EmekGüncel

EMEK | Çarklar dönsün zihniyetinin “Normali”

TC’nin normali iş cinayetlerini, kadın ve LGBTİ+ katliamlarını, kayyum işgalini bizlere hatırlatmakta.

Sokağa çıkma yasakları sürerken, #EvdeKal çağrıları yapılırken çarklar dönsün diye işçi ve emekçiler salgın döneminde dahi çalışmak zorunda bırakıldı.

Dünyanın dört bir yanına yayılan salgınla birlikte ilk elden sokağa çıkma yasakları gibi çeşitli uygulamalar yapılırken, Mayıs ayı ile birlikte dünyada birçok ülkede sokağa çıkma kısıtlamaları kalkmaya başladı.

Salgın riski devam ederken, insanların canı pahasına sermayedarların çıkarını düşünen kapitalist düzen hayatı normalleştirme projelerine hız verdi.

Türkiye’de ise hükümet yetkilileri açıklama yaparak 11 Mayıs tarihinden itibaren kademeli olarak “normalleşme” sürecinin adımlarının atılacağını ilan etti. Şimdi yine sermayenin çıkarı düşünülerek koronavirüs salgının devam ettiği ve yayılma riskinin çok yüksek olduğu bir dönemde yeni bir normalleşme süreci tanımlanmakta.

Yaz aylarının yaklaşmasıyla birlikte, “turizm cenneti” olan Türkiye, yaz sezonuna normalleşme söylemiyle özel bir hazırlığa başladı. Aynı zamanda sermayedarların ve patronların yaşadığı krizi önleyebilmek adına büyük şirket, firma, markaların “normalleşme” adı altında çarkları döndürme adımları AVM’lerin açılışıyla başladı.

Sermayenin normalinde iş cinayetleri, salgında da artarak devam ediyor

Korona salgını öncesinde de güvencesiz koşullarda işçi ve emekçiler ölümle burun buruna kalarak, yeter ki çarklar dönsün diye kötü koşullarda çalışmaktalardı. Yüzlerce işçi sermayenin çark düzeneğinde iş cinayeti ile yaşamlarını yitirmekteydi.

Sermayenin normalinde Torunlar İnşaat, Soma gibi işçi katliamlarına tanıklık ettik. Yani egemenlerin “normal”inde işçi ve emekçilere açlık, yoksulluk ya da ölüm reva görülüyordu, peki ya şimdi?

Bir lütufmuş gibi sunulan “normalleşme” süreci de işçi ve emekçiler için farklı bir dünya gerçekliği sunmuyor. Kapitalist sömürünün çarkları dönsün diye işçi ve emekçiler salgın öncesinde de sonrasında ölmeye devam ediyor.

Pandemi döneminde de süren güvencesiz çalışma koşulları ile işçi ve emekçiler için saldırılar daha da ağırlaştı. İşçi ve emekçilere yönelik çeşitli hak gaspları artarken, sermayedarlar ekonomik kalkınma paketlerinden beslendi.

RTE koronavirüsle mücadele adı altında sermayedarların yüzünü güldürecek cebini dolduracak “ekonomik istikrar kalkanı” paketiyle 14,3 milyar Euro değerinde bir destek paketi açıkladı. Bu pakette sermayedarlara vergi muafiyetleri ve lojistik, AVM, otomotiv sektörlerine çeşitli vergi muafiyetleri sağlanırken, sermaye çarkı için canı pahasına çalışan işçi ve emekçilerin payına salgında dahi açlık ve yoksulluk sınırında çalışmak düştü.

Pandemi öncesine dair DİSK-AR’ın Nisan ayında açıkladığı rapordaki verilere göre geniş tanımlı işsiz sayısı Ocak 2019’da 7 milyon 552 bin iken, Ocak 2020’de 408 bin artışla 7 milyon 960 bin kişi oldu. Geniş tanımlı işsizlik oranı Ocak 2020’de yüzde 23,1 olarak hesaplandı. Kriz dönemindeki uzun süreli işsizliğin sonucunda ümidini kaybeden işsizler son 1 yılda yüzde 53 oranında arttı. 2020 Ocak ayında iş bulma ümidini kaybedenlerin sayısı 946 bine ulaştı.

TC’nin normalinde işçi ve emekçiler işsizlikle birlikte yoksulluğa terk edilirken, pandemi döneminde #EvdeKal çağrıları karşısında çalışmak zorunda bırakılan işçi ve emekçiler işsizlik ve ücretsiz izin tehdidi altında bırakıldı.

İktidar, 17 Nisan’da yürürlüğe giren “Koronavirüsle Mücadele Kapsamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda” işten çıkarmalar yasaklanıyor adı altında yıllardır uygulayamadığı “ücretsiz izin”i yasallaştırdı. Ücretsiz izne ayrılan çalışanlar günlük 39,24 TL yani aylık 1177 TL’ye mahkûm edildiler. İşçi ve emekçiler patronlarının iki dudağı arasında açlıkla salgın arasında sıkışmak zorunda bırakıldılar.

İş yerinde güvencesiz çalışma koşullarının bir sonucu olarak İSİG raporunda belirtilen verilere göre 2019 yılında en az bin 736 işçi, iş cinayetiyle yaşamını yitirdi.

Fabrikalarda, işyerlerinde acil ihtiyaçlar ve zorunlu olmayan işlerde Covid-19 salgınına rağmen sürdürülen üretim baskısı devam ediyor. Bu baskı devam ederken işyerlerinde alınmayan önlemlerle birlikte işçi ve emekçiler salgın riskine karşın yaşamlarını idame ettirmek için zorunlu olarak çalışmakta.

İSİG Meclisinin Nisan ayında açıkladığı rapordaki verilere göre; Covid-19 nedeniyle en az 103 işçi yaşamını yitirdi. Egemenlerin zorunlu ve acil ihtiyaçlar dışında üretime ısrarla devam etme çabasının bir sonucu olarak işçiler ölüme terk edilmekte. #EvdeKal’amayarak salgın riskine rağmen güvencesiz ve sağlıksız, fiziksel mesafenin gerçekliğinin sağlanmadığı koşullarda çalışan işçiler her gün yeni bir vakanın çıktığı işyerlerinde çalışmaya durmaksızın devam etmekte.

Nisan ayında büyük işyerlerinde Covid-19 vakalarının görülmesi salgının yayılmasına neden olduğu halde işyerlerinde çalışmanın durdurulmadığını görmekteyiz. Egemenler sermayedarları kriz karşısında koruma-güçlendirme kaygısıyla adını normalleşme olarak tanımladıkları ve ilk önce AVM’lerin açılması ile başlangıcını yaptığı bu süreçte, işçi ve emekçiler salgın riski sürerken patronların çarkını döndürüyor.

Yine TC’nin normalinde işçi ve emekçiler yoksulluk, işsizlik, borç çemberinde intihara sürüklendiği bir dönemdi. İSİG raporundaki verilere göre; son 7 yılda en az 458 işçinin işyeri içinde veya işe bağlı olarak intihar ettiği belirtildi. Pandemi dönemiyle birlikte işsizlik tehdidi altında geçim derdini taşıyan işçi ve emekçiler çaresizlik koşullarında intihara sürüklenmekte.

Önümüzdeki döneme dair sermaye sahipleri ve patronlar kendini güvene alacağı yöntemler geliştirmekteler. İsmi “normalleşme” olarak tanımlanan süreçte işçi ve emekçilere dönük çeşitli hak gaspları ve sömürü uygulamalarının kalıcı hale gelmesi bu sürecin ilk projelerinden biri gibi gözüküyor.

TC’nin normali iş cinayetlerini, kadın ve LGBTİ+ katliamlarını, kayyum işgalini bizlere hatırlatmakta. Pandeminin ilan edildiği 11 Mart öncesi ile kıyas ettiğimizde egemenlerin saldırı konseptinde bir değişikliğe gitmediğini söyleyebiliriz. Egemenlerin normalinde de pandemi sürecinde de, salgını fırsata dönüştürerek, işçi-kadın-Kürt düşmanlığına devam etmekte.

Toplumsal muhalefetin dinamiğini oluşturan kesimlerin uzun yıllar mücadele deneyimleri ile elde ettiği kazanımlara dönük özel, sistemli saldırılarını sürdürmekteler. Pandemi sürecinde salgını fırsata dönüştüren TC, işçi ve emekçilerin mücadele günü 1 Mayıs’ta sokağa çıkma yasağıyla, kadın ve LGBTİ+ mücadelesinin kazanımı olan 6284 yasası ve İstanbul Sözleşmesi’ni hedef alan infaz yasasıyla, Kürt özgürlük mücadelesinin bölgedeki kazanımı olan HDP belediyelerine yönelik kayyum işgalleri ile normalini bir kez daha gösterdi.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu