GüncelManşet

FARC’ın barış antlaşması ve sonrasına dair…

Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) 52 yıllık silahlı devrimci savaşın ardından yeniden başlayan barış görüşmeleri ile gelinen aşamada silah bırakacağını açıkladı. Kolombiya devleti ile imzaladığı antlaşma sonucu legal siyasete dahil olacak olan FARC’ın bu kararı, 2 Ekim günü gerçekleşecek referandum ile antlaşmanın halk tarafından onaylanmasının ardından yürürlüğe girecek.

Konu özgülünde bir tartışmaya girmeden önce, sürece dair en dikkat çekici noktanın, emperyalistlerin tutumu olduğunu ifade etmek gerek. Zira, Ortadoğu’nun savaş tanrılarının terör örgütü listelerinde yer alan FARC ile ilgili olarak bir anda barış görüşmeleri aracısı olması, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Kolombiya Devleti’ne “attığı bu dev adımdan ötürü”(!) 390 milyon Dolarlık yardım taahütünde bulunması, düne kadar “terörist” olan FARC’ın bugün Nobel Barış Ödülü adayı haline getirilmesi  FARC’ın kulaç attığı suların hangi tehlikelerle dolu olduğunu göstermek adına dikkat çekici veriler.

 

Barış ve Tasfiye…

Tartışmanın ilk aşaması olarak bu kararın  gerekçelerini, idelojik anlamda beslendiği kaynağı bir kenarda tutarak muhtemel sonuçlar için sürecin geçmişine bakmakta fayda var.

1985 yılında kendisini yasal olarak yapılandırmaya çalışan FARC  Union Patriotica’yı (Yurtseverler Birliği) kurdu. FARC’ın hedefi parlamenter siyasetti ve hatta devlet başkanlığına seçimle gelmek istiyordu. Kolombiya devleti de zaten, FARC’ı  legal siyasete çağırıyordu. Zımni bir ateşkes oldu, el altından barış görüşmeleri başladı. Ancak, ilk seçimler yaklaştığında Union Patriotica’ya karşı kitlesel katliamlar da başlatmak adına devlet eli ile sivil faşist çeteler örgütlendi.

Devlet destekli faşist çeteler, FARC’a ya da komünistlere yakın diye 9 milletvekilini, 70 belediye meclisi üyesini ve 11 belediye başkanını öldürdü. Pratikte Union Patriotica dağıtıldı, 4 milyon insan köyünden edildi. Kolombiya gazetesi El Espectador’un rakamlarına göre barış süreçleri boyunca, FARC’a ya da komünistlere yakın diye toplam 173.183 kişi devlet destekli faşist çetelerce öldürüldü. FARC’ı destekleyen 34.467 kişi kayboldu. On binlerce yerleşim biriminde zorunlu göç oldu.

En son 2012 yılında bile, FARC barış görüşmelerini başlatmak için elindeki rütbeli esirleri bırakmasının akabinde Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos, “FARC’ın sonu geldi” ifadelerini kullandı.

Yani, emperyalizmin uşağı Kolombiya devletinin, 52 yıllık savaş karşısında genel anlamda bir barış arayışının bulunmaması, barış çabasına karşı ise açık katliam girişimlerinde bulunması genel bir devlet karakteri olurken, yaklaşık 4 yılı bulan görüşmeler sonucunda bir barış antlaşmasının ortaya çıkmasında, FARC denetiminde bulunan bölgelerin barındırdığı yeraltı ve yerüstü kaynaklarının peşkeş çekilmesi gibi gerekçelerin olması, ABD’nin barışı açıktan desteklemesi hala süreç açısından  boşlukta kalan öğeler olmaktadır.

Buna ek olarak, FARC’ın örgütlenme sürecinden itibaren temel talebi olan Toprak Reformu talebinin de hala içeriğinin net doldurulamaması, köylülerden gasp edilen toprakların mı iade edileceği, yoksa 3 milyon hektarlık devlet arzilerinin mi dağıtılacağı, buna ek olarak büyük toprak sahiplerinin topraklarına dokunulup-dokunulmayacağı gibi kritik yaklaşım problemlerinin çözülememsi, barış antlaşmasının boş bıraktığı noktalar arasında.

Yani, süreç hala FARC açısından boşluk barındıran ve tasfiyeyi bir tehlike olarak gündemleştiren bir aşamada. Tüm bu tehlikelere rağmen FARC’ın 1985’den beri bu denli “barış heveslisi” olmasındaki temel etmen ise, kuşkusuz ki Marksizm’le olan mesafesi.

Zira FARC, temel teorik savunusu söylem bazında sosyalizm olsa da, bunu kuracak ideolojik perspektiften ve yürüttüğü askeri faaliyeti ise Halk Savaşı stratejisinden uzak. “Ulusal Kurtuluşçuluk” ile soslanmış bir köylü hareketinin ideolojik perspektifinin çok da ötesinde olmayan bir örnek olarak FARC’ın, bu nedenle de, dünya sosyalist hareketinin yaşadığı onca gerileme ve tasfiyeci etkiden doğru savrulma yaşamaması ise berklenemez.

Gelinen aşamada FARC liderleri mücadeleyi yasal olanaklarla sürdüreceklerini ifade etmektedir. Legal örgütlenmeler yaratmak, Marksistler için imkansız değildir, tabii ki bu legal mücadelenin olanaklarının olduğu, demokratik kazanımların o aşamaya geldiği durumda. Tasfiyenin bir ihtimal olarak bu denli yakın olduğu bir aşamada, silahları bir seçenek olarak devre dışı bırakmak, son kertede halkı ve onun demokratik mücadelesini savunmasız bırakmakla eşdeğerdir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu