Makaleler

Devrimci özneye dair

 

Devrim, devrimcilik, devrimci yaşam ve militanlık üzerine onca yazı, anlatım vardır. Her biri olması isteneni, olması gerekeni anlatır. Olması gerekenle olduğumuz arasındaki çelişki, meselenin özünü oluşturur. Hiçbir kitap, yazı olduğumuz noktayı, kendi gerçekliğimizi anlatamaz. Bu nedenledir ki somutu anlatan yazılar birçok açıdan aslında soyut kalır. Soyutluk her bireyin özgünlüklerinden ileri gelir.

Olması gerekene ulaşma bir süreç işidir. Ve bu süreç maddi yaşamdan, bizi çevreleyen maddi koşullardan bağımsız değildir. Devrime atılan ilk adım, sistemden kopuş anlamında önemli bir adımdır fakat tamamlanmış bir süreç değildir. Nasıl ki devrim bir süreç meselesiyle, kişinin devrimcileşmesi de öyledir.

Yaşamda hiçbir örnek düz bir çizgi izlemez, izleyemez. Gelişim ve değişim inişleri çıkışları olan bir yürüyüştür. Aksi, diyalektiğe (salt doğrunun varlığını ileri sürerek) terstir.

Her devrimcinin, maddi koşullardan etkilenim düzeyinin aynı olması beklenemez. Zira bu, mümkün de değildir. Mükemmellik, çizilen tablonun amacı olmasa da, kendisini ifade eder, dayatır; tıpkı tersi anlayış ve yaklaşımlar gibi…

Oluşturulmak istenen devrimci kimlik ve kişilik şablon değildir. Her bireyin kendi gerçekliğinde geri olan yanların atılmasıyla oluşturulacak olan bir kimlik ve kişiliktir söz konusu olan.

Kendi gerçekliğinden kasıt, bireyin bir bütün kimlik ve kişiliğidir. Sevinçleri, hüzünleri, hırsları çekingenlikleri, cesareti, fedakarlıkları, hoşlandıkları, sevmedikleri, sinirleri, hayalleri vs. Devrimciliğin salt teori ve güncel politika ile ilgilenme olmadığını bize yaşam gösterir. Devrimci olan bir insanla devrimci olmayan bir insan arasındaki fark, teorik ve politik bilinç değildir. Aynı zamanda günlük yaşamdaki duruştur.

Yaşam dediğimizde tek tek konu başlıkları değil bir bütünlüğü ifade etmekteyizdir. Devrimcileşmesi gereken bir bütündür. Bütünlük ancak kişinin en iyi bildiği kendi gerçekliğinde yakalanır. İç çelişki belirleyicidir kuramının önemi de buradan gelir.

Sorgulayacak olan herhangi bir pratik olduğunda, çok uzaklara ya da derinlere dalmadan, daha basitten hemen yanı başımızda olan, sistem tarafından şekillendirilen yanlarımızdır. Mao yoldaş, burjuvaziyi çok uzakta aramayın derken tam da bunu kastediyordu.

Kişinin kendine dokunması, kendi doğrularına dokunması, sancılı bir süreçtir. Fakat bilinmesi gereken, benliğimizde izlerini taşıdığımız sistemin varlığıdır. Sınıfsal etkilenmişliğin düzeyinin yanı sıra etki ve kalıcılık süresi de önemlidir. Direncin oluştuğu noktanın sınıfsal çözümlemesini yapmadan atılan adım, hedefini bulan bir adım olmayacaktır.

Kendimizi masaya yatırırken, insanın en zayıf yanı olan kendine acıma hastalığının doğurduğu korumacılık her daim karşımıza çıkan, çıkacak olan bir olgudur. Bu, özünde bir sınıf tavrıdır.

Objektif olmak, kişinin pratikte kendisini görmesidir de konu özgülünde. Yaşanan en büyük sıkıntılardan biri, kişinin kendisine subjektif kalmasıdır. Bunun zemini, doğru olduğu kati düşüncesidir ortaya serilen pratiğin. Doğru olan pratiğin olmadığı yerde, doğru olanı bilenin müdahalesine kapalılık, yanlışın ısrarı, subjektifliğin devamıdır.

Toplumsal ve sınıfsal olarak bizi abluka altına alan nesnel gerçekliğin (bilincimizi belirleyen maddi koşulların) kendi gerçekliğimizdeki izdüşümleri çözümlenmeden, bunların bilincine varılmadın yapılan her müdahale eskiyi yıkan değil, kişiyi yıpratan müdahaledir. İleriye doğru değil, geriye doğru gidişin adıdır.

Devrimci öznenin pratiği, bulunduğu ortamın toplumsal, sınıfsal ve cinsel özgünlükleri ve özelliklerin farkındalığına, bunların benliğine yansıması ve de şekilleniş-etkilenim düzeyinin bilincine sahip olmasıdır. Devrimci özne, içinde bulunduğu nesnel koşullarda devrimcileşir. Zira kişiyi çevreleyen dış koşullardan bağımsız bir durum düşünülemez. O halde bizi çevreleyen nesnelerin, görüngülerin hareket tarzının bilinmesi devrimcileşme sürecinin kendisidir.

Hiçbir teori, pratikten bağımsız üretilemez, hiçbir devrimci özne de pratikten bağımsız devrimcileşemez. Devrim, devrimcilik ve militanlık üzerine yazılan (bu yazıda dahil) yazılar, öncelikle yaşamla, nesnel olanla kişinin kendi gerçekliği ile sınanması zorunludur ki, diyalektik hükmünü sürdürsün. Devrimci öznenin yapacağı diyalektiğin hükmüne sadık kalmaktır. (Bir Partizan)

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu