Kültür&Sanat

Coğrafyanın müziği

Bir müzik veya bir dans, sadece bir topluluğa, millete ve halka ait olamaz. Her coğrafyanın sesli bir ifadesi bulunmaktadır. Bu sesli ifadeyi coğrafyada yaşanan ne varsa müziğe etkisi olarak niteleyebiliriz.

Bu mevcut durum, o coğrafyada yaşayan tüm halkları etkiler ve bu halkların kültürel, lokalde ise müzikal karakterlerinde belirleyici bir yerde durur. Bu durumda halk müziklerini coğrafya etkisindeki müzikler olarak nitelendirebiliriz. Bu coğrafi etki sadece doğanın etkileri değildir aynı zamanda beşeri etkileri de kapsar.

Türk halk müziği, Kürt halk müziği veya Ermeni halk müziği gibi başlıklar akıllarda yanlış betimler oluşturmakta. Sanki hepsini birbirinden ayıran tamamı ile büyük farkların olduğu düşünülmektedir.

Bu durumu yaratan sebep ise ortak kültürel verilere sahip olan halkların siyasal ideolojik çekişmelere kurban edilen birlikte yaşama gerçekliğinin nüvelerini ortadan kaldırma fikridir.

Üst kültür yaratma fikri, ulus devletlerinin vazgeçilmezi idi. Bu durum devlet sınırları içerisinde bulunan diğer halkların kültürlerine de saldırıyı beraberinde getiriyordu ve asimilasyon politikaları işletiliyordu. Ülkemizde özellikle Kürt, Ermeni ve Rum halklarının kültürel verileri Türkleştirilme politikasına tabi tutuluyordu.

Bu üç halkın ortak paydası ise 19.yy’ın başlarında gerçekleşen mübadele, katliam ve tehcir gibi sindirme, yok etme ve değiştirmeyi esas alan olaylar idi. Yüksek/Üst Kültür’ün en önemli düşüncesi belki de öz ve homojen kültür verileri yaratıp bunu yaygınlaştırmaktı. Bu düşünce kendi dışında tüm halkların kültürel verilerini yozlaştırıp, değiştirip kendisine tabi kılmaya çalıştı.

Diğer dillerde söylenen ezgileri Türkçe’ye uyarlayan bir süreci de beraberinde getirdi. Bu şüphesiz mevcut devlet aklının tekçi zihniyetinden başka bir şey değildi.

Hala Kürtçe bir ezgi söylediği veya dinlediği için şiddete maruz kalan ve mahpus olan insanların varlığı görülmektedir. Türkiye’de yapılan ilk derleme çalışmalarında ve sonraları gerçekleşen derleme çalışmalarında Kürt nüfusunun yoğun olduğu iller hiçe sayıldı ve derlenmeye değer görülmedi.

Aynı zamanda Türkiye sınırları içerisinde yaşayan Ermeni ve Rumların müzikal verileri de değer görmedi.

Fakat önemli bir detay unutulmuştu. Her ne kadar devletlerin amaçlı kültürel çalışmaları diğer halkların kültürel üretimlerine değer biçmese de bu halklarla etkileşim içerisinde olan tüm diğer halklar kültür alışverişinde bulunmaktaydı. Adları farklı olsa da halk dansları farklı figürlerle sergilense de Yunanistan’daki bir sirtaki ya da Zeibekiko ile Ege’deki zeybeğin, Doğu Anadolu’daki bar ve diğer halaylarla Ermenistan’daki halk danslarının, Artvin halk oyunları ile Gürcü halk danslarının, Kürt ve Türk halkının halk danslarının birbirine benzemesi ve birçok motifin ortak olması aslında bu kültürel verilerin sadece bir halka ait olmadığının göstergesidir.

Bu mevcut durum aidiyeti kabul etmeyen bir yerde durmaktadır. Kısaca Türk Halk Müziği demek aslında yanlış bir yerde durmaktadır aynı zamanda Ermeni, Kürt, Rum vb. halk müziği demek de.

Türk halkının kullanmış olduğu motifleri aynı zamanda Rumlar, Kürtler, Ermeniler ve başka birçok halk da kullanıyor.

Bunu sadece bir halka mal etmek kültürel verilerin gelişim ve etkileşimine de ters düşüyor.

Yaşadığımız coğrafyanın farklı ve çok çeşitli kültürel yapısı, müzikal veriler içerisinde yoğun bir benzeşmeyi ve etkileşimi doğurmuştur. Bir çok enstrümantal ve sözel müzikal veriler ortak kullanılmış ve ortak bir değer haline dönüşmüştür. Buna örnek olarak onlarca eser sayabiliriz.

Örneğin Kürtçe bir halay olan “Keleşo” aynı zamanda Ermenilerde “Lavik” ve Türklerde “Kilis’e haber saldım” veya başka isimlerle görülmektedir.

Şimdi bu eseri biz, hangi halkın müziği olarak niteleyeceğiz?

Bu sorunun cevabını bulamıyorsak kullandığımız başlıkların yanlışlığı ortaya çıkacaktır veya illa bir halka ait olduğunu niteleme düşüncesi bizleri bir yere ulaştırmayacaktır.

Bunu yapmak olumsuz bir durum yaratıyor. Sanki hiçbir halk, birbirine benzeyemez ve kültürel etkileşimleri yoktur. Ya da arı (öz) bir kültür vardır gibi garip düşüncelere hizmet eder bu zorlama aitlik nitelendirmesi.

Bu doğru değildir. Aslında bu yanlışlık halklar arasında kopmaya ve düşmanlığın oluşmasına da ateş taşımaktadır.

Bu nitelendirme yazının başında da değindiğimiz ulus devletlerinin birer üst kültür olarak kurguladığı bir durumu pekiştiren yerde de durmakta.

Halkların müziği başlığı bir ezgiyi tam anlamıyla karşılamamaktadır. Bunun yerine belki Türk halkının yoğun olarak kullandığı motif, ayak veya tür denilebilir ya da Ermeni halkının yoğun olarak kullandığı tür ve motif denilebilir.

Türk, Kürt, Ermeni, Rum vb.

ermeni müzikHalk Müziği yerine halkların değil Coğrafyanın Müziği söylemi daha doğru olacaktır. Çünkü ortak coğrafyanın ortak bir kültürü mevcuttur, bu da benzer müzikal veriler yaratmıştır.

Bu benzerlikler o coğrafyanın tüm bileşenlerinde etkisini gösteriyorsa artık sadece Türk, Kürt, Ermeni, Rum vb. gibi halklardan herhangi birinin bütünü ile kültürel verisi sayılamaz.

Artık kültürel ortaklık esas olmuştur bu durum halkların hiçbir zaman düşman olmadığını birçok ortak yönünün olduğunu gösterir. Bir diğer eser ise çok geniş bir coğrafyaya yayılan Türkler, Ermeniler, Azeriler, Rumlar, Gürcüler, Hemşinler tarafından kullanılan, hem enstrümantal hem de sözel çeşitlerinin olduğu ve neredeyse tüm halklar tarafından aynı isimle tanınan Tamzara adlı halk dansıdır. Tamzara adını bir mahalle adından almaktadır.

Bu mahalle önceleri Ermenilerin yerleşim yeri olarak kabul görmekte idi. Osmanlı’daki iskân politikaları ve devamı olarak 19 yy.’de tehcir ve jenosidlerle buradaki Ermeni halkının nüfusunda azalma görülmüştür. Bu mahalle şu an Giresun Şebinkarahisar’da bulunmaktadır ve hala aynı ismini korumaktadır. Tamzara dansı kadın erkek beraberce oynanan bir oyundur.

Genel olarak 9/8’lik (2/8+2/8+2/8+3/8) olarak çalınmaktadır. Donanımında Sib 2 bulunur (Anadolu varyantında diyebiliriz) Türkiye’de özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu başta olmak üzere Karadeniz, Ege, İç Anadolu’da görülür.

Bu kadar geniş coğrafyaya yayılan bir eser, tabii ki tüm halklardan ezgileri heybesine yüklemekte hepsinin motiflerini taşımakta ve artık tüm bu halkların ortak bir kültür ürünü olmuştur.

Etkileşimi belki de en çok halay ve enstrümanlarda görmekteyiz. Her ne kadar coğrafyaları birbirinden ayıran siyasi sınırlar var olsa da aslında kültürlerin sınırlarının olmadığını halayların, müziklerin, ezgilerin, ağıtların sınırları yerle bir ettiğini görmekteyiz.

Sınırları devletler istedikleri kadar tel örgülerle donatsa da istedikleri kadar mayın döşese de ya da geçişleri zorlaştırsa da etkileşim sürmektedir.

Halklar arası kültürel etkileşimi ve eserlerin varyant olarak ilerleyişini sürdürmesini daha birçok eserle örnekleyebiliriz.

 Makedonya’da “Bog da gobieIbraimodza” sözlü olarak söylenen ve oynanan halk dansının Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli’nde İbrahim Hoca olarak icra edilmesi, Güneydoğu Anadolu’da “Lorke” olarak oynanan halayın Ermenistan’da da aynı adını koruması vs. gibi.

Bir ezginin illaki telifi bir halka ait olmak zorunda değildir ve yapısal olarak da sadece bir halkı göstermez. Bir eser içinde birçok halkın kullandığı motifleri görebiliriz ve bu durumda şu halkın veyahut bu halkın müziğidir diyemeyiz.

Güçlü eserler ve halkın yarattığı kültür varlıklarının tümü ulus devlet çıkarları doğrultusunda sadece bir milletin tapulu malı olamaz.

İşte bu sebepten “Coğrafyanın Müziği” söylemi çok önemlidir ve bu söylem doğrudur.

(Bir Özgür Gelecek okuru)  

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu