GüncelManşet

Eğer unutursan yağmurlar sana öğretir*

Soykırım acısının içimde yankılanıp bitmeyen derin bir sızı olarak ne zaman oluştuğunu tam olarak bilemiyorum. Annemden babamdan bana geçen genler yoluyla almış olabilirim. Hatırladığım tek şey oradan başladığıdır. Yani, zulmün, ağır açlık ve sürgünün yaşandığı büyük felaket yollarında başladığıdır. Dinmeyen yürek acımın, karanlık kör bir kuyudan çıkamayan katliam duygularımın Osmanlı’dan başladığıdır. Bugüne dek gelen, kaç asır daha devam edeceğini bilemediğim duygularımın ta o zamandan başladığıdır.

Kardeşler,

Bir deyim vardır. “Eğer nerede ektiğini unutursan yağmurlar sana öğretir.” Çarmıha gerilerek katledilen soykırıma uğramış Haylar (Ermeniler) yaşama olan tutkularıyla Osmanlılara Hayların yok olmadıklarını, yaşamaya devam ettiklerini öğrettiler. Onbinler sürgün yollarında, dipsiz kuyularda, derin uçurumlarda öldürüldü. Fakat içimizdeki hakikatı öldüremediler. Çünkü biz dava insanlarıyız. Öyle bir dava insanıyız ki, unutmayı ihanet sayarız. Davamız yaşam ölçümüzdür. Bizim kimliğimizdir davamız. Osmanlı kimliğimizi yok etmek istedi. Başaramadılar. Kanlarımızla yazdık davamızı kimliğimizin kodlarına. Yüreğimizin derinliklerine daha büyük işledik, sürgün ve katliam yolarında yaşadıklarımızı.

Ermeni soykırımı hakikat içinde, geri kalmışlığa karşı kavganın öncülüğü içinde kendini bulur. Çünkü Hay (Ermeni) halkı yaratıcı ve çalışkan bir halktır. Binlerce yıl önce yaşadığı topraklar üzerinde silinmez büyük uygarlıklar yarattı. Eğer birine çalışkanlığı üzerinde konuşulmak istenseydi “Ermeni gibi çalışkan” denirdi. Neden böyle söylendiği yaptığı işin kalitesi ve büyüklüğüyle ilgilidir. İyi iş yapmak Hayların yaşam ve varoluş felsefesidir. Neden çalışkan oldukları bilinmez. Önceden mi, sonradan mı, yoksa yaşadıkları zor koşullar mı onları çalışkan yaptı, bilemiyorum. En çalışkan oldukları dönemde Haylar vergi verip kırbaç yemiş, tıpkı koyunlar gibi ölüme sürülmüştür.

Hayların en olumlu yanları hafızalarının güçlü olmasıdır. Unutulmasına ve birileri tarafından silinmesine izin vermezler. Nasıl izin verebilir ki unutmaya? Hay erkekleri nasıl unutsun, Osmanlıların Hay soyunu tüketmek için erkekliklerini yok etmeye çalıştıklarını… Onbinlerce Hay kadını uzun beyaz entari giydilerek koyun sürüleri gibi Yukarı Kürdistan’dan Suriye-Mısır mezbahalarına sürüldüklerini nasıl unutsun? 1915 aynı zamanda gözü dönmüş bir kadın katliamıdır.

Sanırsınız ki Turan Türkiyesi başarısızlığın ve onurunu kaybetmenin intikamını alıyordu. Silahsız Ermeni halkından intikam alıyordu. Gelecek yok edilmek isteniyordu. Uygarlıklar yaratmış, kültür ve sanatın her türlüsünü köprülere, çeşmelere, anıtlara işlemiş; tarih yazmış bir halk yok edilmeye çalışılıyordu. Yeryüzünün bütün canlıları o lanetli yılda, büyük felak gününde kırmızı uzun entari giyip yüzüne siyah peçe taktı.

Gökyüzünün gördüğü bütün anına ve adımlarına tanıklık etitiği soykırım belası cezasız kalmaz. Bilinir ki Tanrı kendi yarattığı evlatları gibi çabuk intikam almıyor. Her zaman kolay intikam almaz. Ancak ondan kurtulunamaz mutlaka intikamını alır. Aynı zamanda Ermeni devrimciler de kolay unutmaz soykırımı planlayan ve emrini verenleri. Soykırım emrini veren bütün katiller Ermeni devrimciler tarafından cezalandırılmıştır.

Ermeni halkına karşı büyük felaketi gerçekleştiren kötü yönetimlerden tanrı intikam alacaktı. Tıpkı Ermeni devrimcilerin aldıkları intikam gibi. İnsanlık tarihinin görmediği bir soykırımla sayısız uygarlıkların yaratıcısı bir halk, adına Hayastan-Kürdistan-Arap çölleri-Anadolu denilen topraklarda sürgün yollarında yok edilmeye çalışılmıştı çünkü.

“Tarihe en büyük katliamcı celladı olarak geçen ATİLLA bile 1915 Hay katliamını yapanlar karşısında masum bir koyun gibi kaldı. Tanrı tifo-kolera vb. hastalıkları ceza olarak katliamcılara ve onların askerlerine gönderdi. Trabzon’dan Van’a 250.000 Osmanlı askeri hastalıktan ve soğuktan öldü. Bitlis’ten Xarpet’e Türk askerlerinin cesetleri üzerinde yürüyorduk. Serekaniye (Raslayen)’den Mardin’e kadar üç günlük yol boyunca bütün yollar Türk askerlerinin cesetleri doluydu.” Bunları bir Osmanlı askeri doktoru hatıralarında yazıyordu. Keza bir Türk din adamı “Tanrı bize açlık, hastalık ve Rus’u yolladı. Eğer gökyüzü bizden intikam almasaydı Allah’ın varlığını tanımayacaktık” diye yazıyordu.

Kardeşler, bacılar, Zulüm iz bırakabilir. İz çok derin olabilir. Fakat zulüm hakikat yaratmaz. Emir vaki yapılanlar her zaman kanun olmaz. Güç zorunlu kılandır. Zulümden alınan güç, gerçeği değiştiremez. Olanları tasfiye edemez. Bundandır ki zulüm bir keredir. Hakikat ise her zaman vardır, var olacaktır. Soykırım sürecinde dünya ve Ortadoğu’daki güçler dengesi büyük kötülükler yapılmasına müsaatti. Bu demek değildir ki bugün de koşullar ve dengeler buna müsaittir. Önemli olan hafızadadır. Tarih hafızadır. Tarih ve hafızası olanlar yaşayabilir. Hakikatin sahipleri tanıklarıyla birlikte yaşar. Geriye yargıçlar kalır. Hafızanın ve hakikatin sahipleri olan Ermenilerin tanıkları azalmayacak kadar fazladır.

Soykırım sorunun çözümü tarihi bir mahkemeye bağlıdır. Bu sadece Ermenilerin değil insanlığın, gelecek kuşakların da en büyük talebi olmalıdır. Belki bu taleplerin gerçekleşmesi onlarca yıl alacak, hatta bu dava yüzyıl da sürebilir. Fakat soykırım suçu işleyenin yargılanma ve cezalandırma talebi zaman aşımına uğramaz. En aç olan katiller yok olmuyor, her dönem katiller yine olacaktır. Dünyanın bütününe kendi zorbalıklarının, hükümranlıkların geçirilmesi için zorlayıcı olabilirler fakat zorlayıcılıkları onların sonu olacaktır.

Ermeni soykırımını kabul etmeyen Türkiye’de ne barış ne de huzur olmayacaktır. Kurdukları hükümetin adı ister Cumhuriyet ya da İslami olsun, ister askeri ya da sivil olsun unutulmasın ki katliam üzerine uyuklamak isteyenin göreceği rüya onların kâbusu olacaktır.

İttihat ve Terakki bütün dinleri etnik milliyetleri sildi, süpürdü. Onların zihniyeti ve ruhu bugün Erdoğan’ın zihninde ve ruhunda yaşıyor. Erdoğan Talat’ın, Cemal’in, Bahattin Şakir’in ruhunu kendi içinde taşıyor.

Bilinmelidir ki Soykırımlar Ermeni katliamıyla son bulmadı. 1915’te Ermeniler katledildi. 1921’de Çerkesler katledildi. 1923’te Rumlar katledildi. 1924’te Süryaniler ve Müslümanlar katledildi. 1925’ten bu yana Kürtler ve Aleviler katlediliyor. Dün Efrin’i işgal ederek katliam gerçekleştirdiler. Erdoğan utanmazca Gazze’deki Filistinli çocuk için timsah gözyaşısı döküyür. Sanırsın ki Efrin’de çocuk yok! Efrin’de katledilenler çocuk değil midir?

Günümüze kadar gelen bu kavga iyilerle kötüler arasında süren kavgadır. Ancak sonunda iyiler kazanacaktır. Kötüler deli rüzgarlar gibi gelip geçecek, iyiler yeryüzü ve dağlar gibi kalacaktır. Karanlıklara ve kötülüklere karşı savaş aydınlığın temeli olacaktır. Bu kavga, insanlığı kurtaracak ışığın gücünü yaratacak, özgürlüğün yolunu açacaktır. Herkes kendi mantığı ve gücüyle kaderini çizsin.

Ermeni-Rum-Kürt-Süryani-Çerkes-Arap şehitleri ölümsüzdür!

* Bu yazı ailesi Sason’da (Elîh/Batman) yaşamış, soykırım külleri içinde yaşamı şansı bulmuş Ermeni bir ailenin kızı olan GOHAR MARDİROSYAN tarafından Ermenice olarak Nisan 2018’de, Qamişlo’da yazılmıştır. Özgür Gelecek okurları tarafından Türkçeye çevrilmiştir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu