Makaleler

Dış borç; tamamen ülke menfaati için!

5 Mart ayı sonlarına doğru merkez bankası son 10 yılda 455 Milyar dolar tutarında dış borç ödediğini açıkladı. 91,6 milyar dolar olan faiziyle birlikte bu dış borç toplam 546,6 milyar dolar tutarında. Yani 10 yılda yarım trilyon dolar borç ödenmiş oluyor. Fakat bu sadece devlete ait kurumların kendi borçlarıdır. Dolayısıyla bir bütün dış borcu kapsamıyor. Zira 2012 yılında devlet kurumlarının toplam dış borcu 52,2 milyar dolarken, yılın ilk 9 ayında devletin toplam dış borcu 326 milyar dolardı. Bu demek oluyor ki TC ekonomisinin dümeni ancak borç para ile dönüyor/döndürülüyor. Fakat borç oranındaki bu yükseklik TC ekonomisinin yapısıyla ölçüşmüyor.

Burada temel nokta dış borç alınması ya da alınmaması değildir. Alınan borcun kullanım alanıdır. Bugün ABD ekonomisinin 16 trilyon dolar dış borcu var.  TC’nin toplam dış borcunun 5-6 katı civarında. Yalnız ABD ekonomisi emperyalist, TC ekonomisi ise yarı sömürge, emperyalizme bağımlı bir ekonomidir. Aralarındaki fark ABD emperyalizmi hem üretim araçları hem de tüketim araçları üretmesidir. Dolayısıyla TC almış olduğu dış borcu üretim araçları üretmek (üretici bir üretim için) değil tüketim araçları üretmek( tüketici bir üretim) için kullanıyor. Bu nitelik TC ekonomisinin karakteristik bir özelliği olup, dış borca bağımlı olun özgün ifadesidir.

TC devletini dışa bağımlı kılan sadece borç değil, üretim alanlarının da dışa bağımlılık söz konusu. Sanayi üretiminde çarkların dönebilmesi için enerjiden ara mallara kadar ithalat zorunlu. Tarımsal ürünlerin birçoğunda tüketim, ithalatla karşılanıyor. Ülke ekonomisini canlandıracak üretici üretim olmadığı gibi tüketim araçlarını üreten ekonomi de adına “sıcak para” denilen emperyalist sermayenin giriş-çıkışa tabi olmuş durumda. Ne kadar çok emperyalist sermaye gelirse o kadar iyi havasında olan Türk egemen sınıfları, aynı zamanda kendi ayakları üzerinden durmanın da bir şehir efsanesi olduğunu itiraf etmiş oluyor.

14448Bu kadar borç alınıyor, harcamalar da yapılıyor, peki bu paralar nereye gidiyor?

AKP hükümetine göre “ ülke menfaati” için kullanıldı. Zaten “ihracat oranımız arttı” ve “kişi başına düşen milli gelir 10 bin doları aştı.” Kuşkusuz birilerinin menfaati, ihracat oranı ve milli gelirdeki payı için kullanıldı o milyar dolarla ifade edilen dış borç. Fakat bu birileri emekçi yoksul halk olmadığı kesin. Bizi kandıramazsın Recep Paşa!

İşte gerçekler; 2012 yılı sonlarına doğru açıklanan rakamlara göre Türkiye’de servetli 30 milyon doların üzerinde olan süper zenginlerin sayısı % 3,8 artarak 830 kişiye çıktı. 2013 yılı ilk aylarında, banka temsilcileri basına verdikleri demeçte 2012 yılını kârla kapattıklarını belirtti. 30 Mart’ta Radikal gazetesine röportaj veren TÜSİAD başkanı Ümit Boyner, 2012 yılını krize rağmen kârla kapattıklarını açıkladı.

Sanayi sermayesi ve banka sermayesi kriz ortamına rağmen kâr ederken, süre zenginler listesine yenileri eklenirken, emekçi yoksul halkımız giderek yoksullaşıyor. 4 kişilik bir aile için açlık sınırı bin TL’ye yoksulluk sınırı 3 bin TL’ye ulaştı. Memurların % 7’si açlık % 80’i yoksulluk sınırında yaşam sürüyor. Gizli işsizlikle birlikte işsizlik % 17.26 oranında emekçi halkın tüketmek zorunda olduğu temel ihtiyaç maddelerine zam üstüne zam yapılıyor.

Gerçek odur ki, dış borç komprador sermayeyi palazlandırırken TC ekonomisi, emekçi yoksul halkın cebinden çalınarak ayakta tutuluyor. Üç kuruşa gözünü dikenler asgari ücreti dahi çok görüyor. Devletin halka götürmek zorunda olduğu sosyal hizmet ve yardımlardan kesinti yapılıyor. Emekçi yoksul halk sefalete sürükleniyor.

“…bağışlamak bize düşmez insan düşmanlarını/soyu bitti bitecek müzeliklerdir onlar/elenirler bir gün…” C. H. Hüseyin

(Bir Özgür gelecek okuru)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu