımız acıkmış, ayaküstü atıştırmak için pastaneden yiyecek bir şeyler almış, ödeme yaparken kasada onunla konuşmuştuk. Beklenmedik bir yakınlık göstermesi ve bize içtenlikle ‘abi’ diye hitap etmesi dikkatimizi çekmişti.

Ödemeyi yapıp vapur iskelesine yönelince Süleyman, ‘Kirve kasiyer kız bizi tanıdı herhalde’ demişti. Ben de öyle düşünmüştüm, çünkü kasten oyalayıp konuşmak istemişti, fakat bir Partizan sempatizanı olduğu hiç aklımıza gelmemişti, herhalde Dersimli falandır demiştik. Bizler çok sıkı aranan iki devrimci olduğumuzdan bu tür yakınlıklardan yüksünür o alandan hızla uzaklaşırdık, öyle yapmıştık.”

“Pastanedeki siması hala aklımda, esmer güzeli, siyah saçlı, orta boylu, sempatik bir kızdı. Oysa şimdi solmuş, kurumuş, üflesen düşecek kadar takatsiz bir kadın vardı karşımızda. Bir yandan da inanamıyorum, o değil herhalde, insan insana benzer diyorum kendi kendime. Hiçbirimizin yüzüne bakmadan geçip yerine oturdu Cahide. Görünüşü çok dokunaklıydı. Bütün arkadaşlara anlamlı bir hüzün çökmüştü. Nisan 1983’te kadınların hepsi tahliye olup gitmişlerdi ve ben Cahide’nin kesin olarak pastanede çalışan o kasiyer kız olduğunu ancak yıllar sonra tam olarak öğrenebilecektim.”

 

“Cahide Siverekli 68 Kuşağı’ndan İbrahim Kaypakkaya’ya sempati duyan bir ailenin kızıydı. Dayanılmaz siyasi baskılar sonucu aile İstanbul’a yerleşmiş, orada hayatını sürdürüyordu. Siverekli bir sempatizanın gereksiz yere adını vermesi yüzünden İstanbul’da çalıştığı pastaneden gözaltına alınmış, Diyarbakır Kurtoğlu işkence merkezine getirilmiş.”

“Burada istedikleri gibi ifade alamayınca ağır işkence görmüş jopla tecavüze uğramıştı. 5 No’luda da bu cinsel saldırı ve işkence devam etti, yalan ifade ve itirafa zorlamak için bütün alçaklıkları yaptılar. Neredeyse her gün koğuştan alınıp götürülüyor, taciz, sarkıntılık, cinsel saldırı ve dayaktan geçirildikten sonra perişan halde geri getiriyorlardı. Artık tamamen içine kapanmış, kimseyle konuşmuyor, gülmüyor, gardiyanların sesini duyunca ürkek bir ceylan gibi telaşla sığınacak yer arıyormuş. Bir gün güvendiği kadın arkadaşlardan birine, ‘dayanamıyorum, istediklerini yapmak zorundayım, hazırladıkları itiraf kağıdını imzalayacağım’ demiş. Kadın arkadaşlar, ‘Bununla o alçaklardan yakanı kurtaramazsın, o zaman daha çok üstüne gelir, seni köle gibi kullanırlar, sakın böyle bir şey düşünme!’ deyip ikna etmiş, vazgeçirmişlerdi.”

“ Bu konuşmadan birkaç gün sonra Esat Oktay Yıldıran, Minik Asteğmen ve Karabela adlı gardiyanla gelip yine koğuştan alıp götürüyorlar. Uzun süre geri gelmeyince, arkadaşlar, ‘herhalde itiraf yaptı’ diye düşünüyorlar. Oysa itiraf yapmayı reddettiği için tecavüze uğruyor, ağzı yüzü kan içinde, üstü başı paramparça perişan vaziyette getirip koğuşa atıyorlar. Artık sürekli ağlıyor, intihar etmeyi düşünüyor, bunun için fırsat kolluyormuş.”

“ Arkadaşlar bunu hissedince, aralarında konuşup onu yalnız bırakmamaya karar veriyorlar. Bir gün arkadaşlardan biri, ‘Sana yapılanı herkese yapıyorlar, bak hiç kimse senin gibi düşünmüyor, dışardayken sınıf mücadelesi, karşı devrimcilerin alçaklığı, faşizm üzerine boşuna mı o kadar şey okuduk, kendine gel!’ deyince ilk kez açılıyor, başından geçenleri sarsıla sarsıla ağlayarak anlatmaya başlıyor, rahatlıyor ve intihardan vazgeçiyor. Tahliye olduktan sonra yine bunalıma girmiş ve Kasımpaşa’daki evlerinde, ailesinin olmadığı bir anda kendini asarak hayatına son vermişti.”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu