Kültür&Sanat

Duraksama

Okumak, bilgilenme, öğrenme sürecinin bir parçası olduğu gibi irdelemektir aynı zamanda. İrdelemek içindeki anlama çabasının pratikteki yansıması elimdeki kitap da bu yansımanın bir göstergesi. Kitabın adı “Sömürgeci ve sömürgeleştirilen insan.” Yazarın adı Albert Memmi. Kitap korsan basım. İçindekiler bölümü olmadığı gibi bazı sayfaları da eksik basılmış. Can sıkıcı bir durum ama konu çekici. Tam bir baskısını bulmalı bu kitabın.

Kitabın önsözünü “Jean Paul Satre” yazmış. Arka kapağında da yine ondan bir alıntı var. Alıntının şu bölümü oldukça ilgi çekici: “Sömürgeleştirilen insanların yurtseverliğini sömürgecilik ortaya çıkarmaktadır. Bir baskı sistemi tarafından hayvan düzeyinde tutulan bu insanlara hiçbir hak hatta yaşama hakkı bile tanınmamıştır. Yaşam koşulları her geçen gün kötüleşmektedir. Eğer bir halkın kendi ölüm biçimini seçmekten başka hiçbir şeyi kalmadıysa, eğer ezenlerden aldığı tek armağan umutsuzluksa o halkın kaybedecek neyi olabilir. Bu halkın felaketi onun cesareti olacaktır…”

Elindeki kitabı yaslanır vaziyette oturduğu ranzasının hemen yanındaki taburesinin üstüne bıraktı. Ellerini ensesinde birleştirip iyice yatağa yerleşti. Gözleri, beyaza boyanmış tavanda gezindi.

Sartre’nin sözünü belirtisiz bir sesle tekrarladı. “Bu halkın felaketi onun cesareti olacaktır.” Duraksadı. Öyle miydi gerçekten; yoksa cesaretimiz felaketimiz miydi? Gözleri dalgınlaştı, aklındaki soruyla birlikte bir süre beyaz boyalı betonda takılı kaldı. “Evet” ve “Hayır” arasında savruldu görecelilik durağında konakladı. Takılıp kalan gözlerini dalgınlıktan kurtardı.

Yirmi üç saat tutulduğu kafesle eş hücresi, yazın yakan, kışın donduran duvarlarla çevrili hali; akmayan sular, boğuculuk hissi veren havasızlık ve dahası en yakıcı olanı da insansızlık. İnsansızlık: Tuhaf bir kendine hapislik hali. Susuzun suya hasreti. Yaşamın renklerini; görmeden, dokunmadan hıncı öfke ve nefretle karılmış beyinleri.

Çağın Dehak’larını şu kirli boyalı duvarları, gri telleri, kapıları aşarak paylaşma yaşama dahil olma çabası… İnsanlığın sürüp giden dinmeyen, derinleşen sancısı. Bunlar bir felaket olarak değerlendirilebilirdi.

Derin bir nefes alma ihtiyacı hissetti. Ranzasından kalkıp havalandırma manzaralı açık pencerenin arkasında durdu. Bakışlarını insanda sıkıntılıymış hissi uyandıran bulanık bir maviye bürünmüş gökyüzüne çevirdi. Her hanenin bir ağıta dönüştüğü doğduğu toprakları düşündü. Yoksulluk gibi acı denizinin de sınırı yoktu halkından yana.

Binlerce çift gözde yoksulluğu, çaresizliği ve açlığı gördü. Ama onu en fazla etkileyip sarsan bunları bir çocuğun gözlerinde görmek oldu. O anaerkil onları lanetleyen düzeni o da lanetledi. Değiştirilmeliydi var olan. Önce öğrenmeli ve kavranmalıydı olması gereken. Öğrendi ve kavradı. Kavradıkça güçlendi. Kattıkça çoğaldı. Umutsuzluğun umuda nasıl dönüştüğünü gördü. Ölüm ve yaşam arasındaki ince çizgiden defalarca geçti.

Yoldaşlarının, halkının omuzlarında on binlerle bir ayrıcalık gibi uğurlanışlarına tanıklık etti gözleri dolu dolu, yüreği onur ve acıyla atarak. Dillerdeki marşlar, sloganlar içinde yaşam ve umudu savunarak bizleşmekte buldu. Bugün yalnızlığında çoğalabiliyorsa da yine umuttan yana tavır koymasındandı.

f tipiiiHayır onun cesareti felaketi olamazdı. Bugün burada reddime karşı tutsaksam güneşe ve sevdiklerime hasret bunca eza reva görülüyorsa biraz da kendi adaylığımdandır diye düşündü.

Koridora açılan kapının kilidine giren anahtar sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Gözleri önce kapıya sonra kolundaki saate kaydı. Gülümsedi. Sabırsız bir hal aldı kalp atışları.

Akrep ve yelkovan onu bir saatliğine havalandırmaya davet ediyor, diğer hücrelerdeki tutsaklarla arasında bir kapının eksiltilme vakti olduğunu söylüyordu. Kol döndü kapı açıldı.

Sarıya boyalı saçları, ilgisiz ve aceleci haliyle hücreye giren gardiyan bir yandan elindeki anahtarları karıştırıyor bir yandan da daha kapıyı açmamışken kapatmaya geleceği saatten bahsediyordu.

O kabaran öfkesine karşılık cezasının başlayacağını söyledi. O kabaran öfkesine karşılık dinginliğini korumaya çalışarak tek kelime etmeden gardiyanın işini bitirip çıkıp gitmesini bekledi.

Gardiyanın hücreden çıkışı, sertçe kapatılan metal kapı ve anahtarın kilitte dönmesiyle taçlandı… (Gebze M Tipi’nden Tutsak Partizan)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu