Makaleler

Egemenlerin iktidar araçlarından biri olarak medya ve medya gerçeği

 

Egemenlerin iktidar araçlarından biri olarak medya ve medya gerçeği

Egemenlerin en çok kullandığı söylemlerden, yaptığı demagojilerden birisi de ülkede “düşünce ve ifade özgürlüğü”nün olduğudur. Ancak Türkiye gibi faşizmin hüküm sürdüğü burjuva-feodal ülkelerde, demokrasinin de ifade özgürlüğünün de sınırı Büyük Frederik’in “istediğiniz kadar düşünün, ancak itaat edin” cümlesinde ifadesini bulan, egemenlere “itaat edilmesi” zorunluluğu kadardır. Diğer bir deyişle faşizmin halkın tepesinde sallanan sopasının aşağıya inme süresinin boyutu kadardır.

Kuşkusuz “düşünce ve ifade özgürlüğü” denildiğinde ilk akla gelen basın ve medya oluyor. Medyanın faşist sitem içindeki yerine baktığımızda ise; egemenler için her daim toplumu kontrol altında tutup, onları yönlendirme, zihinlerine ve bilinçlerine hükmetmek için kullandığı, devletin ideolojik aygıtlarından birisi olduğunu görüyoruz.

Önemli bir güç, iktidar ve ideoloji aygıtı olan medya, devletin desteğinde, içerisinde örgütlenirken, emek-sermaye çelişkisinin de bir tarafı olarak bu rant kavgasında emek sömürüsünden gücü oranında payını da alır. Bazen iktidarı elinde bulunduran, iktidarın parçası olarak payını alırken, bazen de siyasal iktidara sınırsız “hizmetleri”nin karşılığı olarak alır.

Her durumda şunu söyleyebiliriz; medya önemli bir iktidar ve kitle iletişim aracı olarak her daim sahibinin sesini dile getirir. Egemenler arası klik çatışmalarında da burjuva medya genel olarak iktidarı elinde bulunduran kliğin hizmetinde olmuştur/olmaya da devam edecektir.

Bu noktada yakın tarihimize batığımızda burjuva medyanın AKP iktidarı öncesinde “Kemalist-laik” diye adlandırılan kliğe göre şekillenip, onların yalan makinesi gibi işlem görürken, bugün ise AKP’yi ve temsil ettiği “muhafazakar-İslamcı” kliği koruma, aklama, kitleleri manipüle etme makinesine dönüşmüştür.

Burjuva medyanın sermaye ve siyasal iktidara göre nasıl şekillenip egemen olanın sesi olduğunu görmek için egemen klikler arasında, iktidarın el değiştirdiği 28 Şubat “post-modern” darbeden bugüne kısa bir göz atmak yerinde olacaktır.

28 Şubat ve medya

Hatırlanacağı üzere cumhuriyetin kuruluşundan itibaren hakim sınıflar iktidar erki olarak esasta “Kemalist-laik” kliği kullanmıştır. Ancak özellikle 1990’ların ikinci yarısından itibaren emperyalizmin siyasi, ekonomik, bölgesel çıkarları “yeni” projeleri gereği hizmet etmesi gerekiyordu. Emperyalizmin bölge için ön gördüğü “ılımlı İslam” projesiyle de uyumlu olarak “muhafazakar-İslamcı” kliği öne çıkarmaya başladı. Nitekim 1995’te gidilen erken genel seçimlerde, İslamcı kliğin temsilcilerinden Refah Partisi birinci parti olarak çıkmıştı. Sonrasında “Refah-Yol” (RP, DYP) koalisyon hükümeti oluşturulmuştu. Ancak hem emperyalizmin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da Türkiye’ye vermeyi düşündüğü görev ve bölgesel rol gereği İslamcı kliğin aşırı uçlarının törpülenmesi gerekiyordu. Hem de iktidarı elinden alınan eski Kemalist klik de öyle kolayca elindeki mevzileri terk edip iktidar hevesinden vazgeçmiyordu.

İhtiyaca paralel hemen burjuva medya devreye sokuldu. Sonradan medya patronlarınca da nasıl kullanıldıkları itiraf edilen yalan haberler, manipülasyonlarla dolu “şeriat geliyor”, “Atatürk’e hakaret” vb. çığırtkanlıklar eşliğinde –sonrasında darbecilerce organize edildiği açığa çıkan- dinci tarikatların sokak ortalarında toplu olarak yaptıkları zikir törenleri gibi şovlarla topluma korku salınıyor, yapılacak olan darbenin altyapısı hazırlanıyor, darbeye meşruluk zemini kazandırılmaya çalışılıyordu.

28 Şubat 1997’de yapılan “post-modern” darbe ile Refah Partisi’nin istifası sağlanarak iktidardan alaşağı edilmiş olsa da Kemalist kliğin medya üzerinden ülke siyasal gündemine müdahalesi, yönlendirmesi ve hasmını zayıflatacak hamleleri devam ediyordu. MİT’çi gazeteciler, MİT’e çalışan gazeteciler derken, TSK bünyesinde oluşturulan Milli Güvenlik Akademisi’nde ders veren, ders alan gazetecilerden, medya mensuplarından; TSK tarafından andıçlanan gazetecilere, yine kaynağı belirtilmeden piyasaya sürülen* itirafçı, Şemdin Sakık’ın verdiği iddia edilen, birçok gazeteciyi, aydını, demokratik kitle örgütünü –hatta Refah Partisinin kısmi teşkilatlarını ve yöneticilerini de dahil ederek- hedef alan, bu kişi ve kurumların “PKK’ye yardım ettikleri, ilişki içinde oldukları ve PKK’den para aldıkları” gibi yalan, sahte, itiraf ve iddialar TV bültenlerinden, gazete manşetlerinden veriliyor, ilgili kişiler hedef gösterilerek linç kampanyaları örgütleniyordu.

“Alo Fatih” medyası

Temsilciliğini AKP’nin yaptığı “muhafazakar-İslamcı” kliğin aşırı uçlarının törpülenip emperyalizmin ihtiyaçlarına paralel dizayn edildikten sonra, 2002’den itibaren hükümete taşınmasıyla birlikte egemen sınıflar arası kavgada devletin tüm kurumlarındaki -eğitim, sağlık alanından yargıya, polis teşkilatına, orduya, istihbarat teşkilatına… kadar- eski klik tasfiye edilip, yerleri yeni klikçe ele geçirildikçe AKP iktidarlaştı. Devlet ve iktidar olmanın yarattığı rant oranını, payını büyütüp, “yeşil sermaye”yi palazlandırdı. Yine kendi yandaş, “candaş”, işbirlikçi basınla ilişkilerini geliştirdi, kendi medyasını yarattı diyebiliriz.

Dünün “mağdur”unu oynayan AKP’nin temsil ettiği klik, bugünün “mağrur”una terfi etmiş durumda. Dün “Kemalist-laik” kliğin elinde oyuncağa dönen medya, bugün iktidarlaştıkça AKP’nin elinde oyuncak oldu. Aynı medyada dünün “şeriat” çığırtkanlığının yerini “darbe” korkusu aldı.

Yine T. Erdoğan7ın yaptığı basın toplantılarında hoşuna gitmeyen sorular sorun gazetecileri azarlaması, emir yağdırması, onlara “tasmalarınızı ben çıkardım” diye seslenmesi, beğenmediği haberler yapanların, yazılar yazanların işten attırılması, uyarılması, ayar verilmesi gibi örneklerle siyasi iktidarın medyaya müdahalesinden, medya üzerindeki baskısından bahsediliyordu. Ancak iktidar ortağı olan Gülen Cemaati ile AKP arasında önce MİT krizi, devamında dershaneler tartışmalarıyla başlayan rantın paylaşımı kavgası, cemaatin 17 Aralık’ta başlattığı yolsuzluk operasyonlarıyla farklı bir ivme kazandı. Karşılıklı olarak ve peyderpey kirli ilişkilerin ortaya saçılıp ses kayıtları, şantaj belgeleri havada uçuşmaya başladıkça burjuva basın ve medyanın düştüğü içler acısı durum, düşkünlüğü ve rezil ilişkiler yumağı bir kez daha gözler önüne serildi. Özellikle internete düşürülen ve “Alo Fatih” olarak simgeleşen T. Erdoğan’la Fatih Saraç arasında geçen telefon görüşmesi Kayıları medyanın içinde bulunduğu “efendi-uşak” ilişkisinin ortalığa saçılması ibretliktir.

Bu süreçte bizler de bir kez daha gördük, öğrendik, hükümet tarafından birçok burjuva gazete ve televizyona kendileri için işbirlikçilik ve uşaklık yapacak, Fatih Saraç gibi “siyasi komiserler” yerleştirildiğini. Medyadaki “Alo Fatih”leri aracılığı ile hükümetin ve Erdoğan’ın hoşuna gitmeyen haberlerin, programların anında yayından kaldırılıp, müdahale edildiğini. Yine ATV ve Sabah’ı almak için oluşturdukları basın havuzuna iş adamlarına kendilerine verilecek ihaleler karşılığında paralar aktarıldığını görüyoruz.

Güdümüne aldığı burjuva medyayı istediği gibi kullanan devlet, halk için tek alternatif olan devrimci, demokrat, ilerici, muhalif basın-medyayı ise güdümüne alamadığından daha fazla saldırmakta. Yayın yasakları, para cezaları, çalışanlarının hapis cezalarıyla cezalandırılması gibi yöntemlerle susturulmaya, sindirilmeye, yıldırılmaya çalışıldığını görüyoruz.

Devletin/hükümetin kontrol altına alamadığı korkulu rüyalarından biri haline dönüşen alternatif medyadan birisi de “sosyal medya” oluyor. Gezi İsyanı sürecinde halk kitleleri tarafından sosyal medyanın nasıl yaratıcı bir biçimde kullanıldığını, kitlelerin internet üzerinden nasıl bilgilenip örgütlenip, bir araya gelebildiklerini, AKP’nin iktidarını salladıklarını gördük. Tam da bu korkudan dolayı hükümet jet hızıyla internet kullanımını sınırlayan, denetleyip isteğinde müdahale edeceği bir internet yasası düzenleyerek meclisten geçirip, cumhurbaşkanına onaylatmış oldu.

Kuşkusuz AKP iktidarının içinde bulunduğu bataktan çıkma çırpınışları, medya üzerinde kurduğu baskı ve tahakkümle sınırlı değil. Birçok alanda kendini kurtaracak manzaralar yapmaya çalışıyor. Her çıkmazında daha da saldırganlaşıyor halk kitlelerine karşı… Çıkmak için çırpınıyor, ancak her gün yeni hırsızlık, yolsuzluk vb. icraatlarının ifşa olduğu, bunca kinin, pasın içinde hiçbir manevra onu, içinde bulunduğu çukurdan çıkarmaya yetmeyecektir.

* Daha sonra kimi TSK yetkilileri, Çevik Bir, Erol Özkasnak (biri dönemin Genelkurmay ikinci başkanı, diğeri dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri) gibi paşalar da sürüldüğü açıklandı.

(Bir Partizan)

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu