DerlediklerimizGüncel

Fetih Doğan Koç | Sarayın Çöküş Sesleri Duyuluyor

"Faşist klikler arasındaki çatışmaların sistemde yaratığı derin boşluktan, esas olarak gerici egemen sistemi, genel olarak tüm burjuva faşist devleti hedef alarak büyük toplumsal eylemleri örgütlemek için önemli fırsatlar sunmakta"

Süreci analiz ederken kitabın ortasından aktaralım; Çürümüş mevcut iktidarın, kokuşmuş niteliğinde derinleşmiş olan ekonomik, siyasi kriz depremleriyle yıkıldığını gizlenemez bir aşikardır.

Sistemin ömrünü uzatmak için yeni “reform” manevraları yaparak halklara göz boyatmaya gittiği görülmektedir. Bu ve benzeri makyaj saray ve faşist rejimin yüzünü kapatır mı önümüzdeki günlerde daha net göreceğiz. A

ma bir gerçeklik var ki, faşist gerici devletin parti ve kliklerin arasındaki iktidar kavgası daha da büyük bir ivmeye ulaşacak. Burjuva gerici partilerin klik çatışması devrim cephesi açısından iyidir. Önemli olan bu fırsatı iyi değerlendirebilmektir.

ABD seçimlerinsonucu ve Damat Albayrak’ın istifası

Saray iktidarı ve Erdoğan’ın sağ kolu olarak bilinen damadı Berat Albayrak’ın istifasının arkasındaki sebeplerden biri ABD’deki seçimlerde Joe Biden’ın kazanması olduğu bir gerçeklik. Trump’ın Yahudi damadı Jared Kushner’le yakın ilişkisi olan Berat Albayrak, bu sayede Trump ile birebir görüşme imkanı sağlamıştı. Uluslararası haber kaynaklarında Kushner ile Albayrak’ın resmi protokol dışında whatsapp üzerinden Oval Ofis’te Trump’la toplantı yapmasının da önünü açtığını açıklamıştı.

Bu sağlanan ilişki de Washington Yakın Doğu Politika Enstitüsü Türk Araştırma Programı Direktörü Soner Çağatay da bu ilişkinin içinde yer almıştı. Daha sonra Çağatay, “Bence onun istifasının arkasındaki itici güç ekonominin çöküşüdür” açıklamasını yapmıştı. ABD seçim sürecinde Erdoğan ve Ankara açıktan Tramp’a desteğini kamuoyuna deklare etmişti. ABD seçimlerini Joe Biden kazanınca Ankara saray iktidarında çalkalanma başladı. İlk olarak Merkez Bankası başkanı görevden alındı ve yerine Naci Ağbal getirildi ve sonrasında Maliye ve Enerji bakanı olan damat Berat Albayrak’ın istifasıyla gündeme oturdu.

ABD seçimlerini Biden’ın kazanımından sonra Türkiye de siyasal durumun değişebileceği biliniyordu. Trump ve Erdoğan arasındaki “dostluk” sayesinde Rusya’dan alınan S-400 füze sistemi sonrasında ABD ve AB Türkiye’ye yaptırımları önlendi. Aynı zamanda İran’a olan yaptırımların delinmesinde büyük rol oynayan Halk bankası olayında da ciddi para cezalarının önüne bu “dostluk” sayesinde geçildi. Kemal Kılıçdaroğlu Erdoğan’dan önce Joe Bideni tebrik etmesi tesadüfü değildi elbette. Biden yönetiminin Türkiye’ye karşı daha kararlı yaptırımlar uygulayacağı da siyasal konjektörel ipuçları vermekte. Tüm bu gelişmeler Türk devleti ve iktidarı saray diktatörlüğü yeni bir planını devreye koydu. Adı “REFORM”.

Saray diktatörlüğü yargıda ve ekonomide “reform” açıklamalarıyla yeni sinsi planlarını açıklayarak devreye koydu. Hemen akabetinde “Yerimiz, hedefimiz Avrupa Birliğidir” açıklaması da peşinde geldi. Bu ne demektir? Bu şu demektir: Düne kadar “Ey Avrupa sen kimsin” diye recon kesen Erdoğan AB’ye “Siz ne derseniz ben her türlü size uyarım” diyecektir. Bu değişim ABD seçimlerini kazanan Demokrat Parti adayı Biden’in kazanmasından direk bağı vardır. Yani Erdoğan kendini ve saray saltanatını korumak için yapmayacağı ve satmayacağı hiçbir şey yoktur. Tarih de de tüm diktatörlerde bu ve benzeri tarzda iktidarlarını sürdürmüşlerdir ama sonları hiç de iyi bitmemiştir. Dolaysıyla küçük ortağı MHP ve Bahçeli’yi de kendi diktatörlüğünü korumak için her an satabilir.

 

AKP – MHP’nin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” yaşanan gelişmelerde hafiften çatırdama sesleri çıkmakta. “Cumhur İttifakı” çatlarsa, peki ufukta nasıl bir iktidar görünmekte? Recep T. Erdoğan iktidarı için en yakın “dava” arkadaşlarını ve damadını harcamış bir diktatör. MHP ve Bahçeli’yi mi harcamayacak? Veya MHP ve Bahçeli zamanı ve anı gelince Erdoğan’ı mı harcamayacak?

Elbette birbirlerini hiç acımadan harcarlar. Zamanı ve anı gelince bunların hepsi olur. Ama bu şu demek değildir: “Cumhur İttifakı”nın çöküşü eşittir “Millet İttifakı”nın iktidara gelişi değildir. Dengeler değişince ittifaklar da değişir. Özelikle Erdoğan diktatörlük ömrünü uzatmak için her türlü çılgınlık yapar. Ama bir gerçeklik var ki; gerek dış etkenler gerekse iç etkenler artık Erdoğan’nın gitmesi ve hatta yargılanması daha ağırlıkta olduğu sinyalleri daha güçlü verilmektedir.

Devlet mafya ilişkisi

Allattin Çakıcı CHP genel başkanını tehdit etmesi elbette tesadüfü olmadığı gibi kendi iradesiyle de yaptığı bir çıkış değildir. MHP genel başkanı faşist Bahçeli’nin bu katile sahip çıkması her şeyi ortaya koymaktadır. Bunların hepsi de SARAY iktidarın denetiminde ve talimatıyla yapılmaktadır.

Türk devletin kuruluşundan önce de çetecilerle Mustafa Kemal işbirliği içerisindeydi ve çeteleri destekleyerek onlarca katliamlar gerçekleştirmiştir. Devlet kurulduktan sonra da daha sistematik bir şekilde çeteleri destekleyip besledi ve seri katliamlarla devam etti. Kendisine muhalif olan en yakın arkadaşlarını da bu çeteler aracılığıyla ortadan kaldırdı. Türk devletin çete ve mafya ilişkisi bir devlet politikasıdır. Dönem dönem bu katiller devletin en üst makamına da getirilmiştir ve getirilmeye de devam edilmektedir. Mehmet Ağar bunlardan biridir. Susurluk kazasında da devlet çete ve mafya katillerle suçüstü yakalanmıştı ve bu Susurluk kazası toplumun belleğinde hala tazeliğini korumaktadır. Devlet sıkıştığı dönemde bu katillere açıktan iş yaptırmaktadır.

Yine IŞID çetesinin tecavüzcü katilleri bu devlet besledi, korudu ve işbirliği yapmaya da devam ediyor. Yine Ortadoğu’da onlarca katil ve tecevüzcü çetelerle kol kola olduğu da bir gerçekliktir. Dolayısıyla Saray diktatörlüğü kendi iktidarını korumak için yapmayacağı ve işlemeyeceği hiçbir suç yoktur. Mehmet Ağar ve diğer derin devletin tetikçileri Çakıcı’yla birlikte Bodrum da bir araya gelişleri ve kamuoyuna fotoğraf paylaşmaları bu tehditlerin planlı olduğunu ele vermektedir.

Kısacası, Türk islam faşizm sentezi yeni değil. T.C devletin kuruluşundan itibaren mevcuttu. Bu gelenek kendisini sınıf mücadelesinin hızla yükseldiği 60’lı yıllardan itibaren Türk-İslam sentezi olarak, diğer partileri de etkisi altına alıp esas olarak MHP hareketinde mafya-çete faşizmi olarak odaklandı. Kendisi iktidar olamayacak olsa da etkisi burada da kalmayıp daha önceki etkilerine ilaveten 12 Mart ve 12 Eylül darbeleriyle birlikte ordu, MİT, Polis, kontro gerilla ve derin devlet teşkilatında direk yönetici ve söz sahibiydiler.

Kürdistan’da toplu katliamları bunlara yaptırılıyordu. Köy katliamları ve köy yakmaları yine bunlar yapmaktaydı. Failli meçhul cinayetlerin tetikçileri yine bunlardı. Tüm bunlar Türk devletin politikasıydı ve devletin izniyle ve kontrolünde yapılmaktaydı. Bugün açıktan bir mafya çetesinin lideri CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu tehdit edebiliyorsa ve direk saray iktidarı bu katile sahip çıkılıyorsa yukarıda aktardığım devletin temel politikası ve geleneğinden gelmektedir ve CHP de buna dahildir. Bu da burjuva gerici ve faşist kliklerin arasındaki çatışma daha derinleşeceği bir gerçekliktir.

Saray diktatörlüğü “ey AB, ey ABD sen kimsin” nara atma devri kapanıyor mu?

Avrupa’da kendisine bağlı çalışan örgütlemeler kapatılıyor. Hiçbir çağdaş ve hukuki dokusu olmayan, insanlığa ve her türlü canlıya zararlı olan “Ülkücülük” mafya örgütlenmesi yasaklanıyor. Bu yasak aynı zamanda Türk devletin geleneğine konulan yasaktır.

Avrupa’da bu gelişmeler olurken, Erdoğan “kendimizi başka yerlerde değil, Avrupa’da görüyoruz, geleceğimizi Avrupa Birliği’yle birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz.” açıklamasının hemen akabinde Akdeniz de Türk gemisine Almanya ordusu tarafından operasyon çekerek ayar vermiştir. Daha öncede ABD tarafından Türk askerlerin kafasına çuval geçirilmişti.

Yine İsrail tarafından Mavi Marmara gemisine operasyon yapılmıştı ve bu operasyonda dokuz kişi öldürmüştü. Erdoğan’ın Avrupa Birliğine “ılımlı” mesajlar vererek U dönüşü yapması kendisini kurtarmayacağı gerek AB, gerek ABD ve gerekse Rusya cephesinde yaşanan siyasal konjektör bunun ipuçlarını vermektedir. Önümüzdeki süreçte hep birlikte gelişmeleri izleyeceğiz.

Tüm bu gelişmeler bir geçiş süreci yaşanacağı gösteriyor

Bu geçiş sürecini Erdoğan kendi lehine çevirmek için “reform” planlarıyla manevra yapmak istiyor. Bu “reform” manevrası Erdoğan’ı kurtarır mı? kesinlikle hayır. Çünkü Erdoğan’ın miladı dolmuştur. Akdeniz’deki Türk gemisine Almanya’nın yaptığı operasyon da bunun kanıtlıyor. AKP/Erdoğan-MHP bloğu ekonomi politikada çökmüştür. Yargıdaki adaletsizliği tüm toplumda bilinmektedir. AKP içinden Erdoğan’a karşı iki parti çıktı. AKP’den kopuşlar önümüzdeki süreç de de devam edeceği gelişmeler göstermektedir. Bülent Arınç’ın çıkışı ve sonrasında gelen istifası sıradan bir vaka değildir.

Rivayete göre insanın ilk günahının sorumlusu, şeytan kandırığı ısırık değil, konuşmamaktı. Bir kişinin her şeyin en iyisini bildiği suskun düzenlerin akıbeti hep kötü oldu. Erdoğan’ın da sonu kötü bitecek bir gerçekliktir.

Gerçek tablo, burjuva klikler arasındaki çelişki daha da derinleşecektir. Sistemle mücadele etmek esastır. Sadece mevcut iktidar parti ve kişilerle mücadele etmek soyut kalır ve devrimci enerjisini de kısmen boşa gitmiş olur. Çünkü, bu burjuva klikler arasındaki dalaştan devrim beklemekte saflıktır. Böyle bir beklentiye de girmenin ideolojik ahmaklıktır. AKP/Erdoğan MHP blokuna karşı diğer burjuva muhalefetinden devrimcilerin-komünistlerin bir kurtuluş beklentisi de olmaz/olamaz.

Dönem, burjuva faşist klikler arasındaki kavganın da büyüyeceği ve derinleşeceği bir dönemdir. Komünist, devrimci ve sosyalist parti ve örgütler yığınları toplumsal muhalefete çevirmek için büyük fırsatlar sunmakta. Faşist klikler arasındaki çatışmaların sistemde yaratığı derin boşluktan, esas olarak gerici egemen sistemi, genel olarak tüm burjuva faşist devleti hedef alarak büyük toplumsal eylemleri örgütlemek için önemli fırsatlar sunmakta.

AKP-MHP’nin oluşturduğu blokun saray diktatörlüğünün tüm faşist baskılarını, yaptırımlarına son vermek için ve bunu devrimci sınıf mücadelesinde ezilenlerin,sömürülenlerin, ötekileştirilenlerin tüm halk katmanları kapsayacak perspektifiyle, tüm burjuva kapitalist gericileri alt edecek ve devlet mekanizmasını sarsacak bir cephe yaratılmalıdır. Bunu da yapacak yegane güç ezilen halklar ve işçi sınıfıdır. Ama buna öncülük yapacak ve örgütlü bir harekete analiz edecek olan ise komünistlerdir-komünist partisidir.

Komünistler-devrimciler ve komünist partisi bu sürece kendini donatarak hazırlamak zorunludur ve tarihsel bir görevdir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu