GüncelMakaleler

DENGE AZADÎ | Çürümüş Ordu Kokuşmuş İktidar Can Çekişen Devlet

“Siz suç işlesenizde, sizin arkanızda devlet var” mantığının sonucu olarak yaygınlaşan bu saldırı sistematiği her alanda kendisini göstermektedir. Irkçı- faşist saldırıların boyutunun artması buradan alınan güçle sağlanmaktadır.

Sınıflı toplumda, devlet ezen sınıfın, ezilenler üzerindeki baskı aracıdır.

Bu baskı aracını sürdüren ve uygulatan ise iktidardır. İktidarların çoban bekçiliğini ise militarist güçleri yapar. Ancak amaç ve sonuç hep aynıdır.

Baskı, şiddet tutuklama, yıldırmanın yanı sıra kültürel dejenerasyon ve tarihsel alt yapının yıkımı önemli yer kaplar. Tüm devlet kurumlar bu sömürü çarkına hizmet etmekle mükelleftir.

Özelikle burjuva demokratik sürecini tamamlayamamış, anti-demokratik yöntemlerle iktidarlarını elde tutmaya çalışan rejimler, toplumun feodal, dinsel ve ırksal yönleriyle oynarlar. Çürümüş ve kokuşmuş bir düzeni ancak bu bulamaca batırdığı kesimlere dayanarak ömrünü uzatmaya çalışır.

1980 Askeri Faşist Darbesinin yaratmak istediği bireysel paradigma tiplemesi günümüz Türkiye’si açısından esasen toplumsal bir profile çevrildi.

Doksanlı yıllar ve askeri militarist saldırıların en yüksek doza çıkarılması, binlerce faili (devlet)meçhul cinayetin işlenerek, hasır altı edilmesi, onbinlerce Kürt köyünün yakılması ve boşaltılması ile bu süreç devam etti.

Keza “sol” adı altında iktidardaki Ecevit eliyle, devrimci tutsakların hücrelere konması gibi onlarca saldırı karşısında toplumsal muhalefetin ve aydın geleneğinin zayıflığı, maalesef can çekişen devlete yeni manevra olanakları yarattı.

AKP, esasen Yeni Dünya Düzeni ekseninde ABD patentli Türk Komprador Burjuvazisinin desteğiyle mağdur edebiyatı ile iktidara geldi. Mağdur edebiyatı üzerine kurdukları düzen ve saltanat, Osmanlı hayalleriyle burjuvaziye yol açtı.

ABD Emperyalizminin taşeron firmasına dönen iktidar, beslediği çeteleri çeteleri dünyaya servis etmede nam kazandı. Suriye , Irak, Libya, Azerbaycan girişimleri esasen bu çerçevede ele alındı.  İşin en önemli noktalarından biri de bu paralı çete gruplarıyla aynı sosyal ve kültürel eksende buluşmalarıdır. İşgal alanlarındaki ilk icraatları; yüzlerce yıllık kültürel değerleri talan etmek, kafa kesme ve korku psikolojisi yayarak toplumu sindirmek; hırsızlık, tecavüz, insan kaçırmak olmuştur.

Bunun yanı sıra, aşiret hukuku gibi birçok konuda ortak paydalar barındırmaları tesadüfü değildir. Türkiye Kürdistan’ı neredeyse bu saydıklarımızın tamamını eksiksizce yaşamıştır. Muhalif kesimleri sindirdiler, gerçek haber yapan gazetecileri tutuklayıp, suçluları ve hırsızları korudular. Neredeyse seçilen tüm belediyelere kayyum atayarak belediyeleri borç batağına boğdular.

Saltanat, Cumhurbaşkanından Valisine, Validen kayyuma kadar devlet geleneği haline dönüştürüldü. Sayısı onbinleri bulan siyasi tutuklamalarla toplumu diyanete , vakıflara, tarikatlara teslim ederek beyinsel erozyon yaratıldı.

İçerdeki mafya-çeteler bırakılarak suç oranının bilinçli bir şekilde artmasını sağlayarak daha fazla idari kanun çıkarttılar. Kadın ve LGBTİ+ düşmanlığı üzerinden saltanat kurdular. Binlerce yıllık Hasankeyf, Kürt tarihinin yok edilmesi hedefiyle yıkıldı. Toplumsal çürümüşlüğü büyük bir incelikle yönetiyor ve uyguluyorlar.

Son dönemlerdeki asker ve polisin karıştığı suç oranında çok ciddi bir artış söz konusu. Kürt bölgelerinde bu kültürel yozlaşma politikası, özel savaş yöntemleriyle uygulanıyor. Son yıllarda artan sayıda askerlerin suç oranı korkutucu bir noktaya vardırılmıştır. Tecavüz politikasını, Kürde “revadır” mantığıyla, savaş alanlarında sürdürmeleri kabul edilemeyecek bir noktaya vardırılmıştır.

En son Batman’da Uzman Çavuş Musa Orhan tarafından yirmi gün alıkonulan on sekiz yaşındaki İpek Er sonunda intihar ederek bu korkunç olayı ortaya çıkarmıştır. Musa Orhan’ın, “daha öncede yaptım bana bir şey yapmazlar” diyebilmesinin temel mantığı bu özel savaşın parçasıdır. Daha da vahim olanı bu konuyu haber yapan gazetecinin tutuklanmasıdır.

Musa Orhan bir haftalık misafirlikten sonra bırakılıyor .Toplumsal tepki karşısında 26 Ağustos günü İçişleri Bakanlığı şu açıklamayı yapıyor “Tutuklanma talebi ve buna bağlı kararlar savcılık ve mahkeme tarafından işleme konulmaktadır . Bu acı olaydan siyasi bir rant devşirmeyi,kurumlarımızı ve adalet sistemimizi yıpratmayı hedefleyen TELE bir adlı TV kanalının yanı sıra gayri ahlaki iftiraları atan terör örgütüne muzahir basın-yayın organları hakkında tüm işlemler başlatılacaktır”

Yani Kürde ölüm, tecavüz hak, bunu dile getirmek suç! Bu anlamıyla bu sıradan adli bir suç değil devletin bu alanlar için uyguladığı özel bir politikadır. Dersim’de kaybolan Gülistan Doku’nun baş şüphelisinin yine polis babası ve emniyet tarafından kollanarak kaçırılması esasen bu konseptin sonuçlarıdır.

Sonuç olarak;asker-polisin alenen işlediği suçlara sahip çıkılması devletin bölgeye yönelik özel tutumu ve Kürt ulusuna yönelik düşmanlığının bir sonucudur!

“Siz suç işlesenizde, sizin arkanızda devlet var” mantığının sonucu olarak yaygınlaşan bu saldırı sistematiği her alanda kendisini göstermektedir. Irkçı- faşist saldırıların boyutunun artması buradan alınan güçle sağlanmaktadır.

Bu anlamıyla birleşik mücadele ile beraber anti-faşist örgütlenme büyük önem kazanmaktadır. Bu anlamıyla birleşik mücadelenin önemli bir ayağı olan Birleşik Kadın Mücadelesinin hesap soran adaleti, toplumda karşılığını bulacak bir gerçekliliğine dönecektir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu