Makaleler

Çin’in Suriye yakınlaşması

Suriye’ye ilişkin özellikle son haftalarda bir dizi gelişmeden bahsetmek mümkün. Bir yandan Esad ile yapılan gizli görüşmeler ve ardından başlayan Haseke çatışması diğer taraftan ise TC’nin Cerablus’a girişi ve 6 günlük “kahramanlık” ile bölgeyi DAİŞ’ten “temizlemesi vb…

2011 yılından bu yana çeşitli evreleri ile süregelen Suriye iç savaşı gelinen aşamada bu gelişmelerle beraber giderek çetrefilli bir sonuca ulaşıyor. Zira Emperyalistlerin öncesinde asimetrik işgal planları ile sürdürdükleri savaş şimdilerde doğrudan aktif katılımla karşımıza çıkmış durumdadır. ABD öncülüğündeki Koalisyon uçaklarının Kobanê’de başlayan müdahalesi artık bölgesel operasyonlara katılmaya evrilmiştir. Rakka operasyonuna ABD’nin katılım göstermesi, İngiltere’nin Halep’te askeri varlığı, Rusya’nın hava saldırıları,  Suriye’nin kuzeyinde İran’ın varlığı ve küçük kahramanlık hesapları ile TC’nin Cerablus hamlesi. Burada yeri gelmişken belirtmekte fayda var. TC’nin Cerablus hamlesi boş bir çabanın ürünü. Zira dört bir yanı kuşatılmış olan TC’nin hamaset siyaseti esasta Suriye politikasının kendisine dönmesinin korkusundan kaynaklanıyor. TC Cerablus üzerinden yapacağı pazarlıkla kendini kurtarmaya çalışmaktadır.

Tüm bu gelişmeler Rojava’nın kaderini belirleyecek bir yerde dururken Suriye’nin kaderini etkileyecek bir yerde duran bir hamle de Çin’den geldi. Bölgenin yükselen sermayesi olarak Çin’in Suriye hamlesi bölgenin artık paylaşımının başladığına da işaret ediyor.  

 Çin’in varlığı neyi ifade ediyor?

Amiral Guan Yufei’nin (Çin’in yeni uluslararası askeri işbirliği dairesinin sorumlusu) Suriye ziyareti, tüm bölge ülkeleriyle temas kurma çerçevesi içerisinde gerçekleşmiş dahi olsa, Batı’yı kaygılandırmaya şimdiden yetti. İmzalanan mutabakata göre, şimdilik, Çin Ordusu sadece Suriyeli sağlıkçı askerlerin eğitimini üstlenmeyi taahhüt etti. Bu arada, herkes bu mutabakatın başka bir şeyi gizlediğini anladı, çünkü zaten dört yıldan beri Suriyeli askeri hekimlerin yarısı Çin’de eğitim görüyordu.

Gerçekte tam olarak neyin kararlaştırıldığını bilmesek de, bu mutabakatın varlığı bir stratejik değişikliğe işaret ediyor. Son dört yıl boyunca, Çin, ABD tarafından bir askeri yardım olarak yorumlanabilecek her türlü işbirliği biçiminden özellikle kaçındı. Dolayısıyla bu savaş süresince sadece silah değil, ama tünel algılayıcıları gibi çok gerekli sivil malzemeleri dahi tedarik etmeyi reddetti.

Çin’in çok önemli ekonomik yardımından bağımsız olarak, herkes Rusya’nın da aynı şekilde Suriye ile 2012 başında, üç buçuk yıl sonraki askeri yardımın habercisi olan bir mutabakat imzaladığını biliyor. Dolayısıyla Çin’in hedeflerin tartışmak yerinde olacaktır. Bu gelişmeler bahsettiğimiz üzere Çin’in bölgesel stratejisinde bir dizi değişimin olduğunu gösteriyor. ABD’nin Çin Denizi’ne açılma hedefi halen günceldir. Dolayısıyla Avrasya politikası kapsamında ABD’nin Ortadoğu’da ulaşamadığı her amaç Avrasya hayallerini suya düşürüyor. ABD’nin bölgedeki tüm kolonlarının kırılması gerek sermaye gerekse de askeri açıdan yıpranması açık bir şekilde Çin ve Rusya’nın bölgesel politikalarına bağlı olarak ilerliyor. Bu açıdan Çin’in Rusya’ya dahil olması ve amacını hayata geçirmesi ABD açısından ciddi bir krizi açığa çıkartabilir. Çin’in Suriye’deki varlığını geliştirmesi NATO’nun Çin’i ve Rusya’yı çevreleme stratejisinin bir yanının boşa çıkması anlamına geliyor. 

Bu sorunun çözümü muhtemelen ABD’nin Çin Denizi’nde konuşlanma hızına ve Washington’un bölgedeki müttefiklerinin kışkırtmalarına bağlı olacaktır.

Çin’in Suriye’ye tarihsel ilgisi

Çin’in Suriye’ye ilişkin alakası Antik dönem ve Ortaçağ’a kadar uzanmaktadır. Zira İpek Yolu Orta Asya’yı aştıktan sonra Sur ve Antakya’da ikiye ayrılmadan önce Palmira ve Şam’dan geçiyordu. Emevi Camii’nin mozaiklerinde göze çarpan tapınak dışında bu eski ticari işbirliğinden bugüne çok az şey kalmış görünüyor. Çin, bu yolun restorasyonu (ve Sibirya’dan ve Avrupa’dan geçen ikinci bir ticaret yolunun  oluşturulması) konusunu sürekli dile getirmektedir. Öte yandan Suriye’de Çin’i ilgilendiren en önemli alan Rakka’da bulunan Uygur Mahalllesidir. Kendi iç politikasını etkileyecek derecek bir yere  sahip bu mahalle DAİŞ’in önemli bir mevzisi ve aynı zamanda Çin’de Uygur Özerk Bölgesi’nde DAİŞ’e destek veren İslam Partisi’nin askeri mevzileri bulunuyor.

İslam Partisi  eski Suriye Baş Müftüsü Ahmet Kuftaru’nun lideri olduğu bir sufi cemaati olan Nakşibendi Tarikatına bağlıdır. Bu tarikatın bazı kolları, Anglosakson gizli servisleri CİA ve MI6’in etkisiyle 1961 yılında Müslüman Kardeşler’le yakınlaşmış, 1962 yılında Suudi Arabistan girişimiyle oluşturulan Dünya İslam Birliği’nin kuruluşuna katılmışlardır. Irak’ta, İzzet İbrahim el-Duri’nin çevresinde örgütlenmiş ve Suriyeli Müslüman Kardeşler’in 1982 yılındaki darbe girişimini desteklemişlerdir. 2014 yılında IŞİD’e 80.000 savaşçı sağlamışlardır. Türkiye’de Nakşibendiler Erdoğan’ın da bir zamanlar dahil olduğu Milli Görüş akımına dahildir. Bu hareket 90’lı yıllarda Rusya’nın Kafkasya bölgesinde olduğu kadar Çin’in Sincan (Uygur Özerk Bölgesi) eyaletinde de İslamcı hareketleri örgütlemişlerdir.  Çin, bugün de bu örgütü tasfiye etmeye veya denetimi altına almaya çalışmaktadır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu