DerlediklerimizGüncel

Erdal AVCI* | İstediğin zamanda istediğini yapabilme yasası üzerine

"Sultanahmet Cezaevi yapımına karar veren meşrutiyetçiler diyor ki 'denizi gören bir yerde olsun, gün gelir biz de düşeriz' ve iktidar el değiştiriyor, ilk mahpuslar kendileri oluyor"

Mecliste AKP-MHP oyları, muhalefet ve sivil toplum kuruluşlarının ciddi itiraz ve kaygılarına rağmen Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesi yasası ile baskıcı sürecin bir sonraki evresine geçildiğini görüyoruz.

Fakat bu tür yasalar ve hazırlıklar bumerang gibidir; kimi, ne zaman, ne şekilde, ne boyutta kapsama alır bilinmez. Tam da bu sebeple iktidar yanlısı kimi İslamcı ve yandaş çevreler kaygılarını dillendirmeye başlamış durumdalar. Devlet içi güç çekişmeleri; gerek AKP-MHP ittifakı içindeki köşe tutma ve kendi ajandalarına göre pozisyon alma ihtiyacı; muhalefet ve sivil toplum örgütlerinin anlaşılır eleştiri ve kaygıları; AB ve ABD’nin itirazları, durumu çok bilinmeyenli denkleme soktu.

Bahçeli’nin (muhtemelen şahsına ait değildir) Erdoğan ve AKP’ye, idam, HDP’yi kapatma( özünde parti kapattırma), hazine yardımı, vekillere dönük hakların iptal edilmesi( verilenlerin geri alınması) vb. çağrıları ve ısrarları var. Erdoğan ve AKP’nin bu çağrılara kısmi cevap verdiği görülüyor. Keza idam ve parti kapatma gibi uygulamaların gelecekte kime karşı, kimler tarafından kullanılacağı bilinmez.

Tarihten bir örnek verecek olursak; Sultanahmet Cezaevi ( İstanbul Tevkifhanesi) yapımına karar veren meşrutiyetçiler diyor ki “ denizi gören bir yerde olsun, gün gelir biz de düşeriz” ve inşaat bitiyor, iktidar el değiştiriyor, ilk mahpuslar kendileri oluyor. Meşrutiyetçiler (ittihatçılar) ile hilafetçilerin tarihteki iktidar kavgalarına benzer çok sayıda örnek vermek mümkündür.

Peki, nerden çıktı bu yasa ihtiyacı ve esasında ne yapılmak isteniyor?

Çok ihtimalli ve denklemli olduğu kesin.

1) Biliyoruz ki bu tür hazırlıkların ilk hedefi ve mağduru başta Kürt, Ermeni, Süryani, Rum azınlıklar olmak üzere Alevi, Devrimci Demokratlardır. Hilafetçi ve İttihatçıların çelişkileri söz konusu; Türk-İslamcı-Turancı-Kızıl Elmacı çıkarları olduğunda bir çırpıda birleşiverirler.

Çıkarılan yasanın Kürt siyasal çevreleri ve dostlarına karşı fütursuzca kullanılacağı kesindir. Fakat bir yanıyla bakıldığında bu alanda KHK’lilerle kapatılan ve yenilerinin kurulmasına izin verilmeyen çok sayıda dernek, kurum kuruluş var. Bu anlamıyla iktidarın sadece demokratik kurumlara yönelim için bu yasayı çıkardığını söylemek eksik tespite götürür. Başta HDP ve demokratik güçler olmak üzere, demokratik laik cumhuriyetçi kesimlerde bu yönelimlerden paylarını alacaklardır.

Diğer yandan; mülke el koyma, kayyım atama, para cezaları verme, kapatma vb. uygulamalar bize varlık vergileri, pogromlar, 6-7 Eylülleri hatırlatır ki; Türkiye siyasal ve toplumsal çelişkileri bu tip girişimlere müsaittir. Somut örnek ise Bahçeli’nin son açıklama ve çağrılarıdır. Muhalif toplulukların malı mülkü ganimet olarak çoğunluk ve iktidar yanlılarına verilmek üzere yağmalanabilir. Devlet kurumlarından KHK’liler, uzaklaştırılan kesimlerin, bu yasayla mülkiyet ve kurumsal hakları da gasp edilerek tekçi ve ırkçı yapı egemenliği arttırılır.

2) AB ve ABD’nin uzun zamandır Türk devletinin askeri ve siyasal hamleleri, yönetim sistemi, yasalar ve uygulamalarına dönük (ağırlıklı olarak insan hak ve ihlalleri içeren) konularda itirazları, uyarıları, talepleri var. Türk devletinin imzaladığı uluslararası sözleşmeler, taahhütleri var. Sayın Demirtaş kararı buna çarpıcı bir örnektir. Keza ABD’deki Halk Bank davası, S-400 konusu vb. AB-ABD’nin yakın tarihlerde “Biden” ekibinin iş başı yapmasıyla birlikte Türkiye’yi zorlayacağı yaptırım kararları alacağı biliniyor.

Bir yanıyla bu gibi yaptırımlara misilleme şansı ve imkânı, hızlı hareket etme zemini hazırlığı yapılıyor (zayıf olasılık olarak) denebilir.

3) Hükümet Arap Baharı benzeri bir kitle hareketi, toplumsal tepki beklentisi ve güçlü protestolar öngörüyor olabilir. Türkiye ekonomik, sosyal ve siyasal açıdan böylesi bir ihtimale müsait şartlara sahip. Benzer süreçler yaşamış bütün devletler ve iktidarlar “ dış mihraklar, finansmanlar, STK’lar, lobiler aracılığıyla muhalefetin organize olduğunu beyan ederler”

Bu yönlü tespit ve duyum var ise, iktidar-hükümet-ittifak bunu gerekçe göstererek muazzam bir karşı saldırı hamlesi başlatır ki “15 Temmuz Allah’ın lütfuna bir yenisi eklenir.” AKP-MHP gelişecek (olasılık olarak söylüyorum) toplumsal tepkileri alışık ve gelenek olduğu üzere dış mihraklara bağlayacak, mevcut durumu fırsata çevirip Bahçeli’nin deyimiyle “ her türlü girişimi” yapacaklar. Bu gibi bir zeminde mevcut bütün STK’lar ve yöneticilerinin can ve mülkiyet hakları riske girecektir.

4) Zayıf olmakla beraber; AKP sisteminden ve kurumlarından beslenen tarikat, cemaat, dernek, vakıf, iştiraklar ve zenginleşme muazzam boyutlarda. 19 yıllık yönetimin yarattığı bu değişim ve palazlanma sürdürülebilir değil. Yakın zamanda (ilk seçimlerde) mevcut hükümet yerini yenisine bırakma hazırlığı yapıyor, bir uzlaşma zemini olarak merkezde ve belirli zümrelerde biriken ( çoğu kamu olanaklarıyla) mülkiyet ve iktidarı devretme uzlaşısı oluşturuyor. Bu olasılıkta optimist bir tespitte bulunuyor olabilirim, fakat; devlet kendi yönetimlerini ve sistemini çökertmeden “yeniden inşa eder” gerçekliğinden bakıldığında, üzerinde düşünmeyi gerektirir.

Sonuç olarak somuta geldiğimizde, net söylemek gerekir ki; Türk devleti ve Hükümeti evrensel hukuk normlarından, ilişkilerinden, sorumluluklarından uzaklaşmış, Arap Emirlerinin fetvalar vererek gasp ve talana kılıf biçmesi yöntemini; AKP-MHP “modern hukuk” kılıfıyla pratikleştirmek istiyor..!

Bu yasanın temel hedefi Kürtler, Ermeniler, Süryaniler ve halklardır; Aleviler, sosyalistler, demokratlar ve muhaliflerdir! Takriri sükûnun, varlık vergisinin, soygun, talanın güncellenmesidir; günümüze uyarlanmasıdır! Çöktürme planının yeni bir aşamasıdır. Bu ülkeye ve halklara karşı “düşman hukukunu” uygulamanın yeni bir adımıdır. MHP veya Ergenekon’cular yarın bunu AKP ve AKP’lilere de uygular mı uygular! Veya AKP onlara karşı uygular. Bu işin teferruatıdır.  Amaç Kürtleri ve muhalifleri soykırıma uğratmaktır; sonrası onlar için önemli değildir. Söz konusu devlet ve iktidarsa onlarca kardeşini boğmak bile vaciptir; öldüren veya ölen kardeşin kim olduğu önemli değildir!

Bu yasayla birlikte artık ne demokrasiden, ne adaletten, ne eşitlikten ne de cumhuriyetten söz edilebilir.

Bu sadece faşizmdir; bir zulüm, gasp ve talan sistemidir.

Faşizme, gasp ve talana karşı demokratik birlik temelinde, demokratik direniş meşrudur, haktır.

Sızlanmak, şikâyet etmek sadece ve sadece faşizme cesaret verir.

Demokratik bir ülke, demokratik direniş ve mücadele ile mümkün olabilir. O halde hep birlikte mücadeleyi yükseltelim ve yeniden diyelim ki; zorbalık ve talan kaybedecek, özgürlük kazanacak!


* HDP İstanbul İl Eşbaşkanı

2 ocak 2020 Artı Gerçek

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu