Güncel

Demirtaş Duruşmada: Ben Kürdüm ve benim vatanım Kürdistan’dır.

"İbrahim Kaykakkaya'nın işkence tezgahında katledilmesini eleştirmek suçsa işkenceyi savunuyorsunuz demektir. Konuşmamın kelimesi kelimesine arkasındayım. Cümlesi cümlesine arkasındayım."

Halkların Demokratik Partisi (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutuklu yargılandığı Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşması ikinci gününde devam ediyor.

Edirne F Tipi Kapalı Hapishanesi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi’yle (SEGBİS) Sincan Kampüs Hapishanesi’nde görülen duruşmasına bağlanan Demirtaş, hakkında 142 yıl hapis cezası isteniyor.

Demirtaş’ın duruşmasına HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, HDP Meclis Amiri Mahmut Toğrul, HDP’li vekiller Meral Danış Beştaş, Tülay Hatimoğulları, Kemal Peköz, Mensur Işık ve HDP MYK üyesi Nazmi Gür ile birlikte çok sayıda avukat katıldı.

Dün 29, 30 ve 10 nolu fezlekelere dair savunma yapan Demirtaş, bugün 25 No’lu fezlekeye dair savunma yaptı.

Demirtaş, “Fezlekede suç tarihi 28 Eylül 2019 tarihinde Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlandığı ve hazırlanma tarihi olarak da 24 Şubat 2016 olarak görünüyor. Elazığ Karakoçan ilçesinde 2013’ün 9’uncu ayında yaptığım konuşmaya yaklaşık iki buçuk yıl sonra 2016 yılının Şubat ayında fezleke hazırlanıp, Meclis’e gönderilmiş.

O tarihte yine 7 Haziran seçimleri sonrasında AKP tek başına iktidarını ve parlamento çoğunluğunu kaybettikten sonra neredeyse Türkiye’yi çılgınlığa sürükleyen, çatışma ve savaş politikaları sürecinde hazırlanan bir fezlekedir. Fezlekenin hazırlanmış olması için iki buçuk yıl beklenmesi de aleni olarak siyasi saiklerle hazırlandığına önemli bir veridir” dedi.

Demirtaş, tutanakta savcının Kürdistan ve Kürt kelimesini küçük yazdığına dikkat çekerek “Siz bana böyle yaptığınız müddetçe, sadece baş harfini değil, bütün harfleri büyük olarak okuyorum ki, ben Kürdüm ve benim vatanım Kürdistan’dır. Kürdistan’ın da sadece baş harfini değil, bütün harflerini büyük olarak tutanağa geçirtiyorum.” dedi.


Demirtaş’ın savunmasından satır başları şöyle:

“25 no’lu fezlekede isnat edilen suçun tarihi 28 Eylül 2013. Fezlekenin düzenlenme tarihi ise 24 Şubat 2016. Fezlekenin hazırlanması için iki buçuk yıl beklenmesi bile, siyasi saiklerle olduğunun göstergesidir. Bu fezleke de dahil olmak üzere hiçbir fezlekede, suçun somutlaştırılması yapılmamış.

Örneğin “terör örgütü propagandası”nı hangi cümlelerle yaptığım belirtilmemiş. Salla gitsin, ya tutarsa yöntemi izlemiş savcılar. Dolayısıyla fezlekeden okuyacağım ama tahmin yürüteceğiz. Galiba mahkemenin de yaptığı budur. Hangi sözlerim hangi suçlamayla ilişkilendirmiş diye tahmin yürüteceğiz.”

“(Fezlekedeki konuşmasını okuduktan sonra)Savcı Kürt ve Kürdistan kelimelerinin tamamını, ilk harfleri küçük olarak yazmış. Savcının son derece ön yargılı ve politik bir tutum içinde olduğu çok iyi anlaşılıyor. Konuşmamın bir yerinde diyorum ya, “Kürt ya da Kürdistan dediğimizde birilerinin tüyleri diken diken oluyor” işte bu savcı da tüyleri diken diken olanlardan. Küçümsemek istemiş. Daha önceki bazı fezlekelerde de vardı, belirtmiştim.

Genelde çok takılmam usuli şeylere ama burada özle, esasla ilgili bir şey var, hakaret etmek istiyor. Ben o savcıya da, mahkeme heyetine de, bütün yargı mensuplarına da şunu söylemek istiyorum. Ben bir Kürdüm. Siz bana Kürt değilsin demediğiniz sürece de Kürtlüğümü hatırlamıyorum işin doğrusu.

İnsanlığımı hatırlıyorum daha çok. Ama siz bana böyle yaptığınız müddetçe, sadece baş harfini değil, bütün harfleri büyük olarak okuyorum ki, ben Kürdüm ve benim vatanım Kürdistan’dır.

Kürdistan’ın da sadece baş harfini değil, bütün harflerini büyük olarak tutanağa geçirtiyorum. Dolayısıyla Kürdistan demenin, devleti eleştirmenin, Hükümetin politikalarını eleştirmenin, çözüm önerileri sunmanın kendisi terör örgütü propagandasıysa bence PKK propagandasını savcı yapmış.

Çünkü konuşmamda şiddet adına hiçbir şey yok. Konuşmamın neresinde terör örgütünün propagandasını yapmışım, belirtmesi lazım. Yok. Tahmin yürüteceğiz. Kürt ve Kürdistan dediğim için herhalde.”

“Konuşmamın neresinde suçu ve suçluyu övmüş olabilirim? Seyit Rıza, Şeyh Said, Mazlum Doğan, İbrahim Kaypakkaya, Deniz Gezmiş dediğim için. Şeyh Said ve Seyit Rıza, Cumhuriyetin ilk yıllarında, kanuna aykırı bir şekilde, evrensel hukuk ilkelerine aykırı bir şekilde, ahlaka ve vicdana aykırı bir şekilde idam edildiler.

Deniz Gezmiş ve arkadaşları, Menderes ve arkadaşlarının idam edilmelerinin intikamını almak üzere, hukuka aykırı bir şekilde idam edildiler.

İbrahim Kaypakkaya Diyarbakır Cezaevinde, daha 24 yaşındayken ağır işkencelerle katledildi. Mazlum Doğan, 12 Eylül Diyarbakır işkencehanesinde ağır işkenceler maruz kaldı ve yaşamına son verdi. Bunların her biri, siyasi kimliğinden bağımsız bir şekilde, hepsi de hukuksuzluğun ve zulmün mağdurudurlar…

“Ben bu kişilerin hangi suçunu, hangi faaliyetini övmüşüm? Evet, Mazlum Doğan’ın işkenceye karşı direnişini övmüşüm. O zaman savcı işkenceyi savunmuş oluyor? Savcı, Kenan Evren darbe yönetiminin ve o dönem Diyarbakır Cezaevi komutanı Esat Oktay Yıldırın’ın savunusu yapmış oluyor.

Ben Mazlum Doğan’ın işkenceye karşı duruşunu savunuyorsam ve savcı da bunu suç olarak görüyorsa savcı darbecilerin fiilini savunmuş oluyor. Sizin [mahkeme heyeti] normalde, bu savcı hakkında suç duyurusunda bulunmuş olmanız lazım. Ben burada suçu ve suçluyu övmüyorum. İşkence suçunu övmüş oluyor savcı. İşkenceyi korumuş oluyor.

İbrahim Kaykakkaya’nın işkence tezgahında katledilmesini eleştirmek suçsa işkenceyi savunuyorsunuz demektir. Konuşmamın kelimesi kelimesine arkasındayım. Cümlesi cümlesine arkasındayım.”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu