Makaleler

Doğu Akdeniz ve ABD’nin yönelimi değişikliği

Obama’nın Suriye politikasındaki değişiklik arz eden yaklaşımları ve Suudi Arabistan’nda, Prens Salman bin Abdülaziz’in tahta çıkması nedeniyle, Doğu Akdeniz’de siyasal durum değişim göstermeye başlamıştır.

İlk olarak, ABD nezdinde ciddi bir otorite krizi yaşanmaktadır. Obama’nın dış politikada senato ile anlaşmazlık yaşaması sonucunda dış politikası açık biçimde dünya kamuoyunda ABd emperyalizmin tüm çirkefliklerini ortaya koymaktadır. Bu kapsamda Obama’ya destek kapsamında yönetici kesimler seferber olmuş durumdadır.

ABD Dış İlişkiler Konseyi (CFR) Onursal Başkanı Lesli H. Gelb’in, Obama’nın yanında Cumhuriyetçiler ve Demokratlardan oluşan deneyimli kadroların bulunması gerektiği çağrısından sonra, New York Times gazetesi de Amerika Birleşik Devletleri Silahlı Kuvvetleri için araştırma ve geliştirme çalışmaları yapan RAND Corporation tarafından Ekim ayında yayınlanan rapor konusunda bir editoryal ayırdı. RAND Corporation Suriye’de iktidarın düşeceğini ve yeni bir dönemin başlayacağını yazıyordu. Ancak ne var ki bu kuruluşlar 180 derece bir dönüş yaparak şimdilerde süreci tam tersine değerlendirmektedir. RAND Corporation’ın değerlendirmesine göre ABD açısından, Suriye açısından gelinen nokta bundan böyle “arzulanan tercih” olarak nitelendirilmektedir. Aynı kuruluş Esad yönetiminin düşmesini ise ne hikmetse yaşanabilecek “en kötü gelişme” olacağı görüyor ve ekliyor; “Silahlı muhalif grupları kentlerdeki desteği kaybettiler, bir yıldan beridir halktan bu muhalif gruplara katılım da pek olmuyor ve Suriye Ordusu’nun ilerleyişi sürüyor.” (Theiry Meysan/ Voltairenet/ 3 Şubat 2015) Ayrıca, RAND Corporation’a göre, Suriye “zaferinin” İran’a hiçbir faydası olmayacak, çünkü IŞİD Irak’ta faaliyetlerine devam edecek ve bugüne kadar bölgedeki cihadist örgütleri besleyen ABD emperyalizminin, bundan böyle, cihatçılara destek vermeyeceğini belirtiyor. Açık biçimde söylemek gerekir ki ABD Suriye Cumhurbaşkanlığı siyasi temsilcisi Bayan Bouthaine Chaabane ile Oslo’da gerçekleştirdiği görüşmelerin ardından Esad iktidarını kabullenmiştir.

ABD döndü RAND Corporation dönmüş çok mu?

Hal böyleyken ABD askeri kompleksi’de değişim göstermişti. RAND Corporation bir yıl öncesine kadar, Libya’da olduğu gibi, Suriye’de de bombardıman yapılmasını, “Suriye devrimci güçlerince” yönetilecek korunaklı bir bölge yaratılarak, karada sınırlı bir faaliyet yürütülmesini öğütlüyordu. Bu gün ise, açık olarak, Suriye’de hiçbir zaman devrimci güçlerin olmadığını, Suriye halkının geleceği konusunda uzun bir tereddüt dönemi geçirdikten sonra, Sünni çoğunluğunun yeniden Suriye iktidarına destek verdiğini kabul ediyor. Yani diyebiliriz ki bugün Washington’daki hâkim hava, ABD Kara Ordusunun Afganistan ve Irak’ta bataklığa saplandığı ve dönemin Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in ABD yenilgisinin olduğunu saklamaya çalıştığı 2006 atmosferine benziyor. ABD Kongresi o dönem Baker-Hamilton komisyonunu kurmuştu. Komisyon, yürüttüğü sekiz aylık bir çalışma sonunda, İran ve Suriye’nin desteği olmaksızın, ABD güçlerinin işgal ettiği ülkelerde istikrar sağlayamayacağı

sonucuna varmıştı. Hazırlanan tabloda askeri durum o kadar kötü görünüyordu ki, ABD ara seçimlerde George W. Bush’u cezalandırdı. Bush yaşanan bu başarısızlık nedeniyle Savunma Bakanı Rumsfeld’i harcadı ve yerine Komisyon üyelerinden Robert Gates’i getirdi. Yeni Savunma Bakanı Tahran ve Şam yönetimleriyle askeri anlaşmalar yaptı, Irak direniş grubunu (havuç) satın aldı ve istenilen istikrar sağlanıncaya kadar sahada faaliyet gösteren askeri birlik sayısında (sopa) artış yapma yoluna gitti.

Suudi Krallığında değişim, ABD’nin politik çıkmazı

Süreç açısından önemli bir gelişmede Suudi kralı abdullahın ölümü oldu. Kral Salman bin Abdülaziz’in Kral Abdullah’ın ölümü üzerinden daha iki saat geçmişken, Sarayın Ulusal Güvenlik Genel Sekreteri Prens Bender bin Sultan ve Milli Muhafız Ordusu Bakanı Prens Mutib Bin Abdullah el-Suud’u görevden alması da dâhil, önceki yönetimin birçok kadro ve destekçilerini görevden aldı. ABD’nin taziye ziyaretinin ardından bu kararını gözden geçirildi ve sonuç olarak Prens Bender görevine geri alınmazken, Prens Mutib ise önceki dönemden görevine devam eden tek kişi oldu. Ortadoğu’da IŞİD’in örgütlenmesinde ve yönetilmesinde rolü olan Bender bin sultan’ın görevden alınması bölgede cihadistlere ilişkin bir politik değişimin varlığı anlamına gelmektedir. Zira Prens Bender’siz bir cihadist örgütlenmenin sonuna gelindiğini ortaya koymuştur. Prens Bender, kısa ve orta vadede tekrar görevi başına gelmesi için ufukta herhangi bir ihtimal kalmayacak şekilde, mensubu olduğu Sudeyri ailesi tarafından kurban edilmiştir.

Hizbullah’ın İsrail, Kobanê zaferi ve politik alt üst oluş

İsrail’in Hizbullah örgütüne saldırı düzenlemesi ve Hizbullah’ın da İsrail’e cevap vermesi İsrail’in seçim arifesinde paradoksal olarak İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun zayıflığını gündeme getirmiştir. İsrail’in önceki Başbakanı, Lübnan Direnişinin İsrail saldırısına cevap verme gücünde olmamasını ve Hizbullah ile karşılaşmada İsrail’in başarılı çıkmasını diliyordu. Ancak yaptığı yanlış hesap sonucunda açık şekilde iktidarından olacak şekilde pahalıya mal oldu.

Doğu Akdeniz açısından önem arz eden bu gelişmeler Doğu akdeniz’deki hespaların karışmasına neden olmaktadır. Zira müttefiklerde böylesi bir sürecin yaşanması ABD’nin bölge politikalarını altüst etmektedir. Öyle ki bu gelişmelerin en önemli ayağı Suriye’de cihadistlerin almış olduğu yenilgidir. Bu yenilgi ise Kobanê’nin IŞİD’ten temizlenmesi ile birlikte moral ve motivasyon açısından daha da perçinlenmiştir. Açık biçimde dünya ülkelerine korku salacak güce erişen IŞİD’in almış olduğu bu yenilgi bir sıçrama dönemi oluşturmuş, halkalar nezdinde direniş ve kararlılığın sonucu net olarak okunmuştur. ABD’nin asimetrik işgalinin bir ürünü olan cihadist örgütlerin kitle desteğinden mahrum kalması ve yenilgi yaşaması pek doğal ki bunun üzerinden kurgulanan politikanın da çöküşü olarak okunabilir. Bu kapsam da bir sıçrama tahtası olan Kobanê zaferi ABD’nin bölgesel politikalarına bir neşterdir.

Bu durum bir değişikliğe neden olacak. Tahminler neticesinden ise Riyad ve belki de yakın bir zamanda Tel-Aviv’de meydana gelebilecek gelişmelere bağlı olarak, ABD’nin önümüzdeki aylarda IŞİD’i Doğu Akdeniz’in dışında tutmaya çalışabilir. Bu IŞİD’e dönük bir yok etme hamlesi olarak görülmemeli. Zaten bu sürece kadar uygulanan politika ve gerçekleştirilen askeri hamleler bir alan çizme ve buradan doğru bu urun gelişimini sağlamaktı. IŞİD’in doğu akdeniz’in dışında tutulma çabasına istinaden, Rusya ve Çin’e karşı harekete geçirilmesi yönünde makul bir sonuca varacak akıl yürütmede bulunabiliriz. Suudi Arabistan yönetimi ise şimdiden bölgesel politikada kendisine en yakın duran Türkiye ile ilişkilerini geliştirmeye çalışmaktadır. Aynı zamanda kendi cephesinde de kendi bekasını tesis etmek üzere Bahreyn’de ve Yemen’de otoritesini tesis etmeye çalışmaktadır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu