Makaleler

Emperyalistlerin pazar dalaşları ve tıkanan süreç

Kuzey Afrika ve Ortadoğu bölgesi son birkaç yıldır gerek gelişen halk isyanlarıyla gerekse de emperyalistler arasındaki pazar kavgalarıyla daha fazla gündem oluşturdu.

Bu geniş bölgenin neredeyse tamamında görülen işsizlik, geleceksizlik, en ufak bir demokratik hakkın olmaması sonucunda geniş kitlelerin isyanları dünyanın gündemine oturdu. Bölge halklarının isyanları gerek ezilenler safında mücadele edenlerin gerekse de egemen güçlerin dikkatini çekti. Tunus ve Mısır’la başlayan süreç emperyalistlerin bu iki ülkeye de siyasi, ekonomik bir dizi “müdahalesini” de beraberinde getirdi. Ancak emperyalistlerin müdahalesi bu iki ülke ile sınırlı kalmadı. Hepimizin yakından izlediği gibi bölge ülkelerine askeri işgal ve saldırganlığa kadar müdahaleleri oldu.

Bütün gelişen bu süreç, aynı zamanda, emperyalistler açısından bir tıkanmaya denk gelmektedir. Bu tıkanmanın göstergelerini şöyle açıklayabiliriz.

Birinci olarak, bölgeye yönelik emperyalist kampların müdahaleleri birbirlerini görece dengelemiş bulunmaktadır. Süreç kendi akışı içerisinde (yani siyasi ve ekonomik müdahaleleriyle) herhangi bir emperyalist kampın isteklerine yanıt vermekten oldukça uzaktadır.Farklı müdahale tarzları gündeme gelmektedir.

İkinci olarak, Suriye’deki iç savaşın ne zaman biteceğine dair belirsizlikler, ABD tarafının aktif bir şekilde desteklediği ÖSO’nun Esad’ı devirmede yetersiz kalması, dahası halk desteğinin de olmaması, süreci bir belirsizliğe götürmektedir.

Üçüncüsü, Suriye meselesini de etkileyen, Mısır ve Tunus’un bir türlü emperyalistler açısından istikrara kavuşmamış olması. Buradaki halk hareketleri, bu ülke egemenlerinin istikrarlı bir yapıya kavuşmasını engellediği gibi, bu iki ülkedeki sınıf mücadelesi her ne kadar kendiliğindencilik sınırını aşamasa da devrimci durum bütün şiddetiyle devam ediyor.

Bu durum en fazla ABD kampını rahatsız ediyor, bundan kaynaklı da ABD tarafı sürece müdahalelerini çeşitlendirmeye çalışıyor.

Dördüncüsü, bölgede ABD safında yer alan Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelerin de en büyük korkularından birisini halkların isyanı oluşturmaktadır. Bahreyn’deki isyanı yatıştıran bu ülkeler, halkların isyan hareketlerinden oldukça huzursuz bulunuyorlar ve çeşitli önlemler almaya çalışıyorlar.

Beşincisi, Filistin sürecinin bir türlü çözülememesi, halkların sürekli öfkesini artıran bir işlev görmektedir. Bu sürecin bu şekilde devam etmesi de bölge halklarının öfkesinin sürekli diri kalmasının en büyük nedenidir. Bütün bu noktalar emperyalistler arasındaki mücadelelerde bir tıkanma noktasını oluşturmaktadır.

Emperyalistlerin ve uşaklarının çıkarlarının karşı kamptaki “denkleriyle” çakışmamasının, dahası çatışmasının sonucu bölge halkları daha fazla sefalet içerisine sürüklenmektedir. Emperyalistler, süreci eskisi gibi sürdürememektedirler. Bu da farklı araçların devreye sokulmasını beraberinde getiriyor. Bir kez daha emperyalistlerin birbirleriyle yürüttükleri pazar dalaşında çelişkilerin keskinliği, savaş olasılığını gündeme getiriyor. Zaten emperyalist sistem dünya üzerine geldiğinden bu yana savaşlar hiçbir zaman yok olmadı.

Dönem dönem sayıları azalsa da bu sistem, dünya halklarına ikisi büyük olmak üzere sayısız savaş getirmiş, bu savaşlarda milyonlarca kişi katledilmiştir. Ortadoğu da bölgesel savaşların hiç eksik olmadığı bir bölgedir. Ancak emperyalistlerin birbirleriyle çelişkisi ne kadar keskinleşirse, süreçleri ne kadar tıkanırsa savaş olasılığı da o kadar artıyor.

Bu savaşlar emperyalistlerin, Suriye örneğindeki gibi uşaklarının iç savaş şeklindeki savaşları olduğu gibi, bilhassa Afrika kıtasında görülen, farklı emperyalist gruplara bağlı yarı-sömürge ülkelerin birbirleriyle savaşı şeklinde de olabiliyor.

Emperyalistler her geçen gün, birbirlerinin hakimiyet alanlarına göz dikerken, öte yandan birbirleriyle yürüttükleri hegemonya yarışının bir sonucu olarak karşı kampı zayıflatmaya yönelik adımları da birbiri ardına atıyorlar.

Bir başka açıdan da pazarların yeniden paylaşımı gereğini hissediyorlar. Bütün bunlar emperyalizmin yapısal krizinin şiddetlenmesiyle birlikte daha görünür olmaktadır. Bu durum başlı başına 21. yüzyıla halkların isyanının rengini vereceğinin ve kızıl bir yüzyıl olmasının maddi zeminini oluşturuyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu