MakalelerPusula

Darbeyi örgütsüzlüğe vuralım, gerisi teferruat!

Yerel seçimlerin sonuçları üzerine günlerdir değerlendirmeler yapılıyor. Bunlardan biri, mevcut iktidarın kendisine güven tazelemesi ve efendilerine güven, dosta-düşmana gövde gösterisi olarak okunduğu… Elbette bunun bir gerçekliği var. 2013’ün Mayıs-Haziran’ına damga vuran Gezi İsyanı’nın neredeyse bir yıla yayılan artçı direniş dalgaları ile sarsılmasına, 17 Aralık’ta başlatılan yolsuzluk operasyonlarına ve internete düşen tape’lere rağmen AKP hükümeti ile özellikle Başbakan R. T. Erdoğan’ın % 45’e varan “halk desteği”, toplumsal muhalefetin büyük bir kesiminde şok etkisi denmese bile şaşkınlık, hayal kırıklığı ve sitem yarattı. Bu da anlaşılırdır.

Tam da bu tür anlar, Mao Zedung’un bilinen makalesi “Pratik Üzerine”de yer alan şu sözleri doğrulayan anlardır ve önümüzdeki süreç için politika belirlemenin yöntemi bu olmalıdır: “Bir kimse çalışmasında başarılı olmak, yani önceden kafasında tasarladığı sonuçları elde etmek istiyorsa, kafasındaki fikirleri nesnel dış dünyanın yasalarına uygun kılmalıdır. Eğer kafasındaki fikirler nesnel dış dünyanın yasalarına uygun düşmezse, pratikte başarısızlığa uğrar. Bir kimse pratikte başarısızlığa uğradığında bundan bir takım dersler çıkarır ve kafasındaki fikirleri düzelterek onları dış dünyanın yasalarına uygun kılarsa başarısızlığı başarıya dönüştürebilir.(Seçme Eserler, Cilt 1, Sayfa 378, Kaynak Yayınları)

Eğer ortada bir “başarısızlık” durumu varsa (ki bu “başarı-başarısızlık” tartışmalıdır) ona karşı alınacak tutum ortadadır. Pratiği, nesnel dış dünyanın koşulları ışığında incelemek, eksik bırakılan noktaları tespit etmek ve buna uygun bir şekillenişe giderek başarıya ulaşmak…

Öncelikle AKP’nin bu süreçten “başarılı” çıktığı yönlü söylem, tam olarak yanlış değil ama tek başına yeterli de değildir. Evet, 2009 yerel seçimlerinde % 41 civarında oy alan AKP, bu yerel seçimlerde oyunu 4 puan artırmıştır. Ancak buradan doğru bunu başarı olarak değerlendirmek, 2009 ile 2014 yerel seçimleri arasındaki “nesnel koşulları” dıştalamak anlamına gelir. Genel seçimler havasına sokulan ve oldukça gergin bir ortamda gerçekleşen 2014 yerel seçimleri, oy bakımından karşılaştırılacaksa 2011 genel seçimleri ile karşılaştırılmalıdır. 2011’de % 51 civarı oy alan AKP, 2013 Gezi İsyanı öncesi kendisi açısından yaptırdığı anketlerde bu oranın % 55’in üzerine çıktığını, “IMF’ye olan borcumuzu sıfırladık” naraları eşliğinde ilan etmişti.

Buradan doğru bakıldığında beklenen kadar olmasa da bir düşüş olduğu kesin. Ancak bizim üzerinden yükseleceğimiz zemin bu nokta -yani oy oranları- değil olamaz da! Bu konuda söylenecek sözler elbette var, ancak bu sonuçların ortaya çıkmasında ve devrimci-demokrat kesimlerin bu seçimlerde tam olarak istedikleri desteği alamamasında bizim, yani devrimcilerin rolü de vardır.

“Örgütsüzlüğümüze müdahale edelim”

Ocak ayının ilk günlerinde “Demokratik Devrimin Propagandası Eşliğinde Yerel Seçimler” başlığıyla yapılan açıklamanın ardından start verdiğimiz seçim çalışmaları süresince pratik hattımıza baktığımızda çalışmalarımızın birkaç noktada tıkandığını ve bu sorunların çalışmanın merkezine oturduğunu söylemeliyiz. “Neden HDP-BDP adaylarını destekliyoruz?” sorusu çok açıktan gelmese de, bu seçim çalışmalarımız sırasında ulusal hareket içerisinde “erime kaygısı” ile “seçimlerde kimin için çalışacağız?” sorusuna denk geldik. HDP-BDP adaylarını desteklemenin, salt yurtsever hareket için çalışmak ve oy toplamak anlamına geldiği düşüncesinden kaynaklanan bu soruya, Dersim-Nazımiye’de desteklediğimiz bağımsız adayın geri çekilmesi pratiği de eklenince ortaya -özellikle İstanbul’da- seçim çalışmasına yeterince katılmayan bir pratikle geçirilmiş oldu.

Yaptığımız ilk açıklamadan itibaren “kimin için çalışacağımızı” (Kürt halkı ile ilişkilenmek, Gezi ruhunu sürdürmek, tüm bu dinamiklere demokratik halk devriminin propagandasını yapabilmek…) net bir şekilde ortaya koymuş olmamıza rağmen pratikten kaçınarak seçim çalışmasını yerine getirememiş olmanın anlamı; çok açık ki örgütsüzlüktür. Fiziksel tembellikten çok zihinsel tembelliğin hüküm sürdüğü saflarımızda örgütsüzlüğün zemini bulması zaten kaçınılmazdı, ancak söz konusu Kürt meselesi gibi “netametli bir konu” olduğu için de bu örgütsüzlük durumu daha fazla kendini ortaya sermiştir. Hala Kürt halkının siyasi ve kültürel hakları için verdiği mücadelenin bizim mücadelemiz olması gerektiğine ikna olmayan ve sosyal şovenizmden beslenen bir tarz ile Kürt meselesini ele alan bu düşünüş biçiminin bugün saflarımızda seçim çalışmalarına katılmama pratiğine dönüşmesi şaşırtıcı değil, bir an önce müdahale edilmesi gereken bir durumdur.

Kısmi de olsa yapılan seçim çalışmaları sırasında karşılaştığımız HDP içerisinde bulunan bazı kurumların hatalı yaklaşımlarının politikamızı hayata geçirme noktasında engel teşkil ettiği görülmüştür. Ancak “esas çelişkinin içte çelişki olduğunu” her daim akılda tutmak gerekir. Eleştirilerimizi kesinlikle sık sık dile getirmeli, politikamızı hayata geçirebilmek için daha çok ve çeşitli yöntemler deneyerek pratiğin içerisine girmeli, emek harcamalı ve ter dökmeliyiz.

“Örgütsüzlüğe karşı tavizsiz olalım”

Yükselen toplumsal muhalefetin önemli bir kesiminin, bugün seçimlerde AKP-CHP (ve bazen de AKP-MHP) kamplaşmasında AKP karşısında güçlü olan sistem partilerine destek vermesinde; ülkenin genel nesnel koşullarının yanı sıra kendimizle ilgili bahsettiğimiz (ancak tüm örgütlü güçler açısından da geçerli olan) örgütsüzlük durumunun da etkili olduğunu belirtmemiz gerekir. Bu kamplaşma karşısında komünist devrimciler olarak doğru politikalar belirlemiş olmakla birlikte doğru bir pratik hat tutturamadık, aynı zamanda var olan pratikleri de geliştiremedik.

Seçimlerde bizim tablomuz üzerine hala tartışılacak çok önemli noktalar olmakla beraber biz özetle 2 noktaya değineceğiz: İlk olarak merkezi politikamızın en başta faaliyetçilerimiz tarafından yeteri kadar kavranmadığı, tartışılmadığı, dolayısıyla politikamızın yaşama geçirilmediği gibi bir gerçeklik var ortada. İkinci olarak -ilk söylediğimizin de bir sonucudur aynı zamanda- seçimlerde HDP-BDP adaylarının desteklenmesine ikna olmayan faaliyetçilerimizin seçim çalışmalarına canla-başla dâhil olmadığını, seçim sürecinin avantajlı yönlerini toplumsal muhalefeti ve de örgütümüzü geliştirmek için kullanma fırsatını göz ardı ettiğini söylemeliyiz.

Buradan sonuç olarak çıkarmamız gereken en önemli noktalardan biri, gönül verdiğimiz örgütümüzün politikalarını daha iyi anlamak için çaba sarf etmemiz gerektiğidir. Açık ki, bu “çaba”, tek başına ne yeterli ne de anlamlı! Ancak ve ancak seçim sürecinde politikanın yaşama geçirilmesi konusunda ayak direyerek, örgütlü olmanın altını boşaltan örgütsüz yaklaşımlara tavizsiz olmakla bahsini ettiğimiz “çaba” bir anlam kazanır. Hele ki tek tük de olsa ortaya çıkan “yurtseverlerin kuyruğuna takılmamak” adına faşizmin temsilcisi olan “sol görünümlü” partilere bile oy vermeyi göze alan hastalıklı yaklaşımlara müsamaha göstermemek gerekir. Aksi halde varlık zeminimizi yok saymış oluruz, gerisi teferruat!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu