GüncelMakaleler

Özel Haber | Koç: Birinci basamağın; ASM, TSM olarak ikiye ayrılması sistemin Covid-19 pandemisinde yetersiz kalmasına ve tıkanmasına yol açmıştır

Türkiye'de koronavirüs salgınında 1'inci basamak sağlık hizmetlerinin yetersizliği ile ilgili rapor açıklayan İTO ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Sorularımızı yanıtlayan Dr. Recep Koç, 1'inci basamak hizmetlerindeki aksama ve yetersizlikleri anlattı.

Covid-19 pandemisinin tehlikeli boyutlara geldiği günlerden itibaren ülkelerin sağlık sistemlerinin ne derece yetersiz olduğu ortaya çıkmış durumda. Kapitalist sistem, kar odaklı dünya görüşüne uygun olarak sağlık sisteminde insanı da ‘müşteri’ olarak görüyor.

Türkiye’de ise pandemi ile mücadele de hükümetin ‘etkin’ olduğu burjuva medya tarafından çokça dile getirilse de durumun böyle olmadığı aşikar. Özellikle koruyucu sağlık hizmetlerinin yetersizliği ve AKP’nin her dönemde ‘sağlıkta devrim’ iddialarının gerçek dışılığı bu salgınla bir birlikte gün yüzüne çıktı.

7 Nisan günü ise İstanbul Tabip Odası(İTO) Korona Günlerinde İstanbul’da Sağlık-3 Birinci Basamak Raporu’nu sundu. Raporda birinci basamak sağlık hizmetleri(Aile Sağlığı Merkezi(ASM), Toplum Sağlığı Merkezi(TSM)) pandemiye yönelik birinci basamak sağlık hizmetlerinin yetersizlikleri anlatıldı.

Konu ile ilgili İstanbul Tabip Odası Yürütme Kurulu Üyesi Dr. Recep Koç’a sorduk.

Raporunuzda “BBSH birimlerinde görülen maske, önlük, eldiven, vb kişisel koruyucu donanım eksikliği bu hazırlıksızlığın görünen yüzüdür. Asıl olan ise organizasyonel hazırlıksızlık durumudur.” şeklinde bir ifade yer alıyor.

Bunu biraz açabilir misiniz? Birinci Derece Sağlık hizmetleri adına Sağlıkta Dönüşüm kapsamında sağlık ocaklarının kapatılması bugün tablonun ortaya çıkmasını nasıl etkiledi?

2005 yılında Sağlıkta Dönüşüm programı dahilinde Sağlık Ocakları kapatılıp, pilot bölge olarak Düzce’den başlanılarak Aile Hekimliği Sistemine geçildi. 2010 sonu itibarı ile Sosyalizasyon Kanununun yürürlükten kaldırılması ile tüm ülkede uygulanmaya başladı.

Bu sistemde nüfusa dayalı kişisel koruyucu ve tedavi edici hizmetler ile bölgesel toplumsal koruyucu sağlık hizmetleri birbirinden ayrılmıştı. Aile hekimlikleri taşaronlaştırılma ile yarı özel bir hale getiriliyordu.

Aile hekimleri arasında rekabet sağlanacak, verilecek cari giderler ile aile sağlığı merkezlerini kendileri kuracak, tüm tıbbı malzemeleri, demirbaş sayılan her türlü büro ve sarf malzemelerini alacaklar, personel çalıştıracaklardı.

İlçelerde kurulan Toplum Sağlığı Merkezleri ise ( İlçe Sağlık Müdürlükleri ) ilçenin ( bölgenin)  toplumsal koruyucu sağlık hizmetlerini takip edecek, gelişmesini sağlayacak,  diğer kurum ve kuruluşlar arası denetim ve koordinasyonu sağlayacaktı.

Aile hekimleri sözleşmeli çalıştırılırken, Toplum Sağlığı Merkezi çalışanları 657 Sayılı DMK ‘a bağlı memur olarak kalacaklardı.

1’inci basamağın toplumsal koruyucu sağlık hizmetlerinde etkinliğinin azalmasında bu bölünmüşlüğün yanında, Verem Savaş Dispanserlerinin ve AÇSAP’ların pasifize edilmesi, kamu hastaneleri ve polikliniklerinin içinin boşaltılması da sayılabilir.

Toplum Sağlığı Merkezlerinin personel ve organizasyon yetersizliğinden filiasyon, eğitim ve koruyucu sağlık hizmetlerine yeteri kadar zaman ayıramamaları, ilçelerindeki dağınık ve çok sayıdaki aile hekimlerinin denetimi, yazışmaları ve bürokratik işlerinden, asli görevlerini yapamamaları, bu alanda bir boşluk yaratmıştır.

Aile hekimleri eski binalarda, apartman dairelerinde, bodrum katlarında, boş dükkanlarda, prefabrik yerlerde uygun ve standart olmayan mekanlarda, tedaviyi önceleyen bir hizmet anlayışıyla çalışmaktadır.

Ekip hizmeti anlayışının yok edilmesi ve sevk sisteminin kurulamaması, bölgesel taban yerine sadece nüfusa dayalı olması, bu nüfusun dağınık bölgelerde yaşaması, birinci basamağın aile sağlığı merkezi- toplum sağlığı merkezi olarak ikiye ayrılması, sistemin covid 19 pandemisinde yetersiz kalmasına ve tıkanmasına yol açmıştır.

Filiasyon ve evde bakım hizmetlerini İlçe Sağlık Müdürlükleri kurdukları ekipler ile yerine getirmeye çalışırken, konu ile ilgili aile hekimlerine kayıtlı kişileri ve hastaları hakkında bilgi verilmemekte, bir koordinasyon eksikliği de göze çarpmaktadır.

İki başlılık ve birbirinden kopuk hizmetler,  bütünselliği ve ekip anlayışını ortadan kaldırmıştır. Avrupa ile beraber ülkemizde de aile hekimliği sisteminin bulaşıcı ve salgın hastalıklarda yetersiz kaldığı, bu sistemin kökten revize edilmesi gerekliliğini ortaya çıkarmıştır.

Sağlık Ocağı sistemi kırsal bölgelerde çok başarılı hizmetler verdiği halde, şehir merkezlerinde bir türlü işlev kazanamamıştı. 224 Sayılı Sosyalizasyon Kanunu da dikkate alınarak,  bugünkü teknoloji ile ihtiyaçlarında karşılanacağı yeni ve modern bir sistemin tartışılması ve gündeme alınması gereksinimi doğmuştur.

ASM’ler bugünkü durumda mahalle ve semtlerde kitlelerle en yakın temas kuran sağlık çalışanları durumunda. Başka bir deyişle mahallerde halkın sağlık adına ilk ulaşabileceği yerler durumunda. Buna rağmen raporunuzda ASM’lerin cari harcamalarının Sağlık Bakanlığı tarafından değil aile hekimleri tarafından yapıldığı, ASM’lerin kişisel koruyucu donanım ihtiyacının İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü tarafından üstlenilmediği ifade ediliyor.

Özel hastaneleri pandemi hastanesine çevirdiğini ilan eden Sağlık Bakanlığının ASM’lere yönelik bu tutumu bir çelişki değil mi? Öte yandan Koronavirüs’e karşı alınması lazım gelen tedbirlerle tezat bir durum değil mi? Ne yapılması gerekiyor?

Aile hekimlerine cari gider ödendiği ve kendi ihtiyaçlarını kendilerinin karşılaması gerekçesi ile Sağlık Bakanlığı ve İl Sağlık Müdürlükleri kişisel koruyucu tıbbı ekipman desteği yapmaktan imtina etmişlerdir.

Aynı zamanda el dezenfektanları ile etil alkolün piyasadan temin edilmesinde de güçlük çekilmektedir. ASM’ne gelen hastalara triaj yapılması, el dezenfeksiyonu kullandırılması ve maske takılması önerilirken, ekipman ve malzeme eksikliğinden tam olarak yerine getirilemediği gibi, hekim ve çalışanlarımız doğrudan doğruya risk altında kalmaktadır.

Sağlık Bakanlığının salgın ile ilgili önlemleri almasında gecikmesi ve algoritmaları peyderpey açıklaması hastane ve aile hekimliği çalışanlarının korumasız kalmasına ve İstanbul’da bine yakın hekim ve sağlık çalışanının hasta olmalarına, Covid-19 pozitifliğine neden olmuştur.

Bu dönemde aile sağlığı merkezlerimizde bebek, çocuk ve gebelerimizin aşı ile izlemlerine devam edilmektedir. Yaşlı ve kronik hastalarımızın ilaç ve tedavileri yakınları ve iletişim araçları vasıtasıyla karşılanmaya çalışılmaktadır.

Hastalarımızın ilk müracaat yerleri bu merkezlerdir. Sağlık Bakanlığı bu salgına hazırlıksız yakalanmış ve günlük tepkilere göre davranış sergilemektedir. Özel hastane ücretleri konusunda tepkiler ve yine İstanbul Tabip Odasının hazırladığı rapor ve öneriler en sonunda dikkate alınmış ve corona hastalarından ücret alınmayacağına ait tebliğ yayınlanmıştı.

Bu kadar karışık ve organizasyon bozukluğunun içinde sağlık çalışanlarımızın özverisine ve mesleki ahlakına güvenilerek 1.basamak kurumları arka plana itilmiştir. Karantina ve hasta oldukları süre kadar ücretleri kesilmekte, yapamadıkları aşı ve izlemlerden sorumlu tutulmaktadırlar.

Raporun Somut Talepler bölümünde,”Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulunda ve illerdeki Pandemi Kurullarında BBSH ve meslek örgütü temsilcileri yer almalıdır” ifadesi geçiyor. Bu talep hangi ihtiyacın ürünü olarak açığa çıkmıştır?

Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulunda son günlere kadar halk sağlığı uzmanı bile yoktu. Salgının sahadaki durumunu ortaya koyacak ve alınacak ve alınmış önlemlerin yararlarını tartışacak uzmanlar dışlanmışlardı.

Türk Tabipleri Birliği, Türk Eczacılar Birliği, Türk DişHekimleri Birliği temsilcilerininde çağrılmaları önemlidir. İllerde, Valiler başkanlığında kurulan pandemi kurullarında da meslek odalarımız temsil edilmiyorlar. Kurullardaki bilim insanları ve uzmanlar kişisel olarak çağrıldıkları için, ancak tavsiyelerde bulunup, alınacak önlemleri bildirmektedirler.

Bu tavsiyeleri takip edebilecekleri yetkileri yoktur. O yüzden alınan birçok kararlar eksik ve yetersiz kalmaktadır.

Bilim Kurulu kararlarının ne kadarının yürürlüğe konduğu da bilinmemektedir. Kurumsal BİR kimlik olmadığı içinde her şey kurullar içinde kalmakta, kamuoyuna bilgi verilmemektedir.

İstanbul’da yayılmaya devam eden bu salgın, başka illere dağılmadan önü alınmalıdır. İtalya, İspanya gibi olmadan, yatay bir çizgiden gitmesi, yoğun bakım ve ölüm olaylarının en aza indirilmesi hepimizin arzusudur. Bunu hep birlikte başarmak zorundayız.

İzolasyon ve sosyal mesafe en önemli unsurlardandır. Ülkemizdeki sağlık sisteminin yeniden elden geçirilmesinin, sağlıkta dönüşüm ve özelleştirmeden vazgeçilip, kamusal, bütünsel, tamamlayıcı bir sağlık sistemini tartışmamızın ve uygulamaya koymamızın zamanı gelmiştir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu