EmekMakaleler

MAKALE | İşsizlik tehdidi altında belirlenen zamma boyun eğdirilmek!

Kapitalizmin şafağında ortaya çıkan asgari ücret uygulaması, esasta sistemin çarkını döndürme ihtiyacının ürünü. Arz-talep ilişkisini dengeleyebilmek, üretim ve tüketim arasındaki ilişkiyi sağlama almak üzere Avustralya ve Yeni Zelanda’da başlayan asgari ücret uygulaması, işçi ve emekçilerin ücretli köleliğe karşı isyanını ekonomik talepler ekseninde sınırlandırmak üzere bir araç olarak da kullanılırken asgari ücret uygulamasının çok yönlü saldırı aracı olduğunu görmek gerekiyor.

2020 yılını karşılamaya hazırlanırken her sene olduğu gibi asgari ücret tartışmaları işçilerin insanca yaşamak üzere talep ettikleri ücret artışının karşısında devletin sermayedarları en az zarar göreceği şekilde asgari ücreti minimum düzeyde artırarak işçilere sus payı verme uğraşı ile sürüyor. Bu süreçte sarı sendikalar işçinin çıkarındansa sermayenin çıkarını gündemine alıyor.

Ekonomik krizin işçi ve emekçileri açlığa mahkum ettiği, her gün gelen yeni zamlarla yaşamsal ihtiyaçları karşılamanın imkansızlaştığı; imkansızlaştığı oranda çaresizliğin ölüme (son süreçte yayılarak artan intihar vakaları buna bir örnektir) sürüklediği halkın yeni bir yılı daha açlık ve sefaletle karşılaması sermayenin bir aracı olan TC devletinin temel planları arasında.

Dünya üzerinde yaşanan kapitalist emperyalist krizin yansımaları TC devletinin bugün içerisinde olduğu ekonomik ve siyasal kriz ile kendini gösterirken işçi ve emekçiler cephesine genel tehdit “Ya işsiz kalırsın ya da belirlediğimiz asgari ücrete tabi olursun” şeklindeki yaklaşım üzerine kuruluyor. 2 Aralık 2019 tarihinde gerçekleşen Asgari Ücret Tespit Komisyonunun ilk toplantısında söz alan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un “(…) asgari ücretin sosyal ve ekonomik konjonktür ile uyumlu, kalkınmaya ve verimliliğe katkı verecek şekilde belirlenmesi önem arz etmekte. Dolayısıyla ücret artışı kadar, işin kendisinin yani istihdamın korunması da mühim” şeklindeki sözleri bunun en net göstergesidir.

Kısacası ölümü göstererek sıtmaya razı edilmeye çalışılan işçi ve emekçiler asgari ücretin bu haliyle her türlü ölüme razı edilmiş oluyor. Diğer yandan enflasyon oranlarını dikkate almaksızın 200 liralık bir zam teklifine hazırlanan devlet, son bir yılda halkın cebine yansıyan zamları, vergileri ile soygunculuğunu arşa çıkarırken DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu asgari ücret talebini “Hem geçim ücretini hem de milli gelir artışını dikkate aldığımızda 2020 yılı asgari ücreti ‘en az’ net 3 bin 200 TL olmalıdır diyoruz” sözleriyle dile getirdi. TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay ise “Bir kişinin yaşam maliyeti 2 bin 578 lira. Arkadaşlarımız bu rakamın üstünde pazarlık yapacaklar. Bu rakamın altında bir şey olursa konuşmayız” şeklindeki açıklaması ile net bir rakam vermezken talebin asgarisini de kendince dile getirmiş oldu.

Sendikalar ve sermayenin sözcüsü devlet açısından hal böyleyken bugün asgari ücret net olarak 2020 lira. Türk-İş Sendikası’nın hazırladığı raporda açlık sınırı 2.058,46 lira; yoksulluk sınırı ise 6.705,08 lira olarak belirtiliyor. Bu haliyle asgari ücret sermayeye yandaşlığı ile bilinen Türk-İş’in hazırladığı raporda dahi açlık sınırının altında kalıyor. Türk-İş’in belirlediği rakamların mevcut durumun en iyisini gösterdiği düşünülürse durumun vahametini kavramak kolaylaşacaktır. Diğer yandan 15-24 yaş arasında yüzde 27,4; genelde ise yüzde 14 olan işsizlik oranı son 15 yılın en yüksek oranlarına ulaşmış durumda.

Mülteci politikası ile birlikte emek sömürüsünü derinleştiren, ucuz iş gücü çıtasını Suriyeli mülteciler üzerinden yükselten TC devleti var olan işsizlik oranı ile birlikte şovenizmi derinleştirerek Türkiyeli işçi ve emekçileri emek sömürüsünü kabullenir hale getiriyor. Bir yandan Suriyeli mültecilerden ucuz iş gücü olarak yararlanan sermaye diğer yandan Türkiyeli işçi ve emekçilerin en temel haklarını gasp ederken karşı koyuşu işsizlik tehdidi ile karşılıyor; TC devleti şovenizm silahına sarılarak Suriyeli ve Türkiyeli işçi ve emekçileri karşı karşıya getiriyor ve sermayenin ekmeğine bal sürüyor. Bu anlamıyla TC devletinin Suriye politikalarını tek yönlü değil çok yönlü oluşturduğunu görmek mümkün. Emperyalist devletlerin bölge karakolu olarak hareket eden devlet, politikalarını sadece Kürt ve kadın düşmanlığı üzerinden değil sömürü çarkını devam ettirebilmek üzerinden de kuruyor.

Asgari ücret vergi ve kesintilere kurban!

DİSK-AR’ın hazırladığı rapora göre Türkiye’de asgari ücretin tespitinde uluslararası standartlara uyulmuyor;  uluslararası normların hesaplarına göre asgari ücret tespitinde işçinin ailesi dikkate alınırken, Türkiye’de, Asgari Ücret Tespit Yönetmeliği’nde yer alan tanımda işçinin ailesi asgari ücretin dışında bırakılıyor ve sadece bir işçi üzerinden yapılan hesaplamada uluslararası standartlara aykırı davranılıyor.

Ayrıca Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun yapı itibariyle demokratik olmadığı belirtilen raporda, komisyonda hükümet, işveren ve işçi temsilcisi olarak 5’er kişi yer alırken en fazla üyeye sahip işçi sendikası ve işveren örgütleri tarafından saptandığına dikkat çekiliyor. Bu haliyle DİSK ve diğer konfederasyonlar asgari ücretin belirlenmesi sürecinde yer alamıyorlar. Asgari ücret ortalama ücret haline getirilmezken bu durumdan kadın işçiler daha fazla etkileniyorlar. Kadınların ortalama ücreti erkeklere göre asgari ücrete daha yakın noktada dururken 8 milyon işçi asgari ücrete bile erişemiyor. TÜİK verilerine göre asgari ücretin altında ücret alanların sayısı 1 milyon 800 bin, asgari ücret alanların sayısı 5 milyon civarında olmak üzere toplamda 6,8 milyon.

Asgari ücretin altında, asgari ücret düzeyinde ve asgari ücretin yüzde 15 üzerinde ücret alan toplam 10 milyon civarında emekçi söz konusu.

Raporda şu ifadeler de yer alıyor: “Asgari ücret maliyetinin yarısı vergi ve kesintilere gitmektedir. Asgari ücretten yapılan vergi ve diğer kesintiler aslında görünenden daha yüksektir. Asgari ücretin görünen-görünmeyen, dolaylı-dolaysız kesintilerini dikkate aldığımızda işçinin eline asgari ücretin sadece yüzde 49’unun net gelir olarak geçtiği görülmektedir. Asgari ücretin yüzde 51’i vergi ve kesintilere gitmektedir. Asgari ücret maliyetinin 1537 TL’si vergi ve kesintilere gitmektedir. Asgari ücret artışı son yirmi yılda kişi başına gayri safi yurt içi hasıla artışının gerisinde kaldı. Asgari ücret artışı milli gelir artışının çok altında kaldığı için asgari ücretle çalışanlar ciddi kayba uğramış ve göreli olarak yoksullaşmış durumdadır. Diğer bir ifadeyle asgari ücretle çalışanların milli gelirden aldığı pay azalmıştır. Asgari ücret artan ulusal zenginlikten payını alamamıştır.

Asgari ücret uygulamasının amacı nedir?

Kapitalizmin şafağında ortaya çıkan asgari ücret uygulaması, esasta sistemin çarkını döndürme ihtiyacının ürünü. Arz-talep ilişkisini dengeleyebilmek, üretim ve tüketim arasındaki ilişkiyi sağlama almak üzere Avustralya ve Yeni Zelanda’da başlayan asgari ücret uygulaması, işçi ve emekçilerin ücretli köleliğe karşı isyanını ekonomik talepler ekseninde sınırlandırmak üzere bir araç olarak da kullanılırken asgari ücret uygulamasının çok yönlü saldırı aracı olduğunu görmek gerekiyor.

Bu anlamda yılın son zamanlarında tartışmaya açılan asgari ücret zamları bizlerin sömürü düzeninin ortaya konduğu, ezilenler üzerindeki katmerli saldırı biçimlerinin göründüğü noktada duruyor. İnsanca yaşamak için gerekli olan zammı isterken esasta sömürünün boyutlarını, işçi ve emekçiler arasında yaratılan düşmanlaştırmayı, TC devletinin savaş politikaları ekseninde işçi ve emekçilere soygun yapmasını açığa çıkartmak ve buna karşı ezilenlerin birlikte mücadelesini örmek eşit, sınıfsız, sömürüsüz ve cinsiyetsiz bir dünyayı kurmanın gereğidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu