GüncelManşet

Darbelere halkın direniş deneyimleriyle karşı duralım!

15 Temmuz 2016 tarihiyle Türkiye’nin toplumsal hafızasında ciddi bir yer edinmiş olan darbe girişimi, ordu içinde yeterli desteği görmeyen veya destek görüp sonrasında ortaya sürülen bir grup tarafından gerçekleştirilmişti. Olayın gelişim seyri bir yana, esasında klik dalaşı olarak ifade edeceğimiz bu durumun son bir yıl içerisinde aldığı boyut ile halk kitlelerinin çelişkileri örtbas edilmekte, bu klik dalaşı bahane edilerek çelişkiler neticesinde birikim gösteren öfkenin bir kısmı AKP tarafından kendi bekası için kullanılmakta, bu öfkenin açıktan AKP’ye karşı olan kısmı ise şiddetle bastırılmaya çalışılmaktadır. Dolayısıyla yaşanan darbe esasında devletin devamlılığını sağlayan ve toplumsal çelişkiler üzerinden beslenen; kitleleri kaldıraç olarak kullanan bir askeri ve siyasi operasyon/politikadır.

 

15 Temmuz darbe değil, dizayn

AKP iktidarı kimi toplumsal tepkileri kendisine yedeklemiş, aynı zamanda kendi kitlesini de militarist bir şekilde örgütlemiştir. Elbette bu tek başına son bir yıla sığdırılabilecek bir durum değildir. 15 yıllık iktidarı boyunca AKP’nin birçok ideolojik ve baskı aygıtını ele geçirdiği aşikar. Dolayısıyla AKP’ye yapıldığı iddia edilen bu darbe girişimini çeşitli tahminlerle ele alabilir ve yorumlayabiliriz. Zira darbeler devletin derin dehlizlerinde örgütlenen ve çeşitli komplo ve hesapları da içerisinde barındıran operasyonlardır. Darbeler toplumsal dinamikleri zayıflatacak bir şekilde devletin devamlılığını merkezine alır ve stratejisi de budur. Dolayısıyla darbe bir iktidara değil aksine halk kitlelerine yapılır. Devlet nezdinde yaşanan ise darbe değil aksine dizayndır.

TC, yıllardır gerçekleştirdiği faili na-meçhul katliamları baskı ve sömürüyü toplumsal hafızadan silmek ve devleti örgütlemek için böylesi bir darbe ile karşımıza çıkmıştır. Bu açıdan sürecin ortaya koyduğu esas gerçek TC devletinin toplumsal hafızasının ana kolonlarından biri olan darbe karşıtı öfkeyi kullanarak meşruluğunu sağlamaya çalışmasıdır. Bugün ortaya çıkan tablo sokaklarda faşizmin örgütlenmesidir. Yani AKP için verili koşulları oluşturan darbe girişimi, AKP’nin darbesine dönüştü. 

Şöyle ki 15 Temmuz darbesi başarısız olmasına rağmen, hızla AKP’nin “Reichstag Yangını”na dönüşmüştür. Hitler’in bir iç darbeyle parlamentoda iktidarı ele geçirdiği Almanya’da mutlak yetkilerle donanmak, tüm muhalefeti ezerek toplumu kontrol altına almak isteyen Naziler, parlamento binasını (Reichstag) yaktırmış ve suçu komünistlere atarak bunu büyük faşist saldırganlıklarının gerekçesi olarak kullanmışlardı. Toplum terörize edilerek Hitler’e olağanüstü yetkiler verilmişti. Her ne kadar 15 Temmuz’u gerçekleştirenin AKP ve Erdoğan olmadığı iddia edilse de (ki Erdoğan ve AKP’nin 15 Temmuz’u örmese de planlarını “süslediğine” dair birçok veri bulunmaktadır) Erdoğan’ın eline geçirdiği fırsat, Hitler’in 1933’te eline geçirdiği fırsatın aynısıdır. Nitekim olağanüstü halin ilan edilmesi de bu gerçeği gözler önüne sermektedir.

 

OHAL ile toplumsal muhalefetin tasfiyesi hedefleniyor

Böylece darbe girişiminden sonra büyük bir tasfiye operasyonu başlatan AKP hükümeti tarafından 21 Temmuz 2016’da tüm ülkede uygulanmaya koyduğu OHAL’le birlikte temel insan hakları, demokratik hak ve özgürlükleri ortadan kaldırıldığı aşikar. Ülke artık Bakanlar Kurulu’nun yayımladığı Kanun Hükmünde Kararnamelerle yönetilmeye başlandı. Hükümet ve Erdoğan, her fırsatta OHAL’in “millete karşı ilan edilmediğini” söylese de, bu ifadeleri bile “dilin ağrıyan yere gittiğine” bir örnek olmuştur. Çünkü KHK’ler yurtsever hareket ve devrimciler başta olmak üzere demokrat ve ilericilere dönük saldırılara dönüştü. HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile birlikte 11 HDP’li vekil hapsedildi. HDP üye, yönetici ve taraftarlarından en az 4 bin 553 kişi tutsak. HDP ve DBP’ye bağlı 76 belediyeye kayyum atandı, belediye eş başkanlarının çoğunluğu tutuklandı. Devrimci ve demokratları da eklediğimizde 7 binin üzerinde kişinin tutsak edildiği görülüyor.

 

Muhalif basın tutuklama ve kapatmalarla baskılanmak istendi

5 haber ajansı, 16 TV kanalı, 24 radyo, 62 gazete, 19 dergi, 29 yayınevi kapatıldı. Özgür Gündem gazetesi darbe girişiminden bir ay sonra kapatılırken, kapatılan basın kurumları arasında DİHA, JINHA, Azadiya Welat, İMC TV gibi Kürt basın organları başı çekti. Öyle ki 15 Temmuz öncesi 39 olan tutuklu gazeteci sayısı 8 Mayıs 2017 itibariyle 162’yi buldu. Tüm bu saldırılarda dernek ve vakıflar da nasibini aldı.

 

Hapishanelerde sürgün sevkler ve işkence arttı

Hapishanelerdeki devrimci, demokrat ve yurtsever tutsaklara dönük saldırılar darbe girişiminin ardından tavan yaparken, yayınlanan genelge ile OHAL bahanesiyle tüm hapishanelerdeki siyasi tutsakların tahliye edilmeleri geçici olarak engellendi, görüş, iletişim, tedavi, eğitim hakları gasp edilmeye çalışıldı. Baskın aramalar, sürgün sevkler, çıplak arama, işkence ve keyfiyet iyice arttı.

Erdoğan’ın olağanüstü halin sınıfsal karakterini ortaya koyan “OHAL’i grev tehdidi olan yere müdahale için kullanıyoruz” sözü, AKP hükümeti döneminde yasaklanan 13 işçi grevini düşününce işçi ve emekçilere dönük artacak saldırıların da açık ve sade bir ilandır. Yani neresinden bakarsak bakalım, darbe girişimiyle içine girdiğimiz olağanüstü dönem, yeni kriz ve çatışmaları beraberinde getirmeye devam edecek. Erdoğan’ın tüm muhalif kesimleri baskı altına alma ve devletin tepesine mutlak bir güç olarak oturma yönündeki hamleleri de kaçınılmaz olarak yeni krizleri doğuracaktır.

 

Deneyimlerimizden güç alalım

Bu saldırganlık karşısında başta kadınlar olmak üzere devrimci, yurtsever ve ilerici kesimler sokağı terk etmedi, her fırsatta öfkesini yansıtacak bir alan yaratma derdine düştü. Ancak buna karşın toplumsal muhalefetin, devrimci ve yurtseverlerin bu saldırıların karşısına dikilecek bir güce, birliğe eriştiğini söylemek yanlış olur. Biraraya gelme konusunda kimi adımlar atılsa da yarım kalan bu birliktelikler, kısa süre içerisinde dağılmış; saldırıları püskürtecek, krizlerden faydalanacak ciddi bir güce dönüşememiştir. Halbuki yeni neslin de aktif katılımcısı olduğu Gezi İsyanı, Kobanê süreci, 7 Haziran 2015 seçimleri ve son olarak 16 Nisan referandum sürecini de düşündüğümüzde tabandan doğru baskıların geleceğimiz ve mücadelemiz için neleri barındırdığını görmüş oluruz. Onun içindir ki egemenlerin kendisini her fırsatta reorganize ettiği bir süreçte deneyimlerimiz, hedeflerimize ulaşmada engin birikimi barındırmakta ve yol gösterecek bir hamleyi beklemektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu